(Multimedia-John)
Bütün gücümle arkama bile bakmadan koşuyordum. Ağaçlar ve otlar hızımı oldukça düşürüyordu. Neyin üzerine bastığımı bile bilmiyordum. Ayağıma herhangi birşey takılsa ölmüş sayılırdım. Sırtımdaki çanta hızlı koşmama engel olan etkenlerden biriydi. Ne kadar istemesemde çantayı sırtımdan çıkarıp yere fırlattım. Sesler giderek azalıyordu. Ağaçlar karışık karışık sıralandığı için koşarken hızımı ayarlayamayıp yanlışlıkla birine toslamaktan çok korkuyordum. Hızımı son bir kez daha artırarak koşmaya başladım. Bir anda arkamdan büyük bir ses geldi. Kafamı arkaya çevirip koşmaya devam ettim. Fakat daha ne olduğunu göremeden sert birşeye çarptım. Sonra yavaşça kafamı öne çevirdim. John ,dimdik bir şekilde karşımdaydı. John'a çarpmış olmanın şaşkınlığının üstüne arkadan yeniden ses geldi. Hemen arkamı döndüğümde ince bir ağacın diğerinin üstüne devrildiğini gördüm. John'un gülüş seslerini duyabiliyordum. Sinirle ona yüzümü dönüp ' Bu kadar aksiyondan sonra bile nasıl böyle umursamaz olabiliyorsun?' diye bağırdım. Üst dudağını kaldırdı. 'Sen ölmedin mi ya?' dediğinde sinirden onu göğsünden tutup hızlıca ittirdim. 'Karşılaşa karşılaşa senle mi karşılaştım ben ya?' diye haykırdım. John'u yerinden milim hareket ettirememiştim. Uzun bir süre etrafa baktıktan sonra ' Malesef güzel kız, seks arkadaşınla karşılaşamadın. Ama endişelenmene gerek yok. En fazla ölmüştür. Sende başka birilerini bulursun. Zengin ve yalnız çok adam var.' dedi. Bu söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi. O an aklıma teyzesinin ölüm haberi geldi. İçimden o haberi söylemek öyle bir geldi ki... Sonra 'Söylesem ne değişecek ki? Ona gülüp geçer bu kalpsiz insan.' diye düşünüp vazgeçtim. Ayağımın kenarına sert bir şeyler batmaya başlamıştı. Ama bakmak için eğilmedim. Ben hala John'un kalpsizlliğiyle şoklanmıştım. Ona bakakalmıştım. Bana bakmıyordu. Yavaşça yere eğildi. Sonra bende kafamı yere eğdim. Kirpi! Ayağıma batan şeylerin ne olduğunu şimdi anlamıştım. Kirpinin dikenleriydi bunlar. John büyük ama aynı zamanda son derece bakımlı ve şekilli elini yere koyup kirpiyi üstüne yürüttü. Sonra onu nazikçe havaya kaldırarak ' Hadi Gidelim Lila!' diye fısıldadı. Arkasından ona hayret dolu gözlerle bakıyordum. Kirpiyi kurtarmıştı. Onu bırakmamıştı. Kaplana o kadar yakınken ,dikenlerine bile aldırmadan o kirpiyi yanına almayı başarmıştı. Şu ana kadar John'da görebildiğim tek iyiliği yaptığı ana tanık oluyordum. Hatta ona bir ad bile vermişti. 'Lila' Ne kadar sevimli! 'Lila'. Hemen arkasından koşarak ona yetiştim. 'Onu neden bırakmadın?' diye sordum. 'Neyi?' 'Kirpiyi ,yani Lila'yı demek istmemiştim.' gülümsedim. 'Bundan sanane?' dediğinde yine gülümsemem düşmüş yerini somurtmam almıştı. 'Ahh Evet! Sana insanca soru sorulmuyordu değil mi?' diye söylendim. John beni görmezden gelerek çantasını yere indirdi. İçini büyük bir çeviklikle açıp içinden ihtiyacı olan malzemeleri ,diğerlerini dağıtmadan ustalıkla aldı. İlk olarak orta boylarda bir çanta çıkarttı. İçinden lacivert renkte şemsiye kumaşına benzer bir kumaş ve üstünde küçük bir kitap çıktı. Sanırım bu bir çadırdı. John kitabı bir kenara koyarak kumaş parçasını açtı. Yere güzelce yaydıktan sonra çadırın iskeletini oluşturmaya başladı. Fakat kirpi kumaşın üzerinde gezinip duruyordu. Ben de bir kenara oturmuş John'u izliyordum. Benim için çok karışık ve içinden çıkılmaz bir iş gibi görünen iskeleti 5 dakikada kurduktan sonra kumaşı hızlıca üstüne geçirdi. Hava artık tamamen kararmıştı ve John sandığımdan çok daha zeki ve pratik çıktı. Çadırı kurduktan sonra kirpiyi tekrar eline alarak çadırın içine yürüttü. Sonra çantanın içinden küçük bir balta çıkarıp etraftaki ağaç parçacıklarını kesmeye başladı. Ona ağzı açık bakıyordum. Niye hep yalnız yaşadığını şimdi anlayabiliyordum. Çünkü bu adam tek başına dağda bile mahsur kalsa hayatını sürdürebilecek yeteneklere sahipti. Odunları kesmeyi tamamladıktan sonra onları çadıra yakın bir yerde toplayıp cebinden çakmak çıkarttı. Az önce kenara atmış olduğu kitabı alıp çakmakla tutuşturdu ve odunların üstüne attı. 2 saniye sonra ateşi yakmıştı. Çadırın klavuzunu çadırı kurarken değil de ateş yakarken kullanmıştı. Sonra yeniden çantasını alarak içinden sosis kutusu çıkarttı. Onları çomaklardan yapmış olduğu ızgaranın üstüne yerleştirip ateşe bıraktı. Bense kenardaki taşta oturmuş kalmıştım. Bir an çantayı fırlattığım anı hatırladım. İçimden deli gibi pişman olmuştum. Ne yiyeceğim ne de çadırım vardı şimdi. Hiç birşeyim yoktu ve gece gittikçe koyulaşıp soğuyordu. John'un beni çadırına davet edeceğine ihtimal bile vermiyordum ki sormadım bile. Sessizce ayağa kalkıp arkamı döndüm ve yürümeye başladım. İçimden bir ses 'Gerçekten kalbi varsa gitmene izin vermez. Bu vahşi ormanda tek başına bir kızın yalnız kalmasına göz yumamaz.' diyordu. Ama hala seslenmemişti. Olabildiğince yavaş yürüyor ve aynı zamanda üşüdüğümü belli etmek için ellerimle kollarımı sıvazlıyordum. John hala seslenmemişti. Son bir kez daha arkamı dönüp baktığımda John yoktu. Belki de çadırın içindeydi ve benim gittiğimi görmemişti? Bir umutla tekrar geri dönmeye başladım. Sonra çadırın içine doğru kafamı uzattım. John boylu boyunca uzanmış mışıl mışıl uyuyordu. Lila da köşeye kıvrılmış tepkisizce duruyordu. Daha önce bir kirpinin nasıl uyuduğunu görmediğim için uyuyup uyumadığından emin değildim. Sonra tekrar dışarı çıkıp ateşin yanına gittim. Sosisler ateşten alınmıştı. John'un çomaktan yaptığı ızgaranın ise yarısı kül olmuştu. Çok acıkmış olmama rağmen ondan gizlice yemeklerini yemek istemiyordum. Zaten sorsamda izin vermeyeceği kesindi. O hazır uyuyorken onu hiç uyandırmadan usulca çadıra girdim. Sessizce bir köşeye kıvrılıp uykuya daldım.
Tamamen karanlık bir boşlukta gibiydim. Fakat tuhaf bir şekilde vücudumda beni sürekli dürten birşeyler hissediyordum. Karanlıktan kurtulmak istemişçesine gözlerimi açtım. Görebildiğim tek renk lacivertti. Sonra bir dürtüyle daha uyarılarak kafamı yana doğru çevirdim. Bu Lila'ydı. Sürekli dikenlerini bana sürtüp duruyordu. Onun bu halini görünce kendimi gülmekten alıkoyamadım. Göz göze geldiğimizde çadırın diğer kısmına kadar yürüyüp kırmızı ipliğe sürtündü. Sabah sabah canı oyun oynamak istiyordu bu sevimli şeyin. Sersemce ayağa kalkıp hafif tökezleyerek kırmızı ipliği elime aldım. Lila ipliği takip etti. Sonra ben ipliği yere bırakır bırakmaz yamula yamula yürüyerek ön ayaklarıyla kırmızı ipliğin üstüne çıkmaya çalıştı. Onu izlerken gülme krizlerine girmiştim. Sonra çadırın aniden açılmasıyla irkildim. Gelen John'du. Elinde bir avuçluk sosis vardı. Sosileri gördüğümde çaresizce yutkundum. Sonra ona suçlu gözlerle baktım. Sosileri bana uzatarak 'Bunlar senin.' dediğinde ölebilirdim. Sersem sersem yüzüne baktım. 'Hadi ,almayacak mısın?' diye üstelediğinde kendime gelip uzattığı sosileri avuçlarımın içine aldım. John bacakları çadıra uzun geldiği için onları dışarı uzatıp kolunun üstüne yaslanarak Lila'yla oynamaya başladı. Bir yandan da benimle konuşuyordu. 'Dün çok yorulmuştum. Uyayakalmışım. Sana seslenemedim yemek için. Üzgünüm.' sesi son derece duygusuz söyledikleri John gibi biri için son derece duygusal şeylerdi. Şoklar ard arda vuruyordu. 'Ben yarın tatil köyüne dönmeyi planlıyorum. Geliyor musun kalıyor musun? Çünkü eğer gelmiyorsan çadırı burada bırakacağım.' Bana doğru baktı. 'Neden onları aramıyoruz?' diye sordum. Clark'ı ve diğerlerini bulmadan dönmek istemiyordum. En son Clark'ı gördüğümde herkes kaçmıştı. Sadece o kalmıştı. Sırf benim için kaplana en yakın o kalmıştı. Onu bulmadan gidemezdim. John kısa süren bir sessizlikten sonra ' Ya onlar çoktan tatil köyüne ulaşmışlarsa? Boşu boşuna hayatımı niye yeniden tehlikeye atayım?' diye sordu. Yavaş yavaş eski John geri geliyordu. ' Nasıl bu kadar bencil olabiliyorsun sen? Onlar senin için ne kadar fedakarlıklar yaptılar ya da yapmayı göze alırlardı. Sense onlar için kılını bile kıpırdatmıyorsun.' sesim giderek yükseldi. John gayet sakin bir şekilde ' Çünkü masum olmayan hiçbir canlı benim gözümde fedakarlık yapılmaya değmez.' Gözlerini Lila'ya çevirdi. Ona yine hayretle baktım. 'Kız kardeşin bile mi?' diye sordum. Tepkisizce kafasını salladığında sinirle kalkıp çadırdan dışarı çıktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/11730485-288-k938411.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aykırı Öküz ♂ ♀
RomanceCynthia son derece sıradan bir iş kadınıyken sürekli ilgisini çekmeye çalıştığı sevgilisi Zedd tarafından açık bir şekilde aldatılınca teselliyi kendi çalıştığı şirketin yakışıklı Genel müdürü Clark'ın kollarında bulur. Hayatı başını döndüren bir hı...