Hamburger ._.

1K 46 7
                                    

(Multimedia-Clark)

Akşamın çökmesiyle birlikte hepimiz bavullarımızı ve diğer eşyalarımızı toplamış ,önceden kararlaştırdığımız buluşma yerinde havaalanına gitmek üzere daha hazırlanamamış olanları bekliyorduk. Etraftakilerden hemen hemen hiç kimseyi tanımıyordum. Ne Clark gelmişti ,Ne John ne de Amberley... Anastasia bile yoktu. O kadını düşündükçe beni nasıl bu kadar kolayca kandırdığını hatırlıyor ve aklımdan ona binlerce intikam komplosu kuruyordum. Fakat sonra John'a söylediklerimi hatılıyor ve kendi söylediklerimin aksini yapmanın bana yakışmayacağını düşünüp kendimi başka şeyler düşünmeye zorluyordum. Bugün o kadar yoğun ve stresli geçmişti ki bana yemek yemeyi bile unutturmuştu. Bunu etrafımdaki fastfood dükkanlarını görünce hatırladım. Sonra ellerimdeki üç tane bavulu hatırlayınca umutsuzlukla arkamdaki koltuğa kendimi attım. Bavullar çok ağırdı ve onları başıboşta bırakamazdım. İç çekerek saate bakmak için eğildiğimde bavullarımdan birinin üstünde marul ve domates parçacıkları olduğunu farkettim. Yavaşça kafamı kaldırdığımda John kafam kadar bir hamburgeri mideye indiriyordu. ' Şunu biraz daha dikkatli yiyemez misin?' dedim sinirle. John üst dudağıyla gülümseyerek ağzı dolu bir şekilde ' Ama ben onları senin için attım. Acıkmışsındır diye düşündüm. Sana iyilikte yaranmıyor.' dedi. Ona asi bir bakış attıktan sonra ' Ben herhangi bir kedi ya da köpek filan değilim John. Ben bir insanım ve insanlar artıklarla beslenmezler.' dedim. John yine gülümseyerek 'Hımm öyle mi? Ben aksini düşünüyordum ama.' dedi. Onu umursamayarak geçen akşam restorantta unutmak üzere olduğum küçük cüzdanımdan bir miktar para çıkartıp John'a uzattım. ' Bununla bana da elindeki hamburgerden alır mısın? bavullarımı bırakıpta gidemiyorumda.' dedim. 'Benimde ilgilenmem gereken bir bavulum ve sevgili küçük Lila'm var. Ama ben ona rağmen kıymetlimi kaldırdım gittim hamburgerimi aldım. Şimdi ise aslanlar gibi yiyorum. Neden sende o karpuz poponu biraz hareket ettirmeyi düşün müyorsun?' imalıca gülümsedi. Bunun üzerine çaresizlikle ayağa kalktım ve son bir kez John'a dönerek ' Umarım bir gün o kirpinin dikenleri tek tek götüne girer John.' dedim ve gülümsedim. Bu sözüm John'u eğlendirmişe benziyordu. Arkamdan seslendi ' Bavullar bana emanet. Bunu hakettin!'  

Bu çocuk gerçekten beyinsizdi. Bir insan niye kendine laf sokan birini ödüllendirirki? Ya da niye kendine laf sokulmasından haz alır? Anlamıyordum! Hamburgerimi alır almaz arkamı döndüm. John benim oturduğum koltuktaydı. Yerde ise Lila duruyordu. Lila'ya dikkatlice baktıkça dikenlerinin arasında küçük mor bir kurdele olduğunu farkettim. Şaşkınlıkla John'a dönerek ' Lila'ya mor bir kurdele mi bağladın?' diye sordum. 'Mor değil o salak. Lila.' dediğinde resmen hamburgerimin yarısını götürmüştü. Bir parça daha almaya yelteniyordu ki eline sert bir şaplak attım. John hızla elini geri çekti ve hafifçe inledi. ' Deve gücü mü var kızım sende? O nasıl bir el?' dedi. ' Yemeğime uzanan eli kırarım. Açken benden herşey beklenir.' gülümsedim. ' Bu arada sanırım ilk defa canını acıtmayı başarabildim. Fiziksel anlamda yani.' yeniden gülümsedim. Fakat John pek ilgileniyor gibi görünmüyordu. Gözlerini kısmış dimdik karşıya bakıyordu. Başımı çevirdiğimde Clark'ın bize doğru bakmakta olduğunu gördüm. O an kalbim durmuştu sanki. Adam öldürmüş gibi suçlu hissetmiştim kendimi. John sessizliği bozarak ' Erkek arkadaşın kıskançlıktan kudurmuşa benziyor. Yanına git istersen. Belki sinirini yatışıtırısın.' dedi ve gülümsedi. ' Şunu söylemeyi kes artık!' dedim sinirle. 'O benim erkek arkadaşım değil!' 'Ahh! Doğruya... Sex ve gelir kaynağın demeliydim değil mi?' dedi. John yine başa sarıyordu. Aynı şeyleri ısıtıp ısıtıp önüme sürüyordu. Sinirle elimdeki hamburgeri olduğu gibi suratına yapıştırdım. John ' Ne yaptığını sanıyorsun sen aptal? En sevdiğim tişörtümün içine sıçtın. Bir şifonu çekip gitmediğin kaldı yani!' dedi. O sırada saçımdaki bıçak kadar keskin olan demir tokayı çıkarttım ve onu boğazına dayayarak ' Bana bir daha böyle şeyler söyleme ibne! Yoksa fırında kızartılmış ama tadı iğrenç olduğu için yenmemiş kabuğuyla birlikte yere atılmış ve birçok insanın onun üstüne basarak sakatlandığı çürük muzdan beter olursun!' diye fısıldadım. Fakat John hiç etkilenmişe benzemiyordu. Aksine kahkahalarla gülmeye başladı. Bunun üzerine az önce ne söylediğimi düşününce bende kendimi tutamayarak ona eşlik ettim ve saniyeler sonra ikimizde kahkahalara boğulmuştuk. John ara sıra söylediklerimi tekrar ederek beni daha da çok güldürüyordu. 'Fırında kızartılmış muz... ahahhahahah' 'Evet... ve kabuğuyla birlikte yere atılıyor...ahahahahha' birbirimize sürekli hatırlatarak daha da çok gülüyorduk. Kısa bir süre sonra herkesin gülmeye başladığını farkettim ve biranda sustum kaldım. John'da aynı şekilde aniden durgunlaştı ve etrafı izlemeye başladık. Herkes bize gülüyordu. Clark ise ortalıkta yoktu. İçimde tuhaf bir his oluştu. Ne yapıyordum ben? Clark'ı reddettiğim yetmiyormuş gibi birde üzüleceğime oturmuş en zıt gittiğim insanla çatlayana kadar gülüyordum.

Herkes geldiğinde nihayet gitmeye hazırdık ki ben bavulları arabaya yerleştirir yerleştirmez Clark'ı aramaya gittim. Bu çok uzun sürmedi. Annesiyle babasının yanındaydı. Arkası dönük bir şekilde onlarla birşeyler konuşuyordu. Sessizce beklemeye başladım ve beklerken de konuşmalara hafif hafif tanık oldum. Johannes'i ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Clark sürekli 'Girdim ,girdim ,girdim.' diye bağırıyordu. Ne hakkında konuştuklarını merak etmeye başlamıştım. Usulca daha yakın bir yere geçerek gizlendim ve onları dinledim. Johannes yeniden bağırdı. 'Tek miydin? Clark sana tek miydin diye soruyorum!' Bunun üzerine Clark biraz gerileyerek ' Hayır bir arkadaşım vardı! Ama hiç birşey yapmadık diyorum sana baba!' diye bağırdı. Cynthia oldukça gergin görünüyordu. Baba ve oğul kavgası onu epey germiş gibiydi. Johannes ses tonunu düşürerek ' Sen birşey yapmamış olabilirsin ahmak! Ama o arkadaşın yapmış olacak ki çok önemli bir belgemiz kayıp! Çabuk bul ve getir onu bana!' dedi. Bu konuşmaları düşündükçe aklıma biraz geç olsada bu konuşmanın sebebi geldi. Johannes'in belge diye kastettiği şey Clark'ın evlatlık olduğuna dair belgeydi ve o şuanda cüzdanımın içinde duruyordu. Clark inatla başını hayır anlamında salladı. ' Onu da azarlamanı istemiyorum baba! Yeter artık! Kesin emin olmadığın birşeyle kimseyi suçlayamazsın! Madem çok tereddüt ediyordun o zaman kamera koysaydın!' Bunun üzerine Johannes'in yüzü tereddütle gerildi. ' Bana o arkadaşını getireceksin! Ya sen getirirsin! Ya da ben elbet onu bulur ve bunu yapmadığın için seni de onu da pişman ederim!' Johannes hiçte sandığım gibi şeker bir adam değildi. O gece bunu çok net anlamış oldum. Sürekli Clark'ın üstüne gidiyordu. Ben daha fazla dayanamayarak gizlendiğim yerden çıktım. 'Benim! O gün onunla kütüphaneye gelen benim! O belgeyi alan da benim! Şimdi Clark'ı tartaklamayı kesseniz iyi olur çünkü eğer biraz daha tehdit etmeye devam ederseniz sizi öyle birşeyle tehdit ederim ki bunu hiç istemezsiniz bayım!' Bunun üzerine etraf derin bir sessizliğe boğuldu. Clark bana hayretle bakıyordu. Aynı şekilde Johannes ve Cynthia da öyle. Tek kaşımı kaldırarak ' Güzel. Şimdi lütfen Clark'la bizi yalnız bırakın.' dedim. 'Hadi ne bekliyorsunuz?' diye üstelediğimde istemsizce uzaklaştılar. Johannes'in bakışlarındaki terörü görebiliyordum. Olayları şimdilik sineye çekiyorum ama sana sonra göstereceğim bakışıydı bu. Onlar gittikten sonra Clark'a dönerek ' Clark lütfen şimdilik hiç birşey sorma tamam mı? Bu belgeyle ilgili hiç birşey sorma. Sakın araştırma ya da üstüne düşme. Yeri geldiğinde ben sana herşeyi açıklayacağım. Hem de herşeyi! Senden tek ricam şimdilik unutmuş gibi yapman. Olur mu?' dedim. Sesim fısıltı gibiydi. Clark beni çok özlemiş gibi görünüyordu. Gözlerini üzerimden bir dakika bile ayırmamıştı. Sözlerimi bitirdiğimde yavaşça yanıma yaklaşarak ' Bir şartla. ' diye kulağıma fısıldadı. Ona 'Ne?' anlamında baktım. ' Bize yeniden şans verirsen. Beni yeniden seninle ödüllendirirsen dünyayı bile unuturum.' Bu sözleri duyduğumda korkuyla geriledim. Clark beni kollarımdan tuttu ve kaçmama fırsat bile vermeden sıkıca beni kendine doğru çekti ve sımsıkı sarıldı. Sonra saçlarımın kokusunu içine çekti.

Aykırı Öküz ♂ ♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin