En Tuhaf Tracking

1.2K 49 7
                                    

Multimedia- (Amberley)

Kaldığımız otele geldiğimizde gün yeni yeni yüzünü gösteriyordu. Her yer cıvıl cıvıldı. Mekan gibi insanlar da kusursuz denebilirdi. Etrafımda gördüğüm hemen hemen herkes daima temiz ve şık kıyafetler içindeydiler. Bu yer bana büyük bir huzur veriyordu. Fakat bu huzuru engelleyenler olmasaydı ciddi anlamda stres atabilirdim. Ama artık mutluluğumdan ödün vermeyecektim. John ibnesinin daha fazla sinirimi bozmasına izin vermeyecektim. Sevinçle diğerlerine döndüm. ' Bugün ne yapıyoruz?' diye sordum. Hepsi düşünmeye başlamıştı. En sonunda Clark'tan cevap geldi. ' Bence trackinge gidelim! Hava çok müsait. Ben de buradan ayrıldığımızda iki günlük dağcılık yapmayı planlıyordum. Öne almış olurum.' Ona hayretle baktım. 'Sen dağcılık mı yapıyorsun?' Amberley'de şaşkınlığını belirtmek için ' Gerçekten mi?' diye sordu. 'Evet ,Niye bu kadar şaşırdınız?' Clark gülümsedi. 'Bu kadar yoğunluğun arasında hobilerine de zaman ayırabilmen çok iyi.' dedim. 'Vücudunu neye borçlu olduğun anlaşıldı aslan parçası.' dedi Joe. Ona tuhaf bir bakış attım. ' Ne var? Sürekli soruyorum bu fiziği neye borçlusun diye ,ama beyefendi bana hiç dağcılıktan bahsetmedi.' ' Yapma Joe! Senin zaten ihtiyacın yokki.' dedi Clark Joe'nun karnına eliyle vurarak. ' Bırak da ona Amberley karar versin.' dedim Clark'a. Bunun üzerine Joe ' Gayleşme lütfen. Burada sarkman gereken kişi ben değilim.' dalga geçti. Neyi kastettiğini hepimiz anlamıştık. Utançla yere baktım. Çünkü Clark'ın yüzüme baktığını biliyordum. Kısa bir sessizlikten sonra Joe söylediği sözü telafi etmek istermişcesine ' Hadi o zaman! Daha fazla oyalanmadan hazırlanıp paintball alanının önünde buluşalım.' dedi. Böylece hepimiz hazırlanmak üzere odalarımıza dağıldık. 

Tracking kıyafeti getirmedim diye pişman olmamıştım. Çünkü odalarda zaten hemen hemen çoğu spor için gerekli malzemelerin içinde bulunduğu bir çanta ve kıyafetler mevcuttu. Hemen kocaman bir gardropun sürgülü kapağını açtım. 'Paintball,Winding,Surfing,Mountaineering,Scuba diving,fishing... vee Tracking..' Trackingten sonra hala devam ediyordu. Hemen Tracking yazılı bölümdeki kıyafetleri çıkarttım. Büyükçe bir çanta, sağlam ayakkabılar ve dağcılık kıyafetlerine benzer kıyafetler önümdeydi. Kıyafetleri ve ayakkabıları giydikten sonra çantayı açıp içine bir göz gezdirdim. En üstte halatlar vardı. Altlara elim yetişmedi. Diğer bölmelerini kurcaladığımda kurabiye paketlerinden içinde su olduğunu tahmin ettiğim makaralara kadar her şey  vardı. Çantanın bir cebinden pusula çıkmıştı. Üstü harita desenliydi. Çok hoş görünüyordu. Onu ayrıca cebime koyup çantayı sırtıma taktım. Kol saatimi de taktıktan sonra buluşma yerine gittim. Herkes beni bekliyordu. O kadar hızlı hazırlanmış olduğumu düşünmeme rağmen en geç kalan bendim. Fakat John'u da diğerlerinin arasında görünce küçük bir şok geçirdim. Bu hayvanın ne işi vardı trackingte? Onun bizimle gelecek olması benim geri dönmem gibi birşeydi. Sinirle Clark'a imalı bir bakış attım. Beni biraz daha kenara çekerek kulağıma fısıldadı. ' John'u götürmek zorundayız.' Ben de sesli bir şekilde 'Niye?' diye sordum. Sonra kafamı çevirip ona sinirli sinirli baktım. Yüzünde en ufak bir tepki yoktu. Kesinlikle insan değildi. Duygusuz bir robottan farksızdı. Clark durumu şu sözlerle açıkladı. 'Bugün John'la ilgili kötü bir haber aldık. Ama bunu John bilmiyor.' 'Ne gibi bir habermiş bu?' sesim yine yüksek çıkmıştı. Clark beni omuzlarımdan tutup silkti. 'Cynthia ,böyle davranmayı keser misin? John'un anlamasını isteseydim seni kenara çekmezdim değil mi?' 'Peki ,Üzgünüm. Evet ,dinliyorum.' Clark devam etti. ' Kanser olan teyzesi dün gece ölmüş.' ' Bunu bilse ne olacak? O zaten duygusuz bir odunun teki. Gerçekten üzüleceğini mi düşündünüz?' dediğimde Clark bana öyle bir bakış attı ki az önce söylediklerimden pişmanlık duydum. ' Gerçekten böyle düşünüyor olamazsın değil mi?' Clark'ın yüzünde şaşkınlık vardı. Gözlerimi kaçırarak ' Hayır tabii ki, ona olan öfkemi bastıramadığım için ağzımdan öylece çıkan sözlerdi onlar. Evet ,zor bir durum. Peki Amberley biliyor mu bunu?' diye sordum. Clark yavaş yavaş şaşkınlığını atarak ' Hayır bilmiyor. Annesi Amberley'i aradığında telefonu Joe açmış. Zaten o da olanları Joe'ya söylemek istiyormuş. Amberley'nin bunları duymaması için onun kafasını dağıtmasını istemiş. Aynı şekilde John'u da uzak tutmasını söylemiş.' diye fısıldadı. olayların çıkmazlığı altında ezilerek bu kaçınılmaz duruma baş salladım. Her şey tam da zamanında oluyordu zaten. Sanki birileri özellikle benim hayatımı takip edip mutlu olmak üzere olduğum anları yok etmek için araya engeller sokuyordu. Yeniden diğerlerinin yanına döndüğümüzde John önden yürümeye koyuldu. Bizde arkasından onu izledik. Amberey merakla ' Bugün kamp kuracak mıyız?' diye sordu. 'Bilmem, Ne dersiniz?' dedi Clark. ' Bence hiç gerek yok. 1-2 saat yürüyüp dönelim.' ortaya çaresizce bir öneri atmıştım. Ama bu önerim kimse tarafından onaylanmayınca isteksizce yürümeye devam ettim.

Yaklaşık 2 saat olmuştu. Tatil köyünden epey uzaklaşmışız gibi geliyordu. Orman gittikçe sıklaştı ve soğudu. Ormandaki tüm bitkiler son derece vahşi görünüyorlardı. Ara sıra ağaçların dallarından atlayıp zıplayan maymular görüp irkiliyor hemen Clark'ın koluna giriyordum. John en önde ,arkasında Amberley ve Joe ,onların arkasında Ben ve Clark vardık. Clark ormana kendini o kadar kaptırmıştı ki etrafa hayran hayran bakınmaktan sıkmaktan kızarttığım kolunu farketmiyordu bile. Herkesin bu kadar rahat benim de bu kadar gergin olmam sinir bozucu değil de neydi? Etrafta yeşillik görmekten bıkmış bir şekilde gök yüzüne baktığımda ağaçların tıpkı rüyamdaki gibi gökyüzünü kapladığını gördüm. Gökyüzü arada hafif mavilikler haricinde yemyeşildi. Önceleri düz düz gittiğimiz yerler artık yavaş yavaş yokuşlaşıyor ve engebeleri artıyordu. Artık ne toprağı ne gökyüzünü görebiliyordum. Derin otlarla kaplı ,içlerinden her an bir hayvan çıkabileceğini düşündüğüm yerlerde yürüyorduk. Böcek yiyenler salatanın içinde yer yere aralara serpiştirilmiş karidesler gibi duruyorlardı. Sağıma soluma bakacağım derken birden ayağım sert bir şeye çarptı. Canım acımasada o anki korkuyla ani bir çığlık attım. Sonra bir anda herkes kafasını bana çevirdi. Ben korkuyla bir iki adım geri sıçradım. Sonra otların kıpırdadığını farkedince hemen Clark'ın arkasına geçtim ve belini kavradım. Bunun üzerine John büyük bir rahatlıkla gelerek elini otların içine uzattı. Otlarla biraz cebelleştikten sonra diğer elini de otların içine soktu. Otlar sürekli kıpırdıyorlardı. John ellerinin ikisini birden geri çekti. Elinde kocaman bir kirpi vardı. Neden iki elini uzattığını şimdi anlamıştım. Kirpiyi dikenlerini batırmadan alabilmeyi başarmak için. ' Yani sen şimdi şu hayvandan mı korktun?' bana üst dudağıyla güldü. Sonra kirpinin burnuyla oynamaya başladı. Amberley,Joe,Clark... Hepsi kirpinin başındaydı. Büyük bir sempatiyle kirpiyi seviyorlardı. Bense kendimi şaşkına dönmüş ve sersemlemiş hissediyordum. Hiç birşey söylemeden yürümeye devam ettim. Beni takip ettiklerinden emin olmak için arkamı döndüm. Yavaş yavaş geliyorlardı. John kirpiyide götürmeyi planlıyor gibi görünüyordu. Artık dikenlerini götüne mi batırırdı bilemedim. Sinirle suratımı çimdikledim. 

Yorulduğumu hissettiğimde Clark'a dönerek ' Ben çok yoruldum. Artık dinlensek mi?' diye sordum. 'Biraz daha dayanmalısın. Hava karardı. Şimdi yemek molası verip ardından kamp kuracak bir yerler arayacağız zaten. Acıktın mı?' gülümsedi. Ona tekrar gülümseyerek. 'Birazcık.' dedim. Bunun üzerine Clark ceketinin ceplerini kurcalamaya başladı. İçinden yarım paket tuzlu bisküvi çıkararak bana uzattı. ' Şimdilik bunu atıştır.' dedi. Ona teşekkür ettim ve bisküvileri 2 saniyede bitirdim. Hava artık tamamen kararmıştı. Orman yürümeyi zorlaştıracak biçimde sıklaşmış ,ağaç boyları gittikçe uzuyordu. Etrafta tuhaf hayvan sesleri duyuluyordu. Biz yine eski sıralamamızı almıştık. Amberley'i Joe'ya yapışmış bir şekilde giderken görünce yalnız olmadığımı hissettim. Tek korkan ben değildim demekki. İçinde bulunduğumuz orman ,orman değil sanki satanistlerin ayinlerden sonra buluşup gittikleri terk edilmiş mezarlıklar gibiydi. Amberley,John ve Joe birden durdular. Biz onlara yetiştiğimizde Joe 'Sizce de bu uğultular bir aslana ait değil mi?' diye sordu. Clark cevap verdi. 'Zannetmiyorum. Yoksa buraya tracking yapmaya gelen olmazdı.' Bunun üzerine John araya girdi. 'Joe haklı. Biz tracking alanını çoktan geçtik. Etrafı görmüyor musunuz? Burası normal vahşi bir orman. Bu sesler başka bir hayvana ait olamaz.' Bu sözleri duyar duymaz Amberley Joe'ya ben de Clark'a yapıştık. John yürümeye devam etti. Eliyle bizi de çağırdı. Clark yürümeye yeltendiğinde onu kolundan çekiştirip başımı hayır anlamında salladım. Kolunu ellerimden kurtararak Amberley'i kolundan çekti. 'Siz ,ikiniz. Buradan bir yere ayrılmayın. Bizim ne olduğuna bakmamız gerek.' dedi ve yürümeye başladı. Sesler gittikçe artıyordu. Joe'nun ve Clark'ın geri geri geldiklerini gördüğümde koşarak mesafeyi açtım. John ' Dağılıyoruz! Toplu kaçamayız! Dağılııınnn!' diye bağırmaya başladı. O an karşımızda koskoca bir kaplan duruyordu. Joe ve Amberley ortalıkta yoktu. Clark karşı taraftaydı. John da kaybolmuştu. 'Clark beni bekle.' diye bağırdım. 'Cynthia kaç! Hemen kaç! Ben seni daha sonra bulacağım.' dedi ve o anda arkama bile bakamadan tüm gücümle koşmaya başladım.

Aykırı Öküz ♂ ♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin