5. Bölüm

21.2K 1.7K 1.1K
                                    

"Bay Jeon tebrikler, bebek sizden."

***
-Jimin

Jungkook bir süre, Bay Kwon'un ona uzattığı belgeye baktı. Kağıtta yazan bütün yüzdeleri defalarca okuyordu. Sanki inanmıyor tekrar tekrar okuyordu her kelimeyi. Ben ise duygusallığım tutmuş, ağlıyordum durmadan.

"Bu nasıl olur?.." derin bir iç çekti ve bana baktı. Ağladığımı görünce çenesi kasıldı ve başka yöne baktı.

"Sana p-para için yalan söylemedim. Şimdi inanıyor musun?" titrek sesimi duyduğu an tekrar bana döndü. Sanki şok olmuş gibiydi, etrafa boş boş bakınıyordu.

"Bay Jeon, bebeğe bir zarar gelirse,.. Bay Park da fiziksel zararlar görecek. Lütfen sizde Bay Park'a destek çıkın. Kendisi psikolojik tedavi görecek.." elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Jungkook Bay Kwon'un konuşmasıyla başını salladı.

"Pekala.. O-ona yardım edeceğim." onunda benden bir farkı yoktu. Derin bir nefes alıp devam etti.

"Bizim gitmemiz gerek." hafifçe kolumdan tutup yanında çekiştirdi. Birşey söylemeden hareketlerine itaat ettim.

Arabasına bindiğimizde ciddi bir ifadeyle bana baktı. Yutkundum ve ona baktım aynı şekilde.

"Şimdilik susalım. Ailene veya herhangi birine hiçbirşey söyleme." korkuyla nefes verdim.

"A-ama, bu yükü yek başıma kaldı-"

"Bu yük değil, eğer öyle düşünüyorsan da o yükü sen değil beraber taşıyacağız." etkili konuşması ve bu kadar anlayışlı olması beni çok şaşırttı.  Duygu değişiminden dolayı titredim.

"Üşüyor musun?" telaşla sorduğu soruya karşın başını iki yana salladım. Elini klimaya götürüp açtı ve içerinin ısınmasını sağladı. Bu, bana inanmayıp dilenci diyen adam mıydı?

***

"Anne, ben geldim." mutfaktaki anneme seslenirken bir yandan da ayakkabılarımı çıkarıyordum. Terliklerimi giydiğim sırada annem mutfak kapısında göründü. Herzaman gülen yüzünün aksine, korkmamı sağlayacak şekilde hüzünle bakıyordu.

"Jimin, gel biraz konuşalım oğlum."

Anneme doğru ilerleyip beraber mutfağa doğru yürüdük. Yemek masasına otururken annemin bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Seni dinliyorum anne. Ne oldu?" derin bir nefes aldı ve masanın üzerinde birleştiği parmaklarındaki bakışlarını bana çevirdi. Neden korkmam gerekiyormuş gibi hissediyordum?

"Jimin, bizden saklandığın birşey yok, değil mi?" kafama balyoz yemiş gibi anneme bakarken sertçe yutkundum. Neden birden bire bu soruyu sordu?

"Hayır.. Neden öyle düşündün?" burukça tebessüm etti ve karşılık verdi.

"Bir hastalığın.. Ya da kavga falan mı ettin? Ah, sen öyle bir çocuk değilsin ki.. Yoksa iş yerinde bir sorun mu çıktı?"

"H-hayır, hiçbir sorun yok. Gayet i-iyiyim anne." bir şey anlamaması için büyükçe gülümsedim. Fakat tam bu sırada midemin bulantısı kendini göstermişti. Ani tepki versem de belli etmeyip annemi başımla selamladım ve hızla odamdaki banyoya koştum.

Gözlerimi kapatarak midemdekilerin dışarı çıkmasını bekledim. Bir süre sonra sakinleşince ayağa kalktım ve elimi yüzümü yıkadım. Gözlerim yine dolmuş, beynim henüz yaşadığım olayları kabullenemiyordu.

***

"Üçüncü masa." önüme itilen kahve tepsisini hızla alıp biraz ilerideki masaya doğru götürdüm. Telefonda takılan müşteriye afiyet olsun dileklerini iletip tekrar geri döndüm. Omzumun hızla dürtülmesiyle korktum ve ani bir hareketle arkamı döndüm.

"Jiminie, biraz düşünceli gibisin. Yoksa birine mi aşık oldun?" Taehyung'u görmemle göz devirirken sorduğu soruyla gözlerim faltaşı gibi açıldı. Bu salak Tae nerden anlamıştı tanrı aşkına? Bu kadar mı belli ediyordum?

"Neyim varmış? İyiyim ben. Odun gibi dürtüklemezsen daha iyi olacağım." alayla dudaklarını büzdü.

"O zaman daha çok dürteceğim." kahkaha atarak arka tarafa giderken tekrar göz devirip önüme döndüm.

"Yoongi hyungun sana nasıl katlandığını merak ediyorum doğrusu.." sessizce söylendim uzaylının arkasından.

"Onuncu masa!" patronun çağırmasıyla hızla arkamı döndüm ve tepsiyi masaya götürdüm. Daha yeni işe başlasam bile şimdiden çok fazla yorulmuştum.

***

Akşama doğru kafenin boşalmasıyla rahat bir nefes alırken bir masaya oturup dinlenmeye çalıştım. O kadar yorulmuştum ki, ayaklarım beni taşıyamıyordu artık. Eskiden olsa iş çıkışında bile eve yürüyerek giderdim fakat şimdi bu hiç mümkün görünmüyordu. Derin bir nefes aldım ve etrafa bakınmaya başladım. 

Hiçkimse yoktu, daha doğrusu herkes mutfakta dinleniyordu. Ben ise herhangi bir müşterinin gelebilme olasılığı yüzünden kafede oturmayı seçmiştim.

Onu hissediyor muydum?

"O zaman onu hisset." iç sesimin kalbime ulaşmasıyla korkakça elimi karnıma götürdüm. Ne kadar isetemesem de, gülümsemeden edemiyordum. Bu duygu bu kadar güzel miydi?

"Jimin." tanıdık tok ses kulaklarıma dolarken hızla elimi karnımdan çektim. Gözlerimi kırpıştırarak tanıdık sese doğru baktım ve ayağa kalktım.

"B-ben.. Şey midem ağrıyordu o yüzden.. Şey-"

"Evine bırakacağım." sertçe yutkunup ona baktım. Kalbim neden bu kadar hızlı atıyordu?

"Gerek yok." düz bir ifadeyle bana bakmaya devam ederken konuştum. Neden bu kadar ciddi ve katı olmak zorundasın?

"Hayır, bırakacağım." terleyen elimi önlüğüme silip başımı salladım. Hızlı adımlarla soyunma odasına gidip giyindim ve tekrar kafeye döndüm. Jungkook'un olmadığını görünce arabasında beklediğini anladım ve hızla kafeden çıkıp son model arabaya doğru ilerledim.

Kapıyı açıp içeri girerken emniyet kemerini takıp ona döndüm. Bir teşekkür etmeyildim.

"Teşekkür ederim-"

"Teşekkür etmene gerek yok, çocuğum için yapıyorum."

Daughter's Dad>> DD °jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin