1.Bölüm

11.6K 504 71
                                    


Sehun gözlerine gelen güneş ışığından rahatsız olmuştu. Sırtını çevirip tekrar uyumayı denedi ama yapamadı. Kafasını yastığın altına sokup boğuk bir şekilde bağırdı. 
"Aishh! Neden uyuyamıyorum ben?!". Yataktan kalkıp yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa indi. Herkes kahvaltısını yapmıştı, sadece Kai masada oturuyordu ama o da dalgın bir biçimde önündeki
tabakta duranlarla oynuyordu. Suho, Kyungsoo ve Chanyeol televizyonun karşısındaki koltukta üst üste binmişlerdi. Baekhyun ise yere oturmuş kahkahalar atıyordu. 
"Siz kaçık mısınız? Niye üst üste oturuyorsunuz bir sürü koltuk var." dedi Sehun garipsercesine. Chanyeol irkildi. "Yah! Sen ne zamandan beri bizi izliyorsun? Hem neden hala hazırlanmadın okula geç kalacaksın." Kyungsoo, Suho'nun altında kalmıştı. Bağırmaya çalıştı ama sadece bir homurtu duyuldu. "Sehun-ah! Çabuk hazırlan ben seni okula bırakırım zaten a-alışverişe gitmem ger- YAH! SUHO HYUNG! K-KALK ÜZERİMDEN! HEM NEDEN TELEVİZYONUN KARŞISINDAKİ KOLTUK SANA AİTMİŞ?!.. AISH.. NEFES ALAMIYORUM!" diye çığlık koyuverdi. Herkes kahkaha atarken suratını asan sadece Kyungsoo'ydu. Sehun gülerek üst kata çıktı, giyinip tekrar aşağı indiğinde üyeler normal bir şekilde koltuklara dağılmışlardı. Kyungsoo, Sehun'u görünce gözlerini devirdi.
"Hazırsan çıkalım."

_

Whimoon Lisesi yeni transfer öğrencilerin geleceği haberiyle çalkalanıyordu. Sehun en arka sıraya geçmiş, kulaklığını takmıştı. Gözlerini kapattı ama karanlık olunca kabusu hatırladı. 
Gözleri istemsizce tekrar doldu. 
Melekler nasıl ölebilirdi ki? 
Kafasını iki yana salladı, sadece bir rüyaydı. Gerçek değildi ve ağlaması anlamsızdı. Dae-Jung heyecanlı bir şekilde Sehun'u dürttü. 
"Yah! Soğuk prens! Transfer öğrenciler birazdan burada olacaklarmış. Dışarı çıkıp bakalım mı?". Sehun kaşlarını çatarak esnedi. "Sen bak, beni ilgilendirmiyorlar."
Zil çaldığı an sınıftaki herkes aşağıya koştu. Ayak sesleri koridorlarda gittikçe büyürken Sehun bir an okul başına yıkılacak sandı. Sınıfta, Dae-Jung ve Sang-Min dışında kimse kalmayınca Sehun pencereden aşağı baktı. 3.katta okuyordu ve gelen öğrencilerin suratını göremedi. 3 kişilerdi. İndikleri serviste çince bir şeyler yazıyordu. Sang-Min bir elini Sehun'un omzuna koyarak sırıttı. 
"Çinli prenseslerimiz de geldiler." Sehun ve Dae kahkaha atarken camdan dışarıya bakmaya devam ettiler. En uzunları koyu kızıl saçlıydı, uzun boylu ve iriydi. Yanındaki siyah saçlıydı. En öndeki ise daha minik duruyordu, sarı saçlıydı. Kendilerine bakmak için gelen Whimoon Lisesi öğrencilerine çarparak içeriye girdiler. Sang-Min yumruğunu sıktı. "Bunlar kendilerini kim sanıyor?!"
Sehun ise ifadesizdi. Öğrenciler tekrar sınıflara girmeye başladığında kızlar çoktan konuşmaya başlamıştı. 
"İri olan çok yakışıklıydı ya..."
"Yah! Bence yanındaki daha iyiydi, pandaya benziyordu çok tatlıydı."
"Asıl en önde duran çocuk en iyisiydi! Bembeyaz teni vardı."
"Farkındaysanız hepsi bize küçümseyerek baktılar. Onlar bir avuç serseriden başka bir şeyler değiller."
Sehun kulaklığını tekrar taktı, ortada serseri birisi varsa o da kendisiydi. Sırıttı. Öğretmen Kim yanında üç yeni öğrenciyle sınıf girdiğinde herkes başını kapıya çevirdi. Kızlar hayranlıkla kapıdaki oğlanlara bakarken Sehun kafasını sıraya koymuş uyukluyordu. "Herkes yeni gelen arkadaşları selamlasın lütfen. Çin'de ki Chengdu Lisesi'nden buraya transfer oldular artık sizinle beraber okuyacaklar.
İyi anlaşın!" dedi ve sınıftan ayrıldı. Sehun sınıfta gittikçe yükselen uğultudan, kızların fısıldaşmalarından rahatsız oldu ve kafasını kaldırmadan bağırdı. "KESİN SESİNİZİ YETER!". 
Sınıfın diğer ucundan bir ses duyuldu.
"YAH! ASIL SEN BAĞIRMA!". Sınıftaki sesler kesilmişti, kızlar hayret iinde yeni gelen çocuğa bakıyorlardı. Çünkü daha önce kimse Sehun'a karşılık verecek cesareti bulamamıştı. 
Sehun sandalyesini geriye fırlattı ve kalktı. Sınıfın diğer ucunda oturan, başını ellerinin arasına almış çocuğa doğru ilerledi. "Aishh.. Başım ağrıyor.." diye mırıldanıyordu. Sehun sert bir şekilde çocuğun omzuna bastırınca çocuk başını kaldırdı.

Sehun'un yüzündeki sinirli ifade yerini şoka ve korkuya bıraktı. 
Bu o'ydu.
Rüyasında gördüğü melek.
Dilinin tutulduğunu hissetti. Söyleyeceği ağır kelimeler birden kaybolmuştu. Bu gerçek olabilir miydi?
Melekler yer yüzünde durabilir miydi?
Çocuğun o kadar güzel bir yüzü vardı ki; Sehun, sanki ona bakmadığı her an pişmanlıktan acı çekebilirmiş gibi düşündü. 
Yeni çocuk kaşlarını çatarak ayağa kalktı. "Sen kimsin?" dedi. "Bir daha bana dokunursan o güzel suratını dağıtırım." Sehun elini çocuğun omzundan çekti. 

Anlaşılmaz bir ifadeyle çocuğa baktı. 
Dış görünüşünün meleğe benzediğinden emindi ama içindeki şeyin şeytan olduğuna yemin edebilirdi.



-

"LUHAN VE SEHUN! UYANIN ARTIK!"
Sehun yerine geçtiğinde kafasını sıraya koyup derin düşüncelere dalmıştı. 'Nasıl?' diye sordu. 'Nasıl olabilir? Onu nasıl rüyamda görebilirim? Tesadüf mü bunlar?' 
Öğretmen Kim'in bağırışıyla Sehun aniden yerinden sıçradı kendini geriye atınca başını duvara çarptı. Sınıf, kendini gülmemek için zor tutuyordu. Gülemezlerdi zaten. Sehun'u karşılarında bulmak istemiyorlardı. "Aishh.." diye sızlandı elini başına koyarak. Gözlerini kıstı. '.. demek adı Luhan'mış.' Göz ucuyla Luhan'a baktı, öğretmene öldürücü bakışlar atıyordu..
Tenefüste Luhan herkesten önce sınıftan çıkmıştı. Sehun erkekler tuvaletine girdiğinde, Luhan çocuğun birini duvara sıkıştırmıştı. 'Bu ne şimdi?'
"Aşağıda yanımdan geçerken söylediğini duydum. Bir daha bana çinli prenses dediğini duyarsam yemin ederim çeneni kırarım." 
Sehun onlara yaklaştı, sırıtarak "Yah! Çinli prenses!" dedi Luhan'ın arkasından. Duvara sıkıştırılan çocuk korku dolu gözlerle Sehun'a bakıyordu. 
Sehun, 'Ne yapabilir ki? Tıpkı kabusumdaki gibi cılız, ufak tefek bir şey. En fazla oturup ağlayabilir.' diye düşündü.
Fakat hiç beklemediği bir şekilde Luhan kolunu çocuğun boynundan çekti ve arkaya doğru isabetli bir tekme savurdu. Sehun şok geçirip ani bir refleksle güçlü kollarıyla Luhan'ın bacağını havadayken yakaladı. 
Luhan sırıttı. 
"Fena değilmişsin, asık surat, ama hemen elini çekmeni öneririm yoksa kıracağım çene seninkisi olacak.". Sehun ellerini çekti, Luhan'ın bacağı yere düştü. Hızlı bir şekilde Luhan'ı duvara dayadı. 
"Asi prensesimize bak sen." dedi. Nefesini Luhan'ın suratına doğru verdi. Hala şoktaydı, böyle bir tekme beklemiyordu. Eğer kollarıyla Luhan'ın bacağını tutmasaydı suratı dağılabilirdi.
"Hiç akıllı değilsin. Hem de hiç." diye karşılık verdi Luhan. Omzunu Sehun'a çarparak tuvaletten çıktı. 


Okul çıkışı Luhan, Tao ve Kris yanyana okul yurduna doğru yürüyorlardı. Kris kaşlarını çatarak Luhan'ı başından tutup öne doğru itti. 
"İlk günden olay çıkarmakta ne demek? Dalga mı geçiyorsun sen bizimle?". Luhan güldü, ama Tao'nun da ciddi olduğunu görebiliyordu. Omzunu silkti. Dudakları yukarı kıvrıldı.
"Sehun denen çocuk canımı sıkıyor.". Kris sesini daha da yükseltti. "Ona dokunmayacaksın. Kimseye dokunmayacaksın. Bu okuldan da atılamayız. Transfer öğrenci yalanı anlaşılırsa
işler daha da zorlaşır!" Luhan suratını asıp umursamadan ilerlemeye devam etti. Dakikalardır Kris ve Luhan'ın tartışmasını dinleyen Tao daha fazla dayanamadı. Luhan'ı yere ittirip üzerine çıktı.
Hızlıca bir yumruk savurdu. Luhan çevik hareketlerle yumruklardan kurtulurken kahkaha atıyordu. Tao vurmaya devam ederken kesik kesik konuştu. "Sen.. hiç.. akıllanmayacak.. mısın..?!"
Kris, Tao'yu çocuğun üzerinden çekerken az önceki sinirinden eser yoktu. Luhan'ı da yerden kaldırdı ve kolunu genç çocuğun omzuna atıp göz kırptı.
Böyle kavgaları hep yaşarlardı ama asla birbirlerinden kopamazlardı. 

-


"Luhan-ah! Uyan!". Tao, yurt odasının içinde güçlü bir şekilde bağırırken Luhan suratını buruşturup başının altından aldığı yastığı gelişi güzel Tao'ya fırlattı. Tao, çevik bir hareketle üzerine doğru gelen yastıktan kurtulurken bağırmaya devam etti. "Yurtta kimse kalmadı, Kris bile çıktı ve sen hala uyuyorsun!".
"Git başımdan." diye mırıldandı uyuklayan çocuk. Tao omuz silkip yere düşen yastığı aldı ve Luhan'ın yanına koydu. "Sen bilirsin, sonra görüşürüz Lulu."
Luhan yattığı yerden başını kaldırdı kaşlarını çatıp yastığı tekrar fırlattı. "Bana böyle seslenmemeni kaç defa söyledim?!". Tao kahkaha attı ve odadan çıktı. Luhan rahatça bir nefes aldı. Elleriyle sıcaktan dolayı alnına yapışmış sarı saçlarını kenara çekti. 'Aaah.. huzur.." Ve kendisini tekrar uykunun şefkatli kollarına bıraktı.

Sehun'un, Luhan'ın sınıfta olmadığını fark etmesi sadece saniyelerini aldı. Öğretmen Yesung, öğrenciler uyukladığı için konuyu bağırarak anlatmasına rağmen Sehun dinlemiyordu bile. 
Luhan'la olan tartışmasının üzerinden 2 gün geçmişti. Başını ellerinin arasına aldı ve gözlerini kapattı. Öğle arasında çantasını kaptığı gibi sınıftan çıktı. 
'Eve gitmek istiyorum! Aylarca uyumak istiyorum. Aishh.. neden bu kadar yorgun hissediyorum?'. Gözlerini zorlukla açabiliyordu.
Kendisini bir an depresif ve mutsuz hissetti. Bomboş. Ama düşündüğünde mutsuz olması için bir sebep yoktu. Muhteşem geniş bir ailesi vardı ve seviliyor, evin en küçüğü olduğu için de şımartılıyordu. Okulda ki kızlar adeta ona tapıyordu ve iki yakın dostu vardı. Ellerini cebine soktu ve kabanının içinde gittikçe küçüldü. 
Gözlerini kısarak yürümeye devam etti. 


Luhan uyandığında duşa girdi ve üzerini değiştirdi. Yurt odasındaki dolapları boşalmıştı ve markete uğraması gerekiyordu.
Markette işi bittikten sonra elindeki poşetleri yere bıraktı, parmaklarını kütletti. Yanından uzun boylu, sarışın bir kız geçti ve geçerken cüretkar bir biçimde Luhan'a gülümsedi.
Luhan sırıttı ve kıza göz kırptı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu. Kızların ilgi odağı olmak çok hoşuna gidiyordu. Kız uzaklaşırken Luhan poşetleri almak için yere eğildi, omzuna dokunan el yüzünden geriye doğru döndü ve sessizce bir küfür savurdu. Belaya resmen davetiye çıkarmıştı. İyi dövüşürdü ama karşısında 3 kişinin olduğu gerçeğiyle biraz ürktü. Yanından geçen kızın, şuan karşısında dikilen çocuklardan birinin sevgilisi olduğunu anlaması kısa sürmüştü. 'Bir bu eksikti.' diye düşündü. Kız, çocukların arkasında duruyordu ve korkan gözlerle sevgilisine bakıyordu.
"Minhyuk-shi.. Gerçekten bir şey olmadı.. Bana göz kırpmadığına eminim lütfen eve d-dönelim.." diye titrek sesiyle konuştu. Çocuk ise soğukça "Sen eve dön, seninle sonra konuşacağız" dedi.
Kız koşarcasına geri dönerken Luhan 'Eğer yakışıklıysam benim suçum ne?' diye düşündü ve kendini tutamayarak sırıttı. Dudakları yukarı kıvrıldı. Çocuklardan biri öne doğru hamle yapınca Luhan, karşısındakinin
bacağını hedef alarak kuvvetli tekme savurdu. Çocuk yere çökerken diğer bir tekme de kafasına gelince yere doğru savruldu. Luhan tekme atmaya devam ederken arkasına geçen çocuğu fark etmemişti. Bir anda kolları arkasında sıkıca bağlanınca gözleri irice açıldı. Kurtulmak için çırpındı ama tutan kollar oldukça güçlüydü. 
"Seni orospu çocuğu! Adam gibi dövüşemezsiniz siz zaten değil mi?" diye tısladı. Tekrar kollardan kurtulmaya çalıştı ama faydasız olduğunu anladı. 
Karnına yediği yumrukla öne doğru iki büklüm eğilirken derin bir nefes almaya çalıştı. 
Karnı en hassas noktasıydı. Başını tekrar kaldırıp vücudunu dikleştirdi. O an da çocukların arkasında duran bir çift kahverengi göz doğrudan Luhan'ın gözleriyle buluştu. Daha dün tanışmalarına rağmen çocuğun ismini hatırlaması için dikkatlice düşünmesine gerek yoktu. Kafasının içinde yankılanan tek isim vardı. 
'Sehun.'.
Ellerini cebine sokmuş bir şekilde kendisine bakıyordu.

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin