4.Bölüm

8.2K 430 14
                                    


-


Luhan uyandığında gözlerini kırpıştırıp elleriyle ovaladı, kolundaki saate baktı. Sabahın daha dördüydü. Ter içinde uyanmıştı. Saçları, yastığı ve üzerindekiler tamamen ıslaktı. Yastığının diğer tarafını çevirdi ve başını koydu. Gözlerini kapattı. 
Tekrar uyumaya çalıştı. Çığlıkları ve ölümle yaşam arasında sallanışı bir an olsun gözlerinin önünden gitmiyordu. Sıcaklık sırtından boynuna doğru yükseldi. Ama yüzü ve elleri buz gibiydi. Tırnaklarını avucunun içine bastırdı.
Dişlerini sıkıp dudağını ısırmaya başladığında gözünden bir yaş damladı. Boğulduğunu hissetti. Vücuduna yeniden hakim olan titremeyi engellemek için iyice yorganın altına girdi ve boynuna kadar çekti.
Eliyle sertçe başına vurdu. 'Aptal! Senin çatıda ne işin vardı sanki?! Kimi cezalandırmak istedin? Kendini mi etrafındakileri mi? Aslında ölmeyi hakediyorsun Luhan!'. Kafasının içinde yankılanan ses susmak bilmiyordu.
Bir kez daha başına vurdu. 'Yeter!'. Gözlerinin önünde yeni görüntüler belirmeye başladığında korkuyla inledi. Görüntüde Sehun onu kolundan yakalamış, dehşetle haykırıyordu. Ses tellerinin parçalandığını ve boğazının cayır cayır yandığını hissetti. Yorganı üzerinden itti ve su içmek için ayağa kalktı. Sadece iki adımdan sonra bir şeye çarptı. Büyük, irice bir karaltı. Eliyle duvarı yoklayarak ışığı açtı. Gözleri parlak ışıktan dolayı kısıldı. Başını çarptığı şeye çevirdi.

'Aman Tanrım. Sehun.' 

Yatağının hemen kenarındaki iki kişilik koltukta cenin pozisyonu almış bir şekilde uyuyordu. Bir an, diğer tarafına dönüp yattı. Bu şekilde uyumaktan rahatsız olduğu bariz belliydi. Luhan gözlerini irice açtı.
'Yanımda mı kaldı?'. Gözleriyle odanın geri kalan kısmını taradı. Tao ranzanın alt kısmında, Kris ise üst katında uyuyordu. Kris'in kolu aşağıya doğru sarkmıştı. Yatağının üzerindeki yorganı alıp Sehun'u uyandırmamaya dikkat ederek üzerine örttü.
Ardından hemen koltuğun yanına, yere oturdu. Ellerini çenesinin altına koydu ve Sehun'un yüzünü inceledi.

'Neden yanımda kaldı? Neden evine gitmedi?'

Eli istemsiz bir şekilde yukarıya doğru gitti. Parmak uçları Sehun'a doğru uzanırken bu kez vücudu korkudan değil gerginlikten titredi. Elini Sehun'un yanağına koydu ve Sehun gözlerini kırpıştırdı. Ama kımıldamadı.
Yavaşça, çok yavaşça, sanki onu ürkütmekten korkuyormuş gibi, her saniye kendisinin de taş kesildiğini hissederek hareket etti. Parmak uçlarını Sehun'un yanağına değdirdi, daha sonra alnında ve çenesinde dolaştırdı parmaklarını.
Sanki Sehun'un yüzünün her bir noktasını ezbelemek istiyordu. Parmakları bir an için uyuyan çocuğun dudağına değdiğinde elini hızla geri çekti. Korktu. Sehun'u uyandırırsa ona ne söyleyeceğini bilemedi.
Ama saatlerce, yeni bir gün başlayana kadar yerde oturdu. Gözlerini Sehun'dan hiç ayırmadı. Ne söylediğini anlayamasada, uyuyan çocuğun uykusunda bir şeyler mırıldanışını dinledi. Aniden rahatsız olmuş gibi burnunu eliyle kaşımasını izledi. Bunu bir kaç defa yapmıştı. Luhan nefesini düzenlemek için durdu. Gözlerini yere çevirdi.

"Üzgünüm Sehun..." diye fısıldadı.
"Sana bunları yaşattığım için. Beni kurtarmak zorunda kaldığın için. Sana homo dediğim için. Ama biliyor musun.. Biliyor musun ben de senden farklı değilim. Biz aynıyız Sehun-ah...". 


Alt dudağı titredi. Luhan birden çenesine değen sıcaklıkla başını kaldırdı. Sehun, tek elini yorganın altından çıkarmıştı ve kolunu öne doğru uzatıp hemen yanı başında oturan çocuğun çenesine dokunmuştu. 
Yattığı yerden ona doğru döndü ve Luhan'a gülümsedi. Yeni uyanmış olduğu halde sevimli gözüküyordu. "Ben uyuyorsun sanmıştım. Uyandırdığım için üzgünüm!" dedi Luhan panikleyerek.
Ama Sehun sadece "Benden uzaklaşma." dedi kısık sesiyle. Luhan yüzünü Sehun'un yüzüne doğru çevirdi. 
"E-efendim?..". "Benden uzaklaşma." dedi tekrar koltuktaki çocuk. Duraksadı ve kelimeleri dikkatle seçerek sözlerine devam etti. "Eğer biz aynıysak seni tanımak istiyorum." dedi Sehun alnı Luhan'ın alnına
değecek kadar eğilerek. Luhan'ın yüzündeki endişe, yerini bir gülümsemeye bıraktı. Ellerini kucağından çekip Sehun'a doğru uzattı. Sehun, kendisine uzanan minik, sıcacık ve huzur dolu elleri, ellerinin arasına kaldı ve çekti. 
Luhan'ı yerden kaldırdı. 
Daha sonra Luhan'ın tek elini serbest bıraktı ve yorganı Luhan'ın yanına gelmesi için kaldırdı. Az önce yerde oturan çocuk, şimdi hiç tereddüt etmeden Sehun'un kolları arasındaydı. 
Gözlerini sıkıca kapattı. "Teşekkür ederim." diye mırıldandı. Sehun kollarının arasındaki meleğe doğru başını çevirdi. 
"Hayatımı defalarca kurtardığın için. Bana umudun yok olmadığını, aksine hala bir yerlerde olduğunu fark ettirdiğin için."
Sehun tebessüm etti. "Benden kaçmanı istemiyorum. Bana saldırmanı da istemiyorum. Bana her şeyini anlat istiyorum." dedi kısık bir sesle. Luhan sustu. Uzunca bir süre bir şey söylemedi.
Nasıl anlatabilirdi ki? Nasıl anlatılabilirdi ki?

"Sessiz kalabilmeyi öğrendim. Susup kocaman gülümseyebilmeyi öğrendim Sehun-ah. Susup gözlerimin parlamasına izin vermeyi öğrendim. Beynimden onlarca cümle geçerken dudaklarımı birbirine bastırıp
sakin kalmayı öğrendim. Çünkü bazen gerçekten konuşmak hiçbir işe yaramıyor. Konuştukça anlamsızlaşıyorum. Kimsenin dediklerimi, içimdekileri anlayıp bana sarılarak 'geçti' demeyeceğini bildiğimden
konuşasım da gelmiyor artık. Anlatasım gelmiyor. " dedi Luhan.
Sehun başını sola yatırıp "Senin dengin bulunamaz." dedi şefkatle. "Ama gün gelir de, içindeki şeyleri dışarıya vurmak istersen, birilerine anlatmak istersen ben buradayım." 
Luhan tebessüm etti. Bir an, sanki birbirlerini çok önceden beri tanıyorlarmış gibi hissetti. Kabul etmekte zorlandığı şey ise, Sehun'un aslında onun diğer yarısı olduğu fikriydi. 

Odayı bir anda Tao'nun horlamaları kapladığında koltukta sarılarak yatan iki genç kendilerini tutamayarak güldüler. Luhan çevik bir hareketle Sehun'un kollarının arasından ayrıldı. 
Elleriyle terden dolayı hala nemli olan saçlarını karıştırdı. "Duşa girmem gerek. Bensiz idare edebilecek misin?" dedi. Güldü ve dil çıkarttı. Sehun karşısındaki sevimli şeye gözlerini devirdi. Yattığı yerden kalktığı an bir inilti koyuverdi. 
"Aissh! Sırtım! Omuzlarım!". Yüzünü buruşturdu ve koltuğa oturdu. Luhan, dolaptan aldığı giysileri koltuk altına sıkıştırdı ve havlusunu omzuna attı. Sehun'un önüne geldi. 
"Çok mu ağrıyor?"
"Fazla değil. Merak etme geçer birazdan. Duş al hadi." dedi Sehun. Yüzünü buruşturmaya devam ediyordu. Luhan'ın kendisi için endişelenmesi hoşuna gitmişti. Luhan sırıtarak elleriyle Sehun'un saçlarını hızlıca karıştırdı ve koşarak ortak kullanılan duş kabinlerine yöneldi.
"YAH! SENİ ELİME GEÇİRİRSE-". diye bağırınca Tao yattığı yerde zıpladı. Uykulu gözlerini, ovuşturduktan sonra koltukta oturan Sehun'a dikti. Sehun tek eliyle omuzlarını ovalıyordu. Tao, odanın içinde Luhan'ı aradı. Ama yoktu. 
Yataktan kalktı ve oturur konuma geçti. "Günaydın Sehun. Luhan nerede?" diye Sehun'a sordu. "Günaydın, duşa gitti." dedi koltuktaki çocuk gülümseyerek, bir yandan omuzlarını ovmaya devam ediyordu. 
Tao, ranzanın demirine asılarak yukarı doğru zıpladı ve Kris'in üzerine çıktı. Başını eğip uyuyan çocuğun yanağına ardı ardına öpücükler bırakırken bir yandan konuşuyordu. "Uyan artık. Okula gitmemiz gerek."
Sehun, sırtındaki ve omuzlarındaki ağrıların bir an yok olduğunu hissetti. Dikkatli bir biçimde, ranzanın üst katındaki çifte bakıyordu. 
'Onlar.. Onlar da mı benim gibi? Hiç belli etmediler. ' diye düşündü. Gözleri irice açılmıştı.
Kris yüzüstü yatma pozisyonundan sırtüstü yatma pozisyonuna geçti ve Tao'yu belinden tutarak karnının aşağısına oturttu. Tao eğilip, Kris'in bütün suratını yavaş hareketlerle öpmeye başlayınca Sehun öksürdü.
"Öhöm!" Kris yattığı yerden başını çevirdi ve Sehun'a gülümsedi. "Sana da günaydın kahraman!" dedi bir anda. Sehun 'Kahraman mı?' diye düşündü. Aniden kendisinin ve üst katta yatan çiftin yüzündeki alaylı ifadeler birer birer yok oldu. 
Luhan neredeyse ellerinin arasından kayıp gidecekti.
Melek neredeyse sonsuza kadar yok olacaktı.. 
Luhan'a karşı neler hissettiğinden emin değildi. Ama onu kaybetmek istemediğine adı kadar emindi. Ağlamamak için dudağını ısırdı ve yüzünü duvara doğru çevirdi. Onu düşüncelerinden sıyıran şey Luhan oldu. 
Islak saçlarıyla yanında duruyor, odadakilere bakıyordu. Şampuanının kokusu odaya tamamen hakim olduğunda "Neden herkes bu kadar durgun?" diye sordu. 




- flashback -
"ÇEKİLİN ÖNÜMDEN!" diye haykırdı Kris. Öğretmenler Kris'i tüm güçleriyle tutarken Kris çırpınmaya devam etti. "BIRAKIN GİDEYİM! LUHAN'IN ÇATIDA NE İŞİ VAR?!" diye bağırdı.
Çığlıkları okulun boş koridorlarında yankılanıyordu. Ve her yankıda acısı sanki gittikçe daha da artıyordu. Tao, yere çökmüş bir şekilde Kris'e ağlayarak bakıyordu. 
"KRIS! İZİN VEREMEM LÜTFEN GERİ ÇEKİL ARTIK!". 
Öğretmenler de ona bağırırken ortamdaki gerilim gittikçe büyüdü. 7 tane öğretmen Kris'i zar zor tutuyorlardı. O anda bahçeden başka bir çığlık yükselmişti. 
"BERABER ATLAYACAKLAR!". 
Kris arkasına döndü ve bahçeye koştu. "Beraber mi?! Onun yanında kim var?!" diye sordu yanındaki birine. Kendisini kaybetmek üzereydi ve bacaklarını kontrol edemiyordu.
"Sehun onunla beraber." diye cevap verdi birisi ürkerek. Yaklaşık üç dakika sonra Luhan geriye doğru düştü. Bahçedekiler korku ve dehşet dolu çığlıklar atarak geriye doğru açıldılar. Kızlar ağlıyordu ve bir çoğu arkalarına dönmüştü.
Kris hareket edemedi. Düşünemedi. Daha fazla bağıramadı. Olduğu yerde donakalmıştı. Gözyaşları sicim gibi yanaklarından akarken başını kaldırıp yukarıya bakamadı.
-




Sehun bir şey söylemeden, yanında ayakta duran genç çocuğun beline sarıldı. Tao ve Kris aşağıya inerken bir şey söylemediler. Olaydan sonra Luhan'ı kucağında tutarak odaya getiren Sehun'a sımsıkı sarılmışlar, belki de yüzlerce bıkmadan teşekkür etmişlerdi.
Hızlıca okul formalarını giydikten ve hazırlandıktan sonra yine aynı hızla odadan çıktılar. Luhan kaşlarını havaya kaldırdı ve tek elini kendisine hala sarılmaya devam eden Sehun'un saçına koydu. 
Sehun gülümsedi ve Luhan'ın kazağının üzerinden karnını öptü.
"YAH! USLU DUR OH SEHUN!" diye gülerek bağırdı Luhan. Sehun'u kenara ittirdi ve saçlarını kurutmak için aynaya yöneldi. Sehun ayağa kalktı. Gerindi ve ellerini pantolonunun arka ceplerine sokarak Luhan'ı izlemeye başladı.
Bu melek yaşamalıydı. 
Luhan, aynadan kendisini baygın baygın izleyen Sehun'u görünce arkasını döndü ve kaşlarını çattı. "Birileri çekiciliğime karşı koyamıyor." dedi. Sehun dudaklarını büzdü. "Çekici olduğun kadar da küstahsın LULU." dedi.
Sehun muzipçe sırıttı ve kendisine doğru hızlıca gelen top haline getirilmiş havludan kaçtı. Havlu yere düşünce içten bir kahkaha attı. "AISHH! KİM SÖYLEDİ SANA ONU?!" diye bağırdı Luhan. Yüzü saniyeler içinde kıpkırmızı olmuştu. 


Sehun omuzlarını silkti, gülümsedi ve kendisine ateş püskürerek bakan Luhan'ı görmezden geldi. 
Luhan'ı tanımak istiyordu ve bu sevimli, minik insanı bırakmak istemiyordu.
Başkalarının Luhan hakkında ne düşündüğünün bir önemi yoktu. Okuldakiler Luhan'dan korkuyor olabilirdi ama Sehun korkmuyordu.
Luhan için ölebilirdi.
Karşısındaki meleğin yuttuğu cümleler vardı. İçinde bastırdığı öfke. Kırgınlığı, huzursuzluğu vardı. Kızgınlığı vardı.
Sehun bunları fark edebilmişti ve tüm bunların o geceki kabusuyla alakalı olduğunu biliyordu. 
Ona yardım etmek için her şeyi yapacağına dair yemin etti.

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin