10.Bölüm

6.2K 311 19
                                    





"Evet Luhan, soruyu sen cevaplamak ister misin?" 

Öğretmen Hae iğneleyici bir ses tonuyla Luhan'a bakarken Sehun, yanında uyuklayan çocuğun elini sıranın altında kendi eliyle birleştirmişti. Avucundaki eli daha da sıktı. Luhan yüzünü buruşturup kafasını sıradan kaldırdı ve Sehun'a döndü. Öğretmen Hae "Evet Luhan, seni dinliyoruz?" diye tekrar ettiğinde Luhan bakışlarını sevgilisinden, kendisine sinirle bakan öğretmene yöneltti. Konuşmak için ağzını açmıştı ki şiddetli bir şekilde öksürmeye başladı. Bir eli Sehun'un elini kavramışken diğerini boğazına sardı. 'Önemli değildir.' diyerek hastalığını önemsememişti ama şimdi durumu daha da ciddiydi. Boğazı cayır cayır yanıyor, yutkunamıyordu. Ne zaman yutkunmaya çalışsa acıdan dolayı gözleri doluyordu. Sehun sırasının üzerinde duran su şişesinin kapağını açıp hemen Luhan'a uzattı. Luhan yüzünü buruşturmaya devam ederken şişeden bir zorlukla bir yudum su aldı. Tekrar öksürdü. 
"Ü-üzgünüm. Kendimi iyi his-hissetmiyorum." diye cevap verirken sesi sonlara doğru çatallaştı. Gözlerini kısıp önüne döndü. Bir an önce hastaneye gitmeliydi. Doğru düzgün konuşamıyordu bile. Öğretmen Hae hiçbir şey söylemeden tahtaya doğru döndü ve derse kaldığı yerden devam etti. Luhan'ın konunun ne olduğuna dair hiçbir fikri bile yoktu. Boğazındaki acıya odaklanmıştı. Kafasını sağa doğru yavaşça savurdu ve saçlarının önünü düzeltti. Sehun, onun kulağına doğru eğildi ve fısıldamaya başladı.

"Okul çıkışı hastaneye gidiyoruz."

Luhan, yanındaki çocuğun ses tonundan gittikçe endişelendiğini anlamakta gecikmedi. Kafasını tamam anlamında yavaşça salladı. Gözlerini kapattı ve sıranın üzerine tekrar yattı. Şiddetli bir şekilde öksürdü. Organları ağzından fırlayacak gibi hissediyordu. Sanki boğazına birisi yanıcı madde dökmüştü. Terlemeye başladığını hissetti ve yerinde huzursuzca kıpırdandı.


"Bizimkileri arayacağım, arabayla gitmeliyiz."


Luhan olabildiğince hızlı bir şekilde telefonunu montunun cebinden çıkardı ve bir şeyler yazdı. Telefonu Sehun'a doğru çevirdi.


- Hayır, biraz temiz hava alırsam daha iyi olacağım. -


Çıkışta Sehun, elini tutarken Luhan'ın itiraz edecek gücü bile yoktu. Sehun onu tutuyor, ara sokaklardan geçiriyordu. Şanslıydı ki hastane yakın sayılırdı. Doktor muayenenin ardından gözlüğünün üzerinden Luhan'a bakarak konuştu. 

"Farenjit hastalığı. Antibiyotik tedavisine başlayacaksın genç adam. Ve kendini zorlamayıp mümkün olduğunca az konuşmalısın." 


Luhan başını salladı. Sehun eczanenin birine girmiş, ilaçları alırken Luhan dışarda onu bekliyordu. Ellerini montunun cebine soktu, derin bir nefes aldı ama bu sadece öksürmesine neden oldu. Acıdan dolayı gözlerinden akan yaşları umursamadı. Sinirlenip ayağını sertçe yere vurdu. Dudağını ısırdı. 

'Aishh.. Öleceğim..' 

Sehun, genç çocuğun beline sarılarak onu kendisine doğru çekti ve yürümeye devam ederek anayola çıktılar. İnsanlar karınca sürüsü gibi telaşla karşıdan karşıya geçerken Luhan boğulduğunu hissetti. Kalabalık alanlar asla ona göre değildi. Sadeliği, sessizliği ve yalnızlığı seviyordu. Sehun kendilerine doğru gelen taksiye elini kaldırdı. Arka koltuğa yerleştiklerinde Luhan başını geriye attı ve gözlerini kapattı. Yutkunmamaya çalışıyordu ama oldukça zorlanıyordu. Sehun onu büyük bir ihtimalle yurda değil, evine götürüyordu. Luhan itiraz etmedi. Sehun'un evi çok daha sıcak ve huzurluydu. Daracık bir odada iyi olmayacağını biliyordu. Sehun yolu tarif ettikten sonra geriye yaslandı ve parmaklarının Luhan'ınkilerin arasından geçirdi. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Eve girdiklerinde Luhan kendisini direkt olarak Sehun'un odasına attı ve montunu bile çıkarmadan yatağa yattı. Kapanmak için can atan gözlerine daha fazla hükmedemedi.


Sehun, Luhan'ın arkasından odaya girdi, uyuyakalan çocuğun üzerindeki montu çıkardı ve askılığa astı. Luhan'ın ayaklarını uzattığı tarafa geçti ve öne doğru eğildi. Dikkatli bir şekilde pantolonunu da çıkardı ve giysi dolabından aldığı kalın bir eşofmanı giydirdi. Luhan ağır bir uykuya dalmıştı, kıpırdamıyordu bile. Sehun, yorganı omuzlarına kadar çekti. Eğilerek dudağını Luhan'ın alnına bastırdı. Öptü. 
'Böyle olacağını biliyordum.' 
Dudağını büzdü ve odadan çıktı.




"Hayır Yeol! Gitmeyeceksin!" 
"Tanrı aşkına, Baek! Sadece bir sınıf gezisi!" Baekhyun ellerini beline koydu ve hızlıca karşısındaki uzun boylu adama döndü. Sinirlendiğinden dolayı kulaklarına kadar kızarmıştı. 
"Sadece bir sınıf gezisi olabilir dev adam ama ben seninle aynı sınıfta değilim. Peşinde dolaşan bir sürü yılışık kız olacak ve ben bunu İS-TE-Mİ-YO-RUM!" 
Chanyeol gözlerini devirdi ve öne doğru uzanarak Baekhyun'u kollarının arasına aldı. Gülmeye başladı. 
"Kıskanıyorsun!" 
Baekhyun daha da kızardığını hissetti, başını hızla iki yana salladı ve kaşlarını çattı. "Hiçte bile!"

"Yah! Bağırmayı kesin artık!" Baekyeol çifti kendilerine dik dik bakan Sehun'u fark ettiklerinde, ayrıldılar. Sehun televizyonun karşısındaki koltuğa yayılmış bir şekildeydi ama sinirle kapının girişindeki çifte bakıyordu.


Sehun, Luhan'ın seslerden dolayı uyanabilme ihtimalini göz önünde bulundurarak odasına yöneldi. Yavaşça kapıyı açıp, elini duvara doğru uzattı. Lambayı tam açacaktı ki sıcacık bir el, kendi eline kapandı. Işığı açtıktan sonra Sehun gülümseyerek içeriye girdi. Luhan karşısında duruyordu ve biraz daha iyi görünüyordu. En azından artık suratı ölü gibi bembeyaz değildi.

"Nasıl hissediyorsun?" 

Luhan telefonunu almak için ellerini birden ceplerine attı ama altında kendi pantolonu yoktu, Sehun'un eşofmanı vardı. Arkasını döndü ve hızla beyaz çalışma masasına doğru yürüdü. Çekmeceleri karıştırmaya başladı. Sonunda bir kalem ve kağıt bulabildiğinde yazdı.

- Konuşamıyorum Hunnie. Çok acıyor. -


Kağıdı çenesinin hemen yanında tuttu, sevimli bir şekilde dudaklarını büzdü. Diğer elini de boğazına koydu. Sehun karşısında duran pembe, çekici dudaklara yapışmamak için kendisini zor tuttu, başını salladı.

"Yemek yiyeceğiz, hadi gel."


Luhan'ın elini kavradı ve mutfağa girdiler. Masaya hoş bir sohbet hakimken, herkes gülerken Sehun bir ara elini masanın altından Luhan'ın bacağına attı. Sanki sıradan ve düşünülmeden yapılan bir davranış gibiydi ama Luhan bunun doğru olmadığını biliyordu. Suho'nun yaptığı çorba, boğazını az da olsa yumuşatmıştı. Luhan masanın altından Sehun'un bileğini kavradı ve elini bacağından uzaklaştırdı. Boğazındaki ağrıyı çoktan unutmuştu ama şimdi de kasıklarına giren ağrılara söz geçirmeye çalışıyordu. Sehun uslu durmayarak tekrar parmaklarıyla Luhan'ın bacaklarını okşamaya başladı. Luhan donakaldı ve öksürdü. Başını yana çevirdiğinde Sehun, hiçbir şey yokmuş gibi Chanyeol'la derin bir sohbete dalmıştı. Gülüyordu. Luhan dikkatlice Sehun'un elini uzaklaştırmaya çalıştı ama Sehun onu daha da sıkı kavradı. Biraz daha sertçe itince yanlışlıkla yanında oturan Kai'ye çarptı. Kyungsoo kaşlarını kaldırdı. 
"Sorun ne? Neden kıpırdanıp duruyorsun Luhan?" Luhan kağıt-kalemi yanına almamıştı. "Hiç." anlamında başını salladı ve gülümsedi. Yemeğini yediğinde hızlıca üst kattaki tuvalete doğru gitti. Yanaklarına yayılan kanı hissedebiliyordu. Yüzünü soğuk suyla yıkadı. Çıktığında Sehun duvara yaslanmış bir şekilde onu bekliyordu. Luhan onu gördüğünde eliyle durması için işaret yaparak konuşmaya çalıştı.

"U-uzak dur benden."


Sesi oldukça kısık çıkmıştı. Sehun, Luhan'ı hızlıca kavradı ve kendisine çekti. "Duramıyorum." dedi yumuşak bir ses tonuyla. Dudaklarını, Luhan'ınkilere bastırdı. Luhan düzensiz nefes alış verişiyle karşılık verdi. Aksi durum mümkün bile değildi. Dudaklarını, Sehun'un dudağından zorlukla ayırdı.

"Burada olmaz." 
"Haklısın."


Sehun onu kolundan tuttu ve merdivenlerden aşağı inip odasına götürdü. İçeriye girer girmez Luhan'ı duvara yasladı. Öpüyor, her yerine dokunuyordu. Luhan'ın elleri Sehun'un göğsünden boynuna doğru çıktı ve saçlarını parmaklarının arasına aldı. Adeta birbirlerini parçalarcasına öpüşüyorlardı. Sehun hızlıca Luhan'ın üzerindekini çıkardı ve yere fırlattı. Luhan parmak uçlarında yükseldi ve bir bacağını kaldırıp Sehun'un beline sardı. Kendisini, Sehun'un sertleşen aletine doğru iyice yerleştirdi. Sehun inledi. Kendini çekip Luhan'ın gözlerinin içine baktı.

"Seni özledim."


Luhan, Sehun'u yüzünden, kulağının altından ve boynundan öpmeye başladı. Bu, Sehun'u çok özlediğinin bir göstergesiydi. Elleriyle Sehun'un üzerindeki kazağı çıkardı, ellerinden kayıp yere düşmesine izin verdi. Sehun hızlıca pantolonunun kemerine uzandı ve onu çıkarıp fermuarını indirdi. Pantolonunu ve iç çamaşırını çıkardı. Şimdi sertleşmiş üyesi, Luhan'ın ellerindeydi. İri, sert ve kaygandı. Bir süre okşadıktan ve Sehun'un inlemeleri odayı kapladıktan sonra Luhan durdu. Sehun neredeyse gelmek üzereydi ve buna izin vermeyecekti. Sırıttı. Sehun'un üyesini eliyle sıktı, onu hala tutuyordu. Baş parmağını, üyenin ucuna bastırdı.

"Hayır, yapmayacaksın Sehun-ah."


Sehun çıldırmak üzereydi. Hazzın etkisi artıyor, kasılıyordu. Çığlık attı. Hızlıca Luhan'ın kollarını boynuna doladı ve onu kaldırdı. Eliyle Luhan'ın iç çamaşırını indirdi ve sertleşmiş üyesini, Luhan'ın deliğine dayadı. Tenleri birbirine değiyordu. Luhan'ın içine girdi. İleri gidip gelirken Luhan neredeyse kendinden geçiyordu. Sehun daha da derine inerek kendini Luhan'ın içine gömüyordu. Olanca hızıyla içinden çıktı, duvara yasladığı çocuğun kalçalarını sıktı. Sert bir biçimde tekrar içine girince Luhan bağırdı.

"Yah! Y-yavaşla!"


Sehun'un ağzından çıkan hırıltılar, bunun olmayacağının göstergesiydi. Luhan'ın canı acıyordu ama Sehun içine girdikçe kalbi adeta kulaklarında atıyordu. Luhan'ın inlemeleri Sehun'u baştan aşağı titretiyor, daha da azdırıyordu. Her gidiş gelişte boşalmaya daha da yaklaşıyordu. Sehun'un yaklaştığını anladığında gözlerini kapatmış olduğunu fark etti. Omzuna vurdu.

"Gözlerini aç. Gelirken bana bakmanı istiyorum."


Sehun gözlerini açtı. Luhan daha fazla kendini tutamadı ve inanılmaz derecede bir zevkle vücudu alt üst oldu. ve boşaldığı anda Sehun da derin bir inleme ile iyice Luhan'ın içine gömüldü. Kasıkları taş gibi sertleşti. Sehun alnını, arkalarındaki kapıya yaslamıştı. Luhan başını yana çevirdi ve Sehun'un boynuna minik öpücükler bırakmaya başladı. Sehun kucağındaki çocuğa daha da sıkı sarıldı ve onu yatağa taşıdı. Luhan nefes alış verişlerini düzene sokmaya çalışırken Sehun yanına uzanmıştı. Sehun güldü.

"Canımı acıttın. Gelmeme izin vermeliydin."


Luhan sırıttı ve elini başının altına koyarak Sehun'a döndü.
"Yemek masasında uslu durmalıydın."

Çevik bir hareketle Sehun'un üzerine çıkıp kasıklarına oturdu, üyesini, Sehun'unkine sürttü. Sehun ellerini arkaya atıp yumruk yaptı. Luhan ona sürtünmeye devam ederken öne doğru eğildi ve Sehun'un dudaklarını, kendi dudaklarıyla birleştirdi. Alt dudağını sertçe ısırarak çekti. Sehun ağlamaya benzer bir inleme çıkardı. Sehun mırıldandı.

"Tamam, intikamını aldın. ISIRMA. KENDİMİ KAYBEDİYORUM."

Luhan gülümsedi, onun hiç beklemediği bir anda Sehun'un içine girdi. Sehun kendisini aniden geriye doğru atınca kahkaha attı. Altındaki çocuğun bedeni titremeye başladığında dudaklarını, Sehun'un yüzünde dolaştırdı. Sakince, acele etmeden onun boynunu, burnunu, çenesini, yanaklarını, ve alnını öpüyordu. Sehun ağlamaklıydı.

"T-tanrım. Büyükmüş Lu."

Luhan dudağını, Sehun'un kulağına yaklaştırdı.


"Sssh.."

Sehun sakinleştiğinde ve ayak uydurduğunda Luhan hızlandı. Sehun'u defalarca boşalttıktan sonra başını genç çocuğun göğsüne yasladı. Sehun sırıttı. Vücuduna hala hakim olan titremeyle göğsünde yorgunluktan dolayı sızıp kalan çocuğun saçlarını okşadı. Luhan arada öksürüyor, uyurken yüzünü buruşturuyordu. Hastalığına rağmen Sehun'u devirebilmişti.


Luhan tam bir afetti.

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin