19.Bölüm

4.7K 274 13
                                    



Yağmurlu, insanın içini öldürecek kadar karamsar bir günün ardından Luhan yurduna doğru yürüyordu. Büyük binanın kapısından girmek üzereydi ki kulaklarını acıtan bir korna sesiyle arkasına döndü. Yağmur hala şiddetli bir şekilde yağıyordu ve Luhan baştan aşağı sırılsıklamdı. Siyah arabanın camı açılınca Luhan'ın dudakları yuvarı kıvrıldı. 
"Atla." 
Yağmurdan dolayı alnına yapışan saçlarını sağa doğru savurdu. "İstemiyorum Sehun." 
Sürücü koltuğundan uzanan Sehun'un kaşları çatıldı. Aklında her şeyi düzeltmek için bir plan vardı ve Luhan'ın inatçılığı her şeyi mahvedecek gibi görünüyordu. 
"Sadece bin Luhan." 
Luhan arabaya doğru bir adım attı. "Nereye gideceğiz?" 
Sehun alayla dilini dışarı çıkardı. "Korkma seni yemem, sadece gitmemiz gereken bir yer var." Luhan omzunu silkerek arabanın ön tarafından dolandı ve Sehun'un yanına oturdu. Botlarından ve pantolonlarından akan yağmur suları çoktan oturduğu koltuğu berbat bir duruma sokmuştu bile. Fark ettirmemeye çalıştıysa da Luhan titremesini bastırmak için kollarını sıkıca göğsünde birleştirmişti. Sehun yanındakini kucağına alıp sarılmayı o kadar çok istiyordu ki. Ama Luhan bunu yapmasına izin vermezdi bu yüzden sadece hızlıca klimayı açtı. Yol esnasında Luhan sürekli sorular sorup duruyordu ama Sehun hiç birine cevap vermemişti. Luhan küçük elini havaya kaldırarak yumruk yaptı. 
"Direksiyonu yamultmadan nereye gittiğimizi söyle!"
"Suratımı yamultmanı tercih ederim Lu. Bir şey yapmaya kalkışma."
"Onu yapmamış mıydım zaten.." 
Luhan homurdanarak önüne döndü. 


Yaklaşık yarım saat sonra araba sahil kenarında durmuştu. Luhan uyuklayarak başını yasladığı camdan çekince bir şey aşağı, koltuğun altına düştü. 'Sehun başımın altına ceket mi koydu?' Eğilerek koltuğun altındaki ceketi eliyle aldı ve arka koltuğa bıraktı. Yağmur oldukça azalmıştı ve şimdi camlardan etrafı görmek daha kolaydı. Luhan şaşırmadan edemedi, doğa yeniden canlanmış, pastel renklerine dönmüş gibiydi. 
Sehun'a döndü, "Burayı hatırlıyorum." 
Sehun gülümseyerek başıyla onayladı ve düğmenin birine bastı. Ardından çevik bir hareketle geniş aradan geçerek arka koltuğa oturdu. 
"Buraya gel." Koltuğu patpatladı. Luhan huzursuzca yerinden kıpırdanırken yerinden kalkmama kararı aldı. Birden kendisini sıkıca kavrayan kollar, onu arka koltuğa bıraktı. "Sen bunu nasıl yaptın?!" Sehun omzunu silkti ve gözlerini yukarı dikti. 
"Artık daha da zayıfsın Lu, seni kaldırırken sanki boş bir kutuyu kaldırıyormuşum gibi hissettim." 
Sonra elini yanında hala şaşkınca bakarak oturan çocuğun koluna sardı ve onu kendisine çekti. Luhan kendisine sarılan çocuğu ittirdi ve sinirle tekrar eski yerine döndü. Sehun, bunun olacağını biliyordu ama ona sarılmamak için verdiği savaştan yenik düşmüştü. Kırgınlığını belli etmemeye çalışarak parmağıyla yukarıyı, arabanın tepesini tamamen kaplayan büyük camı gösterdi. Yağmur hala çiseliyordu ama ortaya mükemmel diye adlandırılabilecek bir gökkuşağı ortaya çıkmıştı. Luhan başını kaldırdı. Bu oldukça hoştu. 
"Bir ay öncesine kadar ne zaman yağmur yağsa buraya geliyordum. Şu an bulunduğumuz nokta tam gökkuşağının doğduğu yer, o yüzden daha canlı ve renkli görünüyor."
"Neden bir ay öncesine kadar? Bir aydır hiç yağmur yağmamış gibi konuşuyorsun." 
Yağmıştı, ve o günler Luhan hastane odasında bulunan sandalyelerinden birini cam kenarına çeker, saatlerce dışarıyı izlerdi. Sehun'un bakışları hüzünlüydü, hala yukarıya bakıyordu. 
"Yağdı Luhan, sen gittikten sonra çok yağmur yağdı." 


Luhan söylecek bir şey aradı ama bulamadı. Bir yanı ondan deli gibi nefret ederken, bir yanı onu deli gibi özlüyordu. Başını tekrar yukarı kaldırıp, manzarayı izlemeye başladı. Belki de sadece susmalıydı, ya ağzından ağır bir küfür ya da ağır bir 'seni seviyorum' kaçıracaktı. İki genç bir süre bir şey söylemeden oturdukları yerden gökkuşağını izledi. Sessizliği bozan Luhan oldu. 
"Neden beni hiç aramadın?"
"Çünkü Kris, bana senin Çin'e gittiğini söyledi Lu. Telefonun da hep kapalıydı." 
Luhan'ın gözleri irice açıldı ve başını Sehun'a çevirdi. 
"Çin mi?"
"Beni tamamen terk ettiğini düşündüm. Beni tamamen silip atmışsın gibi hissettim. Çok sinirliydim Lu.. Çok kırgındım sana. Hatalar yaptım, sonra yakamı asla bırakmayacak olan bir pişmanlıkla baş başa kaldım." 

Derin bir nefes alıp, sanki aklındaki rahatsız edici düşünceleri dağıtmak istercesine başını salladı. 
"Senden beni affetmeni bekleyemem ama-"
"Seni zaten kolayca affedemem Sehun ama senden artık kaçmayacağım." diyerek sözünü kesti Luhan. 
"Ne?"
"Sonuç olarak bana ihanet ettin, ben ihanetleri asla göz ardı edemem ama seni silip attığımı düşündüğün için bu saçmalığa giriştin." 
Sehun dolu dolu gözleriyle yanındaki çocuğa büyük bir minnet ve özlemle bakarken Luhan tırnaklarını avuç içlerine geçirdi. 
Onu affetmek istese de hemen affedemezdi ama çabalayacaktı. 
"Ben.. ben ne söyleyeceğimi bilemiyorum.."
"Buradan gökkuşağını tam olarak göremiyorum Sehun." 


Sehun anladı. Başını sallayarak Luhan'ı hızlıca kucağına çekti ve sırtını arkasındaki kapıya yasladı. Kollarını sıkıca gittikçe zayıflayan, çelimsiz bedene dolarken mutluluktan çığlıklar atmamak için kendisini zor tutuyordu. Luhan tebessüm ederek Sehun'un göğsüne iyice yerleşti ve başını yukarı kaldırdı. "Şimdi daha iyi görebiliyorum." 
Sehun eğilerek alnını, hala nemli olan koyu kızıl saçlara bastırdı. Luhan saç rengini bile değiştirmemişti. Sol tarafına her an acımasızca çöken pişmanlık duygusuyla nefes alamadığını hissetti. Ağlamamak için dudağını ısırdığında Luhan sanki bunu hissetmiş gibi kızgın bir ses tonuyla onu azarlamıştı.
"Sakın ağlama Oh Sehun!" 
Luhan artık ağlamak istemiyordu. Onun ağlamasını istemiyordu. Daha fazla hüzün, acı ve kırgınlık istemiyordu.
"N-ne?"
Sehun başını Luhan'ın saçlarının arasından kaldırdı, şimdi kendisine sadece bir kaç santim uzaklıkta olan sevgilisinin yüzüne bakıyordu. Özlemle, aşkla. Luhan kendisini zorlayarak ellerini, Sehun'un iki yanağına koydu. 
"Bana söz ver, bir daha asla ağlamayacaksın."
Sehun gözlerini kapatarak alnını bu sefer Luhan'ın alnına yasladı. 
"Sen gittikten sonra çok ağladım Lu."
"Artık buradayım ve ağlamanı istemiyorum. Güçsüz olmayalım Sehun, tamam mı?" 
Sehun o an fark etti, Luhan sanki daha çok güçlü olması konusunda kendisini ikna etmeye çalışıyor gibiydi. O, daha da narin bir hale gelmişti ve Sehun, onun yanında olmadığı için her saniye kendisinden daha da nefret ediyordu. 
"Ne kadar kötü şey yaşadıysak arkamızda bırakalım. Bak bana, ben çabalıyorum ve se-"


Sözlerini bir çift ılık, arzu dolu dudak kesmişti. Sehun onu öperken biliyordu ki Luhan'ın tamamına ihtiyacı vardı. Kaslı kollarını, onun omuzlarının altından geçirdi ve iyice kendisine çekti. Luhan vücutlarının belirgin birleşme çizgilerini hissedebiliyordu. Birbirine dolanmış bacaklar, birbirine yaslanmış kalçalar ve aynı anda nefes alıp veren göğüsler. Sehun onu hararetli bir şekilde öpmeye devam ediyordu. Alt dudağını emiyor, ardından yumuşak dilini kullanıyordu. Luhan sonunda onu ne kadar arzuladığını ve özlediğini göstermekten korkmadan dudaklarını yaladı ve onları daha da çok araladı. Sehun'un dudaklarının dikkatli baskısı onu sakinleştirmişti. Kısa süre sonra Luhan geri çekildi. Sehun'un gözleri hala kapalıydı. 
"Gözlerini aç.. Hunnie.." 
Sehun'un göz kapakları açıldı ve Luhan'ın yoğun bakışlarına gülümseyerek karşılık verdi. 
"Hala buradasın." 
Luhan'ın dudakları yukarı kıvrıldı, "Gitmemi mi istiyorsun?" 
Uzanıp Sehun'un yanaklarına minik öpücükler bıraktı. 
"Ben burada kalacağım."
"Seni aptal, bir daha gitmene izin vermeyeceğim!" 
Sehun, kendisini göğsüne bastırdığında nefes alamadı ve panikleyerek onun koluna vurdu. 
"Nefes al-alamıyorum! Yah!"

Sehun gülerek onu serbest bırakınca Luhan aşağı doğru kayarak Sehun'un göbeğine yattı. Yüzünü arabanın tavanındaki dev cama doğru çevirdi. Yağmur tekrar şiddetlenmişti, cama çarpan her bir damladan çıkan ses ona huzur veriyordu. Ya da Sehun yanında olduğu için böyleydi. 
"Yurda dönmek istiyor musun?"
"Hayır, tam da burada-" Elini geriye atarak Sehun'un göbeğine dokundu. "Burada uyumak istiyorum." 
Ardından gözlerini kapattı.

Sehun o an için dünyanın en mutlu adamı olduğuna emindi. Artık nefes almak daha kolaydı.

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin