6.Bölüm

6.9K 393 17
                                    

 -

"Hazır mısın?" diye sordu Sehun yanında ürkekçe duran Luhan'a. 'Tanrım. Sinirlendiğinde tam bir canavara dönüşüyor ama ürktüğünde sevimli bir kediden farkı yok.' diye düşündü uzun olan.
Luhan gülümsedi. "Değilim, hadi gidelim." Sehun Luhan'ın omzuna kolunu attı ve zile bastı. Kısa boylu birisi kapıyı sonuna kadar açtığında gülümseyerek kapıdaki gençlerin içeriye girmesi için geri adım attı.
Luhan ve Sehun içeriye girdiğinde Sehun'a sarıldı. "Ah Sehunnie!"
Sehun aniden gelen sevgi gösterisine çok şaşırmıştı. Kendisine neredeyse boğacak gibi sarılan çocuğu nazikçe geriye ittirdi. "Baek?". Çocuk, yüzünde gittikçe genişleyen gülümsemesiyle Luhan'a döndü. 
"Merhaba, ben Baekhyun." dedi öne eğilerek. Ardından elini uzattı. "Merhaba, ben de Luhan." Luhan kendisine uzatılan eli sıktı ve öne eğilip onu selamladı. Karşısındaki çocuğun parmakları oldukça uzun ve düzgündü. 
Güzeldi. Luhan şaşırdı. Baekhyun ellerini beline koydu ve başını yana eğip Luhan'a göz kırptı.
"Ah biliyorum. Aile içerisinde oldukça ünlüsün.". Luhan kafası karışmış bir şekilde Sehun'a döndü.


'Sehun beni mi anlatıyor?'


Sehun baştan aşağıya kızarmış bir şekilde kolunu Baekhyun'un boğazına sıkıca doladı ve onu kendisine çekti. 
Baekhyun elleriyle boğazını saran kolları gevşetmeye çalıştı ama yapamadı. Gözlerini kırpıştırıp içten bir kahkaha attı. "Aish! Şaka yapıyordum Luhan!" dedi gülerek. Luhan da ona gülümseyerek karşılık verdi.
Onlar kapıda dikilirken biri daha yanlarına geldi. Sehun'un kollarının arasında hala çırpınan Baekhyun'u çekip aldı ve tek kolunu onun beline doladı. Yanağını nazikçe öptü. Luhan'ın gözleri irileşti.
'Bunlar ailece mi böyle?'. Yeni gelen, boşta kalan elini Luhan'a uzattı. "Merhaba, ben Chanyeol." dedi gülümseyerek. Luhan kendisine uzatılan eli sıktı ve onu selamladı. 
İçeriden bir bağırış yükseldi. "Giden geri gelemiyor! Buraya gelin artık!". Sehun, Luhan'ı kolundan çekerek salona doğru yönlendirdi. Aslında Luhan'ın yönlendirilmeye ihtiyacı yoktu çünkü salonu çok net bir şekilde hatırlıyordu.
Oldukça genişti ve modern bir şekilde dizayn edilmişti. Farklı olan tek şey, Luhan eve geldiğinde ondan ve Sehun'dan başka evde kimse yoktu. Baekhyun ve Chanyeol, arkalarından geçtiler ve salondaki koltuğun birine yerleştiler. 
Şimdi kocaman bir aile salona yayılmıştı. Koltuğun birinde kahverengi, dalgalı saçlı bir çocuk uzanıyordu. Bacaklarını, yanında oturan başka birisinin kucağına koymuştu. Luhan içeri girdiğinde tüm gözler ona çevrilmişti.
Yerde uzanan bir çocuk kolunu havaya kaldırdı ve Luhan'a el salladı. Sevecendi. "Hoşgeldin! Ben Suho!". Sehun kolunu omzuna atıp kendisini daha da çekince Luhan utandı. 
Salonun ortasına geldiklerinde Sehun koltukta yayılarak oturan çifti tanıttı.
"Bu uyuşuk olan Kai, yanındaki ise Kyungsoo." dedi işaret ederek. Kai ayağa kalktı ve Luhan'ın önüne gelip eğildi. Gülerek elini uzattı.
"Tanrım! Sonunda tanışabildik! Haberin yok ama aileden biri gibisin!"
Luhan onu da selamladıktan sonra tekrar Sehun'a döndü. 


'Bu neydi şimdi?'


Sehun kolunu omzundan indirip ellerini 'Ben masumum!" şeklinde havaya kaldırdı. "Ailede hiçbir şey gizli kalmıyor." dedi utangaç bir şekilde. 
Luhan herkesle tanıştıktan sonra tek kişilik bir koltuğa oturdu. Sehun da aynı koltuğun kenarına oturmuştu. Luhan kendisini gerçekten onlardan biri gibi hissetti. Kai haklı olmalıydı.
Çocuklar oldukça cana yakın ve sevimliydi. Sohbetleri de çok hoştu. Komiklerdi. Suho, muhabbetin ortasında homurdanarak ayağa kalktı. Kai'nin ayaklarını tuttu ve onları Kyungsoo'nun kucağından indirdi. 
Aralarına oturdu. Çift, Suho'nun omuzlarına vurmaya başladığında Luhan onları dikkatle izliyordu. Kai bağırdı. "Yah! Başka yere otur!" Suho tekrar sızlanarak yere oturdu ve televizyonda kanalları değiştirmeye başladı.
Aile oldukça samimiydi. Luhan evindeymiş gibi hissetti. Tao ve Kris'ten başka arkadaşı yoktu ama bu aileye anında kabul edilmişti. Baekhyun heyecanlı bir şekilde sürekli Luhan'a soru soruyordu, Luhan ise aynı şekilde cevap veriyordu.
Baekhyun utandı ve tebessüm etti. "Üzgünüm ben biraz meraklıyımdır da." Luhan 'sorun değil' anlamında ellerini salladı ve güldü. 
Kyungsoo, elleriyle kucağındaki bacakları dalgınca ovalarken birden Luhan'a döndü. "Şey.. Biz o olayı öğrendik. Yani çatıda yaşananları." diye söze başladı ama Luhan yüzünü buruşturunca sustu.
Sehun yerinde huzursuzca kıpırdandıktan sonra Kyungsoo'ya 'sus' anlamında bir bakış attı. Kyungsoo olayı toparlamaya çalıştı. "Yani demek istediğim, sana bir şey olmamasına sevindim. Yani hepimiz sevindik.
Sonuçta sen önemlisin, Sehun'un rüyasına giren çocuksun.". Diğerleri Kyungsoo'nun dediklerine katılır gibi başlarını sallayınca Sehun eliyle yanağına vurdu ve gözlerini devirdi. 
Luhan gözlerini Sehun'a dikmişti. "Ne rüyası?"
"Sonra anlatırım acelesi yok."
Luhan başını öne doğru 'tamam' dercesine salladı. Suho ellerini çırptı ve konuyu aniden dağıttı. "Yemeğe kalmalısın!". Luhan itiraz edecek gibi olduysada kendisine heyecanla bakan çocuğu kıramadı.
Gülümseyerek "Tabi." dedi.



Sehun, Luhan'a doğru eğildi. "Evi gezmek ister misin?". Luhan ani yakınlaşmadan dolayı nefesini tuttu ve yanaklarını şişirdi. "Olur." 
Sehun ona evin tüm odalarını tek tek gezdirdikten sonra kendisi odasının önünde durdular. Luhan burayı da gayet net bir şekilde hatırlıyordu. Sehun kapıyı açıp onu içeriye çekti. 
Ardından kapıyı kapattı. İkisi de hiçbir şey söylemeden yatağın ucuna oturdular ve devasa büyüklükteki pencereden dışarıyı seyretmeye başladılar. Sehun ona döndüğünde Luhan dışarıyı seyretmeye devam ediyordu.
"Kyungsoo adına özür dilerim. Hatırlattığı için üzgünüm.". Luhan gülümseyerek yanındaki çocuğa döndü ama garip olansa, bakışları bomboştu. Hiçbir duygu yok gibiydi. 
"Sorun değil, aileni çok sevdim. Hepsi çok sıcakkanlı." 
Sehun güldü ve kolunu Luhan'ın beline sararak onu kendisine çekti. Luhan oldukça uysal bir şekilde başını Sehun'un omzuna yerleştirdi ve onun söylediklerini dinledi.
"İyi ki tuttum seni. İyi ki elini bir an olsun bırakmadım. Ama neden oraya çıktın Luhan, aklında ne vardı?"
Luhan minik burnunu çekti. Sehun başını eğip ona baktı. Ağladığını sanmıştı ama ağlamıyordu. Luhan bir kez daha burnunu çektiğinde onun hasta olduğunu anladı. 
Luhan daha konuşamadan onu kavradı ve geriye oturttu. Ardından yataktan kalkıp odanın köşesindeki büyük giysi dolabına yöneldi. En alt kısımdan ince bir örtü çıkardı ve yatağa oturup Luhan'a uzattı.
Luhan örtüyü alıp bacaklarına örttü. Evin içi sıcak olduğundan yorgan kullanmak istememişti. Sehun kaşlarını çattı. "Sen kendine hiç dikkat etmiyor musun? Hastasın." 
Sehun hala sorusuna bir cevap alamamıştı. Luhan sırıttı. "Bana bebekmişim gibi davranma, kendi başımın çaresine bakabilirim" dedi. Dudakları yukarı kıvrıldı. 
Sehun o anda kendisinden hiç ummadığı bir şeyi yaptı. Gittikçe Luhan'a yaklaştı. Aralarındaki mesafeyi kapattı ve dudaklarını Luhan'ın dudaklarına bastırdı. 
Dudaklarının bu en hafif, tüy gibi dokunuşu onları bağlayan tek şeydi ama Sehun'un daha önce hiç hissetmediği bir his tüm vücuduna yayılmıştı. 
O an Luhan biliyordu ki, Sehun'dan ne kadar uzak durmaya çalışırsa ona daha da bağlanıyordu. Ona ihtiyacı vardı. Sehun'un kolları, Luhan'ın belini sarıp onu kendisine doğru çekti. 
Luhan vücutlarının belirgin birleşme çizgisini hissedebiliyordu. Sonra Luhan onu gerçekten öpmeye başladı. Önce yavaşça, kulağında belli belirsiz, sevimli öpücük sesleri çıkartarak, 
sonra da uzun, tatlı ve şefkatli bir şekilde dudağından. Sehun, hafifçe saçlarını okşayınca Luhan bir anlığına gözlerini açtı. 
Sehun onu hararetli bir şekilde öpmeye devam ediyordu. Alt dudağını emiyor, adından da yumuşak dilini Luhan'ınkisiyle birleştiriyordu. Luhan sonunda onu ne kadar arzuladığını göstermekten korkmadan dudaklarını daha da araladı.


O an Sehun için ölebilirdi. 



Sehun geri çekildi, bir şey söylemesini bekler gibi Luhan'a baktı. Luhan ise sadece şapşalca gülümsüyordu. 
Bakışlarını, Sehun'unkilerle birleştirdi. "Ne rüyasından bahsediyordun?"
Sehun boğazında bir şeylerin düğümlendiğini hissetti. Az önce mutluluktan ağlayabilirmiş gibi hissediyordu ama şimdi gözlerinin dolma sebebi mutluluk değil, acıydı.
Konuşmaya başladığında sesinin titrek çıkmasına şaşırmadı.
"Seni gördüm Luhan. Rüyamda, kabusumda. Narindin ve yalnızdın. Acılarını hissettim Luhan. Belki de o yüzden bu kadar etkilendim. Sana yapılanları gördüm. Sana yapılanları hissettim. 
Canım çok yandı Lu. Çaresizce oturuyordun. Olduğun yerde titriyordun değil mi?.." Sehun sustu. Boğazından yükselen hıçkırığı bastırdı. Kollarının arasındaki genç çocuk ağlamaya başlamıştı. Devam etti.
"Ben de titriyordum Luhan. Senin atamadığın çığlıkları duydum. Hepsinin teker teker tenimin altına işleyişini hissettim. Bağırdım. O an seni neden bıraktıklarını anlayamadım.."
Gözlerini elinin tersiyle sildi ve konuşmaya devam etti. 
"Bağırdım. Sen ise kaçtın. Sana olanları tüm netliğiyle gördüm Lu. Ruhumla hissettim. 'Keşke onun yanında olsam' dedim. 'Keşke onu o arabanın önünden çekebilseydim.'. Ama yanında değildim. 
Uyandığımda göğsümde bir ağrı hissettim ki tarifi imkansızdı Luhan. Sonra seni buldum. Bana geldin. O an dedim ki 'Onun yanından asla ayrılmayacağım.' O yüzden gitme Luhan. Uzaklaşma benden.."
Luhan, gözyaşları yüzünü ıslatırken dudağını sertçe ısırdı. Yataktan kalkıp gitmek için hareket etmişti ki Sehun elini tuttu. 
'Yapma!' diye bağırmak istedi Luhan. 'Yapma Sehun! Yüzleşemem.'
Saniyeler ağır ağır geçerken Luhan, kendisine uzanan elin, yüreğinin iplerini bir kez daha çektiğini, onu hançerlediğini hissetti. Sehun'un hüzün dolu bakışları, sözlerinden daha çok etkilemişti onu. 
Hızlıca kendisini tutan çocuğa döndü. Dayanamadı. Bağırdı. 
"Sen nasıl görebilirsin bunları? Nasıl hissedebilirsin Sehun? Yalan söylüyorsun!" 
Kafasını iki yana salladı. 


"Onları durduran ses seninkisi olamaz Sehun. İmkansız! Sen bağırmadın. Sen asla bağırmadın. Haykırmadın. Onlar durmadı. Onlar.. Onlar beni bırakmadı!"

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin