5.Bölüm

7.2K 390 20
                                    

 


Luhan yüzünde bomboş bir ifade ile karşısında titreyen çocuğa doğru yürüdü. Olanca gücüyle çocuğu göğsünden ittirdi. Çocuk geriye doğru düşmeden önce başını lavabolardan birinin köşesine çarptı.
Acı içinde inlerken ayağa kalkmaya çalıştı. Yapamayacağını anladığında vücudunu, direkt gelecek darbelerden korumak için yan tarafa çevirdi. Gözyaşları, başından akıp yerde minik bir göl haline gelen kana karışıyordu.
Luhan kızgın değildi. Sinirli değildi. Üzgün değildi. Transa geçmiş gibiydi. Anlaşılmaz bir ifade ile çocuğun üzerine çıktı, defalarca suratına sert yumruklarını geçirdi. Altında yatan çocuk çoktan bayılmıştı ama Luhan
yumruk atmaya devam ediyordu. Çocuğun yüzü neredeyse tanınmaz hale geldiğinde ayağa kalktı. Arkasını döndüğünde ise başına aldığı sert bir darbeyle ayaklarının yerden kesildiğini hissetti.

"Siktir! Tao, çocuğa yardım et!". Kris, Luhan'ı kucağına alıp olabildiğince sessiz bir şekilde tuvaletten çıktı. Tao, yerde kan içinde yatan çocuğun yanına çöktü, üzerindeki tişörtü hızlıca çıkararak başının arkasına baskı yaptı.
"Kahretsin."
Kris küfürler savurarak Luhan'ı kucağında taşırken bir yandan da etrafa göz gezdiriyordu. Gecenin bir yarısı olduğu için odaların kapıları kapalıydı, herkes uyuyordu. Yurt görevlisi de ortalıkta gözükmüyordu.
Kaldıkları odanın kapısını açtığında, kapıdan çıkan ince tiz ses Luhan'ı taşıyan çocuğun tüylerini diken diken etti. Luhan'ı yavaşça yatağına bıraktıktan sonra odanın kapısını kapattı ve koşarak tuvalete yöneldi.
Tao yere oturmuş ve neredeyse kendi kanında boğulmak üzere olan çocuğun başını kucağına koymuştu. Tao'nun pantolonu yerdeki kandan dolayı koyu bir renge bürünmüştü. Kris dikkatlice çocuğu kucağına aldığında,
Tao'da aynı anda ayağa kalktı. Tişörtünü, çocuğun başında tutmaya devam ediyordu. Kris bir küfür daha savurdu. 
"Siktir be! Bu dört oldu!" 
Tao, üzerindeki atletin boğaz kısmını kuvvetlice çekip bıraktı. Yüzü, gerginlikten ve korkudan dolayı bembeyaz olmuştu. Lavabolardan birine dayanmak için elini geriye doğru attığında köşesine bulaşmış olan kanı gördü.
'Luhan onu böyle mi bayılttı?'. 
Koşarak okulun yurdundan çıktılar.



"YARDIM EDİN!" diye bağırdı Kris hastanenin acil bölümüne girdiklerinde. Hemşireler koşarak yanlarına geldiler ve çocuğu sedyeye taşıdılar. İki nöbetçi doktor sedyenin yanına geldiğinde birisi telaşla başını Kris'e çevirdi.
"Ne oldu?!". Kris ve Tao bir an göz göze geldiler. Tao, doktorun anlamayacağı şekilde belli belirsiz başını salladı. Kris öksürerek konuştu. "Kavga vardı. Biz sadece yoldan geçiyorduk. G-görünce saklandık.
Dövdükten sonra onu orada bıraktılar. Biz.. Biz de onu buraya getirdik.". Sanki nefes nefese kalmış gibi rol yapmaya başladı. Yüzünü buruşturmaya devam etti. Doktor şüpheyle onlara bakarken,diğer doktor 
Kris'in tam da umduğu gibi çoktan inanmış görünüyordu. Sedyedeyi beyaz bir odaya götürdüler. Oda, Kris'e oldukça tanıdık gelmişti. Bundan önce üç çocuğu da acile getirmişti.
Acilden çıkarken Kris, Tao'ya ceketini giydirdi. Tao, sevgilisinin koluna girdi, soğuktan dolayı iyice ona sokuldu. "Şey.." diye söze başladı. Ne söyleyeceğini bilemedi.
"Luhan'ın tedavi olması gerekmez mi? Ya bir gün birini öldürürse? Ya geç kalırsak, fark etmezsek?" diye sordu çekinerek. Çekinmişti çünkü Kris'in ne söyleyeceğini kestirememişti.
Luhan'ı öz kardeşiymiş gibi korur ve kollardı. Beraber büyümüşlerdi ve ailesi her zaman Luhan'ı Kris'e emanet etmişti. Kris, Tao'yu daha da sıkı sarılarak kendisine çekti.
"Hayır." diye mırıldandı.
"Olmaz. Bunun bir yardımı olmaz biliyorsun. Aksine onu odanın birine kapattıklarında Luhan nefes alamaz. Ben yapamam. Dışarda olmak zorunda. İnsanları sevmek zorunda." dedi. Tao onaylarcasına başını salladı. 
Yurda girdiklerinde koşarak temizlik malzemelerinin olduğu odaya girdiler. Gerekli malzemeleri aldıktan sonra tuvaletteki tüm kanı temizlediler. Yaklaşık 45 dakika sonra odalarına girebildiklerinde Luhan neredeyse kendine gelmek üzereydi.
Mırıldanmaya ve hareket etmeye başlamıştı. Kris, Luhan'ın yatağına oturdu ve omuzlarından tutarak sarışın çocuğu hafifçe sarstı. Luhan gözlerini açtı ve ani bir hareketle yattığı yerden kalkarak oturdu. Korkarak
hızlıca etrafına baktı. Delirmiş gibi hareket ediyordu. Kris, dudağını ısırdı ve Luhan'ı kollarının arasına aldı. Luhan'ın yaklaşık 20 saniye içinde çıldıracağını biliyordu. Kolları arasındaki çocuğu sakinleştirmeye çalıştı. 
Luhan bir kaç tane daha faydasız çırpınmadan sonra hareket etmeyi kesti. Gözlerini boşluğa dikti. "Yine mi?". Kris, Luhan'ın dediğini zar zor duymuştu. Daha çok cevabını almaya korktuğu bir soru gibiydi. Kris kısaca
"Evet, endişelenme. Hastanede." dedi. Luhan ağlamaya başladı. Kris gözlerini kısarak Luhan'ın ellerini sıkıca tuttu. Tam da tahmin ettiği gibi Luhan kendisine vurmaya, canını yakmaya çalıştı ama onu tutan güçlü kollar yüzünden
bir şey yapamadı. Yurdun geri kalanının uyanma ihtimalini umursamayarak haykırdı. Tüm gücüyle haykırdı. 
"LANET OLSUN!" diye bağırdı. "BEN SORUNLUYUM! BEN PROBLEMLİYİM!"
Luhan'ın haykırışları tüm yurdu inletirken Tao, ranzanın üst katında oturuyordu. Bacaklarını karnına çekmiş, kollarını da etrafına dolamıştı. Luhan'ın başka bir haykırışı bir kez daha geceyi delip geçti.
"YARDIM ET BANA KRIS!" 
Gözyaşları, Kris'in omuzlarını tamamen ıslatırken Kris bir yandan genç çocuğun saçlarını okşuyordu. Tao 'Ona yardım etmek imkansız.' diye düşündü. Kendisini yatağa bıraktı ve duvara doğru dönerek yorganın tamamen altına girdi. 
Luhan'ın bağırışları canını o kadar çok yakıyordu ki o an Kris'in neler hissettiğini merak etti. Yastığı kaldırdı ve başına bastırdı. Genç çocuğun çığlıkları Tao'yu ağlatmaya yetmişti. Olabildiğince sessizce ağladı.
Kris'in kendisini ağlarken görmesini istemedi. Zaten o, Luhan için endişeleniyordu. Bir de kendisi için endişelenmesini istemedi. Burnunu sessizce çekti. Uyumaya çalıştı.



Sehun esneyerek sınıfa girdi ve yerine oturdu. Sınıf oldukça sessizdi, kimileri ilk ders olduğu için uyuyor kimileri de kulaklıklarını takmış müzik dinliyordu. Sehun başını yanında oturan ve sırasına anime karakterleri çizen 
Sang-Min'e çevirdi. Konsantre olmuş, tüm dikkatiyle çizime devam ediyordu. Sehun başını eğerek çizime baktı. 'Oldukça yetenekli' diye düşündü. "Yah! Min! Öğretmen nerede?" Sesi tahmin ettiğinden daha fazla çıkmıştı.
Sang-Min ürktü ve istemsiz olarak çizimine biçimsiz bir şekil ekledi. "Aish! Korkuttun!" diye Sehun'u azarladı. Gözlerini devirdi. "Bilmiyorum. Yeğenini hastaneye kaldırmışlar. Duyduğuma göre kavgaya karışmış." 
Luhan gözlerini kapatmış, başını sıranın üzerine koymuştu. Kafasının içindeki baş belası düşüncelerden kurtulmak için uyumayı denedi. Sang-Min'in Sehun'a söylediğini duyunca titredi. 
'Sehun hiçbir şey bilmiyor.' 
Ellerini yüzüne kapattı. Dudaklarının arasından çıkmak için can atan çığlıkları bastırmaya çalıştı. 
Sehun aldığı cevaptan sonra tamam anlamında başını salladı ve bakışlarını sınıfın en ucunda oturan Luhan'a çevirdi. Elini çenesinin altına koydu ve dirseğiyle sırasına dayanarak Luhan'ı izlemeye başladı. 
O gece, Luhan onun uyuduğunu sanarken aksine uyanıktı. Hiçbir şey belli etmeden üzgün çocuğun konuşmalarını dinlemişti. Luhan ondan özür dilemiş, homo olduğunu mırıldanmıştı.
Bir an içinin ısındığını hissetti ve farkında olmadan yüzüne şapşal bir gülümseme yerleşti. Sang-Min başını Sehun'a çevirdi. "Neye gülüyorsun sen?" dedi. Sehun'un dirseği bir anda sıradan kaydı ve öne doğru yalpaladı.
"Aish! Hiçbir şeye gülmüyorum!". Üzerindeki kazağı düzeltti. Zil çaldığında ve sınıf tamamen boşaldığında Sehun yavaşça Luhan'ın yanına yaklaştı. Öne doğru eğildi ve uyuyan meleği dakikalarca izledi. 
Elini uzattı ve parmağının ucuyla Luhan'ın burnuna dokundu. Uyuyan çocuk gözlerini açtığında, parıldayan sıcacık bakışlarla karşılaştı. Gülümsemeye çalıştı. Ama yapamadığından emindi.
Kollarını arkaya atarak gerindi. Sehun sırıttı. "Günaydın gün ışığı.". Luhan hızlıca koluna vurdu. Yorgundu ve uykusu vardı. Başı, kendisine eğilmiş Sehun'un göğsüne düştü. 
Sehun yere çömeldi ve Luhan'ı tuttu. "Gece uyumayıp ne yaptın sen?" dedi kızgın bir ses tonuyla. Luhan aniden hızlıca başını kaldırdı ve ayaklandı. 
"Hiçbir şey!" diye sesini yükseltti. "Sadece uyuyamadım!" 
Sehun elini ensesine koyup tek kaşını kaldırdı. "Pekala,sormadım say." dedi gülümseyerek. Luhan kendisine küfür etti. 
'Aptal Luhan. Bir sorun olduğunu daha da belli ediyorsun.'
Sehun'a gülümsedi, iki genç beraber sınıftan çıkıp kantine indiler. Sehun, Luhan masanın birine oturmuş dalgın dalgın etrafına bakarken sıraya girdi. 
Bir bardak kahve aldıktan sonra onu Luhan'a uzattı. Karşısına oturdu. "Dikkat et çok sıcak." Luhan minnettar olmuşcasına başını salladı ve kahveden bir yudum aldı. "Aish.. Çok yorgunum" diye sızlandı.
Zil çaldığında Sehun "Çıkalım mı?" diye sordu. Luhan'ın elindeki bardak öne doğru devrilirken kantini çığlıklar kapladı. 
"AAAH!"
Bardağın tamamı Sehun'un üzerine boşalmıştı. Sehun dişlerini sıkarak bağırışlarını bastırmaya çalıştı. 
"Aman Tanrım! Sehun özür dilerim! Ben-ben çok üzgünüm!"
Luhan paniklemiş halde olduğu yerde çırpınırken herkesin dikkati onların üzerindeydi. Sehun bağırmaya devam etti. "Yah! Ben sadece kantinden çıkalım mı diyecektim!" 
Luhan hızlıca Sehun'a doğru atılarak kazağını çıkardı. Karnının büyük bir bölümü kızarmıştı. Sehun gözlerini irice açtı. Yüzünü buruşturarak Luhan'ın elindeki kazağı kaptı, göğüs kısmını kapatmaya çalıştı. 
"Luhan sakin ol ne yapıyorsun?!".
Luhan masaların olduğu bölümden çıkarak revire doğru koştu. Elinde yanık kremiyle tekrar koşarak döndüğünde, Sehun'u kolundan tutarak sandalyenin birine oturttu. 
Sehun elleriyle yüzünü kapatmıştı. Luhan kremi genç çocuğun karnına yavaşça yayarken Sehun ellerini yüzünden çekmiş, tüm dikkatiyle ona bakıyordu. Luhan paniklemiş hareketlerle bir şeyler 
yapıyordu ama Sehun sadece meleğin yüzüne odaklanmıştı. Yüz ifadesini düzeltmeye çalıştı. Luhan'ı elinden tutarak kantinden çıkardı. Luhan tekrar panik haline girdi.

"Dalgındım! Yanlış a-anladım! Bana seni tanımak istiyorum demiştin ya hani! Aish aptallık ettim. Hastaneye gitmemiz gerekir mi?! Çok acıyor mu?!"

Luhan, Sehun'un koluna yapıştı ve onu dışarıya doğru sürüklemeye çalıştı. Sehun yerinden kımıldamamıştı bile ama o hala kendisini çekmeye çalışıyordu. 
Sehun bu faydasız hareketlere güldü ve Luhan'ı kendisine doğru çekti. Karnına dikkat ederek panik halindeki çocuğa sarıldı. Dudağını, Luhan'ın kulağının altına bastırdı. Kollarının arasındaki çocuk ürperdi.
"Sakinleş. Ben iyiyim." diye fısıldadı. Luhan derin bir nefes koyuverdi. Boyu Sehun'a göre kısa olduğundan ona bakmak için başını yukarı kaldırmak zorunda kaldı. 
"Çok korktum." diye mırıldandı. "Salaklık ettim. Üzgünüm."
Luhan o an fark etti.
Sehun kollarının arasındaki çocuğun aslında nasıl biri olduğunu bilmiyordu. 'Eğer bilseydi bırak sarılmayı, bana yaklaşmazdı bile.' diye düşündü.
Ne kadar da çok Sehun'a "Üzgünüm." demişti. 
'Ondan uzak durmalıyım.' 
'Ondan uzak durmak zorundayım. Ona da zarar veremem.' 

I Saw The DevilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin