Herkes pijamalarını giydi. Otelin içinde bir aşağı bir yukarı saf saf geziniyoruz. Bu arada da Burak ile çok iyi oldu aramız. Çok eğlendik. Harlem Shake bile çektik, çok güzeldi. En son artık 4 müydü neydi saat, daha fazla uyanık kalamadım ve yattım. Dünya varmış ya. Uyku kadar güzel bir şey var mı acaba şu dünyada? Sabah da bir mesaj sesi, bir odanın telefonunun sesi delirtti beni. Açtım odanın telefonunu.
“Alo?”
Karşıdan ses yok.
“Alooo?”
Yine ses yok. Gece de odaları telefondan arayıp rahatsız etmişti Sabriler. Yine onlar sandım.
“Of Sabri sabah sabah bu ne ya, he çok komiksin” dedim çat kapattım. Sonra bir daha çaldı.
“Ay ne var be bi uyutmadın!” dedim.
“Defne evladım, otelin kahvaltısı bitecek birazdan yola çıkacağız kalkın artık..” dedi telefondaki Ceyda Hoca’nın sesi……
O kadar utandım ki, bir şey dememe fırsat kalmadan kapattı telefonu. Ah ben bir deve kuşu olaydım da gömeydim kafamı kumlara!
Kafamı da yastıktan bir kaldırabilsem harika olacak. Ben mi onu aradım o mu beni, tam hatırlamıyorum ama Emre ile aramızda çok saçma bir sabah muhabbeti geçti.
“Emre ya saat kaç bir söylesene..”
“Telefonunun saati yok mu”
“Yanlış o yanlış, sen söyle bakayım”
“8”
“Allaaah 8’mi! Kapat telefonu kapat!” çat kapattım yüzüne. Sonra mesaj atmış. Canım ya, hayatım.
“Kalk artık uykucu hadi bak, aç ve geç kalacaksın.”
“Tamam tamam kalktım, iniyorum birazdan”
O gün de öyle gezdik ettik Nevşehir’i. Konya’ya doğru yola çıktık. Konya biraz geçe kaldı. Akşam olmuştu yani biz otobüsün etrafında toplanana kadar. Otobüse bindik ve Aydın’a doğru yola çıktık. En son gelirken Deniz’in yanına oturdum. Dışarıdan biraz soğuk duruyor ama çok esaslı çocukmuş. Bütün yolculuk boyunca hiç uyuyamamıştı garibim. Bir ara içi geçti gibi oldu, hiç ellemedim. Benim de bir ara içim geçmiş hatta, hırlayarak uyumuşum. Bildiğin hırlamışım yani, horlamak da değil. Keşke uyandırsaydın falan dedim. Ne uyandırcam ya uyumuşsun, dedi. Bunu da hiç mesele bile yapmadı canını yediğim ya. Cidden iyi çocukmuş. Aydın’a sabah 6 gibi vardık. Annem aldı beni. Uyku paçamdan akıyor. Kendimi yatağa bir atmışım var ya, ertesi gün okul yoktu bize, ölü gibi uyumuşum.
2 Nisan 2013 günü okula döndüm. Kütüphanede dersimiz vardı, ona doğru gidiyordum. Memurun kapısında Gül ile Mete’yi gördüm. Önce ne yapacağımı kestiremedim. Gezi boyunca sürekli aklımdaydı aslında ama hiç karşı karşıya gelince ne yapacağımı düşünmemiştim. Düşünmeme de gerek yoktu aslında. Çocuk mesaj atmıyordu artık. Twitter’da yazdıklarından da başka bir kızdan hoşlandığını anlamıştım. Acı verici olmuştu tabi ama insan kabulleniyordu. Artık benden çıktı gitti diye düşünerekten yapmacık bir şekilde şöyle bir gülümseyip kütüphaneye girdim. Bir dahaki ders sınıftaydı. Telefonu elime almamla yeni bir mesaj olduğunu gösteren ibareyi görmem bir oldu.
1 Yeni Mesaj
Mete Ilıksu
“Beklemezdim selam vermeni :)”
OHA OHA OHA. Mete mesaj atmış diye deliriyordum az daha. Haka dansı yapmaya falan başlayacaktım.
“Ne alaka” yazdım yolladım. Cevap vermedi it.
Çıkışta tekrar baktım telefonuma.
1 Yeni Mesaj
Mete Ilıksu
“Öyle işte”
N’oluyoruz be? Deli mi bu çocuk anlamadım ki. Ben de cevap atmadım. Sen misin o, beni reddeden!
Ertesi gün spor odasına doğru gidiyordum. Sınıf defterini imzalatacaktım. Tam çıkışın oradaki merdivendeydim, Mete kantinden çıktı. O sırada da tam onun arkadaşlarından Hüseyin bana bir şey söylemişti ona gülüyordum. Mete’yi görünce bi sararıp soldum, tahmin edersiniz. Gülsem mi gülmesem mi bilemedim. Orta şekerli bir ifadeyle baktım, gülümsedim.
Abooo çocuk bana öyle pis baktı ve gitti ki ben olduğum yere çivilendim adeta. Neyin tribindeyse arkadaş. “N’oluyor sana aq?” Demek istedim ve dolaylı yoldan mesajımla bunu ilettiğimi de düşünüyorum…
“Selam verme sırası sendeydi. Nezaketen de olsa gülümsemen lazımdı.”
“Ben aramızdaki şeylerin sadece nezaketen olmasını istemiyorum. Sana olan kırgınlığımı göstermek için gülümsemedim sadece.”
Tahmin edersiniz ki bu mesajı yaklaşık 10000 kere falan okudum. Hatim ettim. Aramızdakilerin sadece nezaketen olmasını istemiyormuşmuş. Kiss my ass!!!!!!!!
“Ne yaptım da kırdım seni?”
“Bana karşı davranışların değişti, sen böyle değildin..”
Allah Allah bak sen. Sen kısaca şuna “Egomu tatmin etmeyi bıraktın çok kırıldım hayırdır cnm yhaa..” desene it.
“Ne yapayım Mete ne istiyorsun?”
“Peki Defne bir şey istemiyorum senden, peki”
“Hemen kestirip atma”
“Napayım peki Defne?”
“Kestirip atma işte”
“Ben kestirip atmak istemiyorum sen kestirip atma diyorsun”
“Çok çabuk vazgeçiyorsun”
İçimde filizlenen bütün umutları köklemek istiyordum o an. Arka arkaya 2 mesaj attı.
“Umudum kesilince evet”
“Ve bunu diyen sen misin?”
İnsana kafayı yedirtir bu çocuk ya. Ben daha ne yapmalıydım Allah aşkına? Bir ilan-ı aşk etmediğim kalmıştı. Umudu kesilmişmiş.
Salak.
“Ne demek umudunun kesilmesi bana bunu açıklar mısın?”
“Açıklayamam”
Bir şey yazdım ama ne yazdığımı hatırlamıyorum. Zaten o da cevap vermedi. Ben de ardından;
“Şimdi vazgeçen kim?” dedim.
Ardından aşağıya indim, kantinde bana arkası dönüktü geçtim gittim görmedi.
İşin ilginç tarafı normalde hep güler, çok güleç bir insandır ama o gülmüyordu. Hatta somurtuyordu desem yeridir. Üstüme alınmadım. Gram güvenim yok ona çünkü. Twitter’da attığı o tweetler neydi o zaman? Beni reddettiğine göre başka birine yazıyor olmalıydı.
Acaba bana mıydı?
Hiç sanmıyorum, madem öyle niye reddetsin?
Peki o zaman niye aramızdakilerin sadece nezaketen olmasını istemediğini söyledi?
Allaaah kafam cadı kazanı gibi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKSİK
Non-FictionYarın, beni ondan alıp çok uzaklara götürmüş olacak. Benimle kalacağına söz verir miydi? ...