Bölüm 21: Eski Kokular

2K 85 53
                                    

Diriliyordu zihnim. Üzeri kapalı, topraktan bir kale çevriliyken etrafıma, sağanak yağmur başlamıştı ve çamur olup akmıştı duvarlar. Berrak nehirler koyulaşmıştı fakat ortaya çıkan gök tüm güzelliğiyle aydınlatmıştı ruhumu. Gözlerime dolan gün ışığı tüm pencerelerimden içeri girip içimdeki ölüleri gömüyordu; her ölü için ayrı bir dua okunuyor, her ölü ayrı bir törenle son yolculuğuna uğurlanıyordu. Şimdi dipdiriydim. Avuçlarımın yanışı topladığım gücü ispatlıyordu.

Olan biten her şeyi babama bir çırpıda anlatmıştım. Hiçbir şeyi anlamlandıramadığımı, bu son birkaç günün anlamsız bir rüya karmaşası gibi geldiğini söylemiştim. Her cümlemde Doğukan'ı aklamaya çalışıyordum ve gözlerim, kulaklarım kapıdan ayrılmıyordu. Doğukan gelecekti az sonra çünkü. Konuşmamızın ardından babam, arayıp soğuk bir tavırla davet etmişti onu. Nasıl da değişebiliyordu insan çabucak, çok sevdiği diğer bir insana karşı? Hayretler içerisindeydim. Demek ince bir çizgi bile yitirse rengini, yok oluyordu kurulu düzen.

"Gözünle görmeden nasıl inanabildin?" diye sordum sessizliği bozarak.

"Nevrim döndü kızım."

"Doğukan'ın bana olan ilgisini de biliyorsun. Nasıl yapabilirdi öyle bir şey?"

Tam karşımdaki koltuğa oturmuş, dirsekleri dizlerine dayalı biçimde şakaklarını ovuşturuyordu. "Bilmiyorum," Yüzüme bakmıyordu. "Bilmiyorum kızım. Abin nasıl dahil olabilir duruma, bunu hiç bilmiyorum, hiç aklım almıyor." Kaldırdı başını bana doğru. "Her şeyden haberim olurdu. Nasıl olur da benden habersiz dönebilir bu tarz bir olay? Nasıl izin verirler abinin yeniden kaçmasına?" Sesi gittikçe yükseldi.

"Tamam, baba, sakin ol lütfen." Yanına gidip elini tutmak istesem de yapmadım bunu. Yerimden kalkmamı engelleyen bir şeyler vardı sanki; Doğukan gelene kadar buradan -kapıyı rahatça görebildiğim yerden- ayrılmamalıydım. "Doğukan'a da boşuna soğuk davranma. Doğru bir yöntem değil bu, çocuğun suçu yok."

"Kumsal." Uyarıcı tonda çıkan sesi, devamında birkaç cümle daha kuracağını bildiriyordu fakat o anda kapı çalınca cümlelerini ağzına geri tıkarak kapıya döndü. Ayağa kalktı, kollarını sallaya sallaya emin adımlarla kapıya vardı.

O müthiş karşılaşmayı izledim. Babamın cüssesinden Doğukan'ı zor görüyordum ama bir aralıktan başının öne eğikliğine ve mahzunluğuna tanık olabildim. "Hoş geldin." dedi babam aynı soğuklukla. Hiç mi dikkate almıyordu bu adam benim söylediklerimi? Fakat bilirim, insan ufacık soğusa bile hemen toparlayıp ısıtamıyor içini.

"Hoş buldum." Sesi kısık çıkmıştı.

Bu kısıklıkta boğulmayı diledim, içim gitmişti. Benim üzerimden haksızlığa uğraması, böyle tuzağa düşürülmesi incitiyordu kalbimi.

İçeri davet edildiğinde babamın önünden yürüyerek usulca yanıma geldi. Kısacık bir an bakmıştı gözlerime yalnızca, o kısacık anda ömrümden ömür çalınmış gibi hissettim. Hemen konuşalım, her şey hemen hallolsun ve eski hâline dönsün istiyordum. Bundan öte, sıkıca sarılsın istiyordum bana... Babamdan çekiniyordu belki de.

"Hadi bakalım, bir de senden dinleyelim." Olabildiğince ciddi davranıyordu babam.

"Tek hatırladığım," diye cümleye girdi. "Çakmağımı arabada unutmuştum. Aşağı indim bu yüzden. Sonra birkaç adam belirdi." Duruldu. Boşluğa bakıyordu, muhtemelen hatırlamaya çalışıyordu. Tuttuğu nefesini salarken göğüs kafesi indi. "Sabaha doğru, evdeki iki arkadaş çıkarmışlar yukarı beni. O saate kadar da Kumsal'la deniz kıyısında olduğumuzu falan düşündükleri için aramamışlar hiç." Hızlanmıştı. "Ters giden bir şeyler vardı işte. Kumsal'ın yokluğunu fark etmemle iyice delirdim." Hızlansa da, dikkatini vermeden kitap okuyormuşçasına durgundu. "Her yerde aradım. Sizi aramayı da düşündüm," derken babama baktı. "Ama korktum. Sorumlu tutulmaktan korktum."

Kalbini Aya VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin