Bölüm 13: Buğulu Bir Uğultu

17.2K 401 145
                                    

CUMHURİYETİMİZİN 91'İNCİ YILINI KUTLAR, iyi okumalar dilerim!

4 sene önce...

"Abi, ne zaman geleceksiniz? Çok heyecanlıyım!"

"Geldik bile Şımarık, açın kapıyı."

Telefonu bir kenara atıp koşarak aşağı indiğimde kapı Türkân Abla tarafından çoktan açılmıştı. Yüzünde gergin bir ifadeyle kızın elini tutan abimi gördüğüm sırada heyecandan benim de elim terlemeye başladı.

Merdivenin ucunda durmuş, herkesin bulunduğu konumu inceliyordum. Annem ile babam kol kola girmişler, karşılarında duruyorlardı abim ve sevgilisinin. Sevgilisi, öyle güzel bir kızdı ki. Tertemiz yüzüyle içinin saflığını açık ediyordu âdeta; abim için yaratılmış olduğunu düşündüm o an.

Türkân Abla kapıyı açtıktan sonra mutfağa gitmişti ve ortamı bize bırakmıştı her zaman olduğu gibi. 

Annem tuhaflıkla, kollarını bağlamış şekilde geride durmayı yeğlemişken babam öne atılarak kızın elini sıktı. "Hoş geldin kızım," Kız kibarca karşılık verdi. "Koray çok güzel şeyler söyledi hakkında, seninle tanışacak olmak büyük gurur."

"Asıl benim için büyük bir gurur, sizinle tanışmak." Sesi de yumuşacıktı, belli ki utanıyordu az çok. 

Daha fazla beklemeden yanlarına gittim ve şu sahneyi onlar için çok zorlaştırmadan önce abimi, sonra da kızı öptüm. Abimle dün akşam uzun uzun konuşmuştuk; ne yapmam ve ne yapmamam gerektiğini anlatmıştı bana. Bugüne dek kızdan sürekli olarak bahsettiği için çok da gerekli değildi aslında o özel konuşma. 

Babam arkasını dönüp göz ucuyla anneme bakınca annem de hareketlendi. Kıza doğru ilerlese de ayaklarının geri geri gittiğini görebiliyordum. "Hoş geldiniz." dedi Neşe'nin elini sıkarak. Kız da olumsuz bir enerji sezmişçesine ürpermişti sanki.

"Hadi, yemek hazır," dedi babam eliyle yön vererek. "Salona geçelim."

Yemek masasına oturduğumuzda servis yapan başka bir çalışan vardı Türkân Abla dışında. Babam bir uçtaydı, ben diğer uçtaydım; annem bir kenara, abimler ise annemin karşısındaki kenara oturmuşlardı, yan yana. Masadaki gerginliği, Neşe'nin heyecanını, abimin korkularını, babamın sevecenliğini, annemin soğukluğunu... Her şeyi hissedebiliyordum. 

Güzel yemeklerle beraber, uzun bir konuşma faslı hâkim olmuşken sofraya, hiç konuşmadan herkesin hareketlerini, mimiklerini izlemeye çalışıyordum. Kimin ne söylediğini, nasıl davrandığını hafızama kazımak istercesine gözlerimi ayırmıyordum onlardan.

"Şu tabakları sevmediğimi kaç kere söyleyeceğim size!" diye bir haykırış inledi bir anda koca salonda. Annem, servis yapan kadına söylemişti bunu. Herkes sessizleşti; herkes huzursuzlaştı. En çok da ben huzursuz olmuştum, emindim bundan.

"Karıcığım," dedi babam. İma vardı hitabında. "Büyütülecek bir sorun değil bu. Akıllarından çıkmış demek ki."

"Hayır, hayır," Kucağındaki yemek peçetesini buruşturup masanın üzerine fırlattı. "Bir şeyi defalarca kez söylememem gerektiğini biliyorlar! Düzgünce hizmet vermek zorundalar!" Cümlesinin sonuna doğru daha da yükselen sesi, babamın tek kaşının havalanmasına sebep olmuştu.

"Beren," dedi bu kez sertçe. "Masanın huzurunu bozma istersen." 

Ayakta dikili kalan ve annemin azarını işitmekte olan kadın ezik büzük bir vaziyet almıştı. Ona acımak sorumluluğunu yüklenen hislerim, annem için oluşan kızgınlığımı nefrete dönüştürmek üzerelerdi.

Kalbini Aya VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin