Bölüm 6

15.5K 484 78
                                    

"Kumsal..." dedi ben donup kalmışken.

"Baba?"

Özlemin şiddetli etkisi beynime, koşup babama sarılmam için emirler yağdırırken, içinde bulunduğum çıkmaz sokak ayaklarımı yere zincirlemişti. Bitmiştim, bu kez gerçekten umut kaynağım olacak minicik bir ışık sızıntısı bile yoktu.

Babam ve annem bahçeleri ayıran çim çitin açıkta kalan kısmından geçerek yanımıza geldi. Sorgucu gözlerle karşımıza dikildiklerinde "Kartal," dedi Doğukan, ne diyeceğini merak ediyordum. "Dışarıda sesler duydum, Kartal arkadaşlık teklifini kabul etmesi için Kumsal'ı zor durumda bırakmıştı." Bu yalanı desteklemeli miydim, karşı mı çıkmalıydım bilemiyordum. Kartal'ın gözleri irileşti bir anda. "Ne diyorsun sen lan? Kumsal!" Kendisini savunmamı beklercesine yüzüme bakıyordu. Ağzımdan tek kelime dahi çıkmaması yalanı kabullendiğim anlamına geliyordu babam ve annem için.

"Bana bir kez daha bulaşmak canını yakacak." dedi Kartal, Doğukan'a yaklaşarak. Aynı anda gümüş renkli, yüzeyi parlak bir cisim girdi görüş alanıma. "Bir şey söyleyeceksen," Kısa süreli duraksama olduktan sonra cümlesinin devamını getirdi. "Adam gibi gerçekleri söyle." Kartal yaptığı hamleden sonra çıkış kapısına doğru koşmaya başladı. Hepimiz hayretle olan biteni izlerken içine sürüklendiğimiz şok, Kartal'ı durdurmamızı engellemişti. Gördüğüm tek şey, yere yığılan Doğukan'dı artık.

Saliseler içerisinde her şey ağır çekim versiyonunda ilerlemeye başladı. Karnının sol tarafını tutan elindeki parmakların arasından sızan kan bile yavaş yavaş akıyordu sanki. Şehrin asi uğultusu kulaklarımdan çekilirken ne annemi ne de babamı hissediyordum. Dizlerim arkadan darbe yemişçesine güçsüzleşip kırıldı. Yere çöktüğümde korku ve endişenin etkisiyle açık ağzıma götürdüğüm elim ve bir de açılan gözlerimden akan yaşlar vardı. Dizlerimin üzerinde sürüklenerek Doğukan'ın yanına gidebildim. İçimden onu iyi hissettirmek için yüzlerce şey söylemek geliyordu ama tüm cümleler bir isimde birleşmiş gibi yalnızca "Doğukan..." deyip sustum.

Hâlâ ayıktı ama direncini kaybettiğini görebiliyordum. Ellerimi yanaklarına yerleştirerek yüzünü kendime çevirdiğim zaman gözlerime attığı o acı çeken bakışla benim için zaman normal hızına döndü; her şeyin farkına varmaya başladığım hızına. "Beren sen evde kal. Kumsal! Arabayı getiriyorum!" diye bağrınıyordu babam.

Yaraya bakamıyordum. O kanı görmenin canımı yakacağını biliyordum. Yaraya bakamadığım gibi gözlerimi yüzünden alamıyordum da; eğer alırsam, yaşayacağım korku sebebiyle kendimi kaybetmem daha hızlı gerçekleşecekti çünkü.

"Doğukan, gözlerinin rengi ne kadar güzel öyle." dedim bu cümlenin benim ağzımdan çıkıyor olduğuna inanamayarak. Yüzünde garip bir tebessüm belirdi. Kesik kesik nefesler alıyordu. "Bakayım," dedim yüzüne eğilerek. "Yeşil mi, mavi mi?" Biraz geri çekildim ve gözlerimi kısarak daha dikkatli bakıyormuş gibi yaptım. "Galiba her ikisi de." Zoraki bir kahkaha atarken yanağımda kuruyan gözyaşlarının üstüne eklenen yenilerinin sıcaklığını hissettim. "Çok kanıyor mu?" dedi tüm bu söylediklerimi bir kenara koyarak. Bu soru bana soracağı en son soru olmalıydı.

"Hadi! Yardım et!" dedi babam dibimize park ettiği arabadan indikten sonra bizim tarafımızda kalan arka kapıyı açarken. Yanımıza gelir gelmez ise Doğukan'ın kollarının altından tutarak onu kaldırdı. Ben de diğer kolunun altına geçerek adım atmasına yardım ettim. Araba çalışır durumdaydı.

Arka koltuğa Doğukan'ı yerleştirdikten sonra onun yanına geçtim. Babam yerleştiğimize emin olduktan sonra hızla sürücü koltuğuna oturdu ve hastaneye doğru sürmeye başladı. Doğukan cam kenarına sinmişti. Dibine ilişerek teselli girişimlerine başladım. "Kumsal, al şu bezi, yaraya bastır." dedi babam bir yandan yola bakarken bir diğer yandan bezi bana uzatarak. Bezi sol elimle aldım. Hızlı davranmam gerekiyordu. Sağlık alanında bildiğim tek bir şey varsa, o da fazla kanamanın insanı öldüreceğiydi. Sağ kolumu Doğukan'ın kafasının arkasından geçirdim ve kafasını rahat yerleştirmesini sağladım.

Kalbini Aya VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin