SON ON DAKİKA

157 7 3
                                    

Hatırlatma

Gözünün önündeki bir tutam saçı kulağının ardına sıkıştırdım. Masum yüzü aniden sinirli bir hal aldı. Beni sertçe ittirdi ve okkalı bir tokat attı.

A: Bidaha. Böyle davranmayacaksın.

Dedi ve kapıyı sertçe çarpıp çıktı.

HIÇKIDIĞIN AĞZINDAN

Kapının çarpılmasında çıkan ses, evin içinde yankılanıp kulaklarımda sonsuz bir çınlamayla devam etti. Merdiven direk yanımdaydı. Çömelip ağlamaya başladım. " O kızı bulursam elimden kimse alamaz." Ceketimi alıp kapıyı açtım. Kadın görüşmeler için evini adresini ve iş adresini vermişti. Bende arabama binip adrese sürdüm. Caddeye çıkıp dört sokak ilerleyecektim. Trafiğin olmaması büyük bir şans. Yoksa sinirlerime daha fazla hakim olamazdım. Evine vardığımda sert bir fren yaptım ve kapıyı çarparak arabamdan çıktım. Kapıya ulaşıp hızlıca yumrukladım."Katy aç kapıyı" ses çıkmayınca bağırarak vurdum. " AÇ KAPIYI DEDİM SANA" kapının kilit açma sesini duyunca bir adım geri çekildim. Kapıyı açan oydu. Beni görünce beş altı adım geri attı. Kapıyı hızlıca itip kolundan sıkıca tuttum.

H: Sen ne yaptığını sanıyıyorsun.

K: Bak özür dilerim pişmanım. Koltuğun üzerindeki vide-

Lafına devam edemeden bayılmıştı. Hemen tuttum ve sarsmaya başladım. " Katy, katy aç gözlerini" Kucağıma alıp arabaya bindirdim ve son hız hastaneye sürdüm. Acile geldiğimde durup hemşirelerden sedye istedim. Bağırarak. " BİRİ SEDYE GETİRSİN."
Sedye önden bende arkadan gidiyordum. Bir odaya gelene kadar koştum. Ama sonra doktorlar girmeme izin vermedi.

BIR SAAT SONRA

Hâlâ bekliyorum. Doktor odadan çıkmadı. Oturup başımı ellerimin arasına aldım ki, doktor odanın kapısını açtı ve başı önde yavaş adımlarla bana doğru geldi.

D: Kimdi?

H: Ee mimarım. Ve bir arkadaşım.

D: Aldığı uyuşturucu ve uyku ilaçları geldiğinde çoktan kana karışmıştı. Midesini yıkadık ama...

H: Ama...

D: Ne yazık ki.

Beyaz önlüğuyle koridorda ilerleyip asansörle binişini izledim. Hayır. Astrid ile nasıl barışacağım . Artık benim yüzüme bile bakmaz. Onca şeyden sonra. Üstelik benim yapmadığma dair bir kanıt sunamadan, imkanı yok benimle görüşmez. Katy bana en son ne dedi. Salondaki koltukla alakalı bir şey ama. Her neyse. Ellerimle ceplerimi yokladım. "Kahretsin. Telefonum." Arabada unuttuğumu dua ederek Hastanenin önündeki arabamı hemen geri çekip içini aradım. Torpido ,koltuklar ve araları. Nerede? Off nereden telefon bulayım şimidi. Acaba Katy'nin evinde düsürmüş olabilir miydim? Normal bir hızla eve gittim. Kapı hala açıktı. Bir kaç saat önce burada tartıştığım kız şimdi morgta. Dünya çok garip. Ölmsine üzülmedim. Astrid bana dönmeyecek. O son şansımdı. Zaten kendi ellerimi kanka bulayacaktım.bu da bir iyi yanı olabilir. Bayıldığı yeri kolaçan ettim. İşte koltuğun dibine düşmüş. Koltuğun ayağının yanına uzandım. Telefonu aldım ve tam kırılmışmı diye kontrol ederken katy'nin koltuk ile söylediği şeyler tekrar aklıma geldi. "Bak özür dilerim pişmanım. Koltuğun üzerindeki vide-' acaba...
Kotuktaki yastıkları yere atıp üzerinde bir şey olup olmadığına baktım ki bir kaset. Önünü arkasını çevirip üzerinde yazı var mı diye kontrol ettim. " Özür dilerim" sadece bu yazıyordu. Televizyonun altındaki DVD'ye koydum ve başlattım. Koltuga oturmuş, makyaji akmış, kucağında duran elleri ve elindeki peçete ile burnunu çekerek özür diliyor. O şuan ölü.

" Hıçkıdık ne düşünüyordum bilmiyorum. O an sana aşık olduğum, sizin evi tasarlarken ki an geldi aklıma. Seni sevgilin ve arkadaşlarınla eğlenirken gördüm ve (Burnunu çeker) o kızın yerinde ben olmalıydım diye düşündüm. Bunu sevgiline izlet. En azında ölmeden önce aranızı düzeltmiş olayım. Bak Astrid Hıçkıdığın hiçbir suçu yok. Onun şarabına uyku ilacı koyup odasına taşındım ve yanına uzandım. Sen kapıyı çalıncada giyinip o şekilde açtım. Yani Hıçkıdık bu olanlardan habersiz. İkinizdende özür dilerim. Hoşçakalın.

Ve video kapandı. Vay canına. O, o bu şekilde gitti. En azından aramız düzelecek. Yani umarım. Kaseti aldım ve arabaya bindim. Çocuklarda dönmüştür belki. Dişsizi çok özledim. Eminim o da beni özlemiştir. Arabayı garaja koyup kaseti ve yoldan aldığım papatyaları elime aldım. Kapıyı açtım ama kimse gelmemişti. Astrid'in odasının kapısın önüne gelip birkaç kez tıklattım. "Astrid ?" Açan olmadı. Derin bir nefes alıp kapıyı yavaşça açtım. Ama gördüğüm manzara karşında elimdekileri yere düşürdüm. Kapakları açık boş bir dolap. Ve masanın üzerinde bir mektup. Birde ona verdiğim kolye. Hemen gidip mektubu açtım.

Sevgili,

Beni aldattığına hâlâ inanamasamda, bu bir gerçek. Ama ben sana onun dışında söyleyeceklerimle devam edeceğim sevgili. Ben seni çok ama çok sevdim. Bunu hiçbir şey değiştiremez. Buralardan çekip giderkende seni severek gidiyorum. Ayrıca kalbimi senin yanında bırakarak. Böylece kimseye aşık olamayıp, kimseyi senin kadar sevemeyeceğim. Kalbim burada olsa bile senle yaşadıklarımı, senin yaşattıklarını kimse yaşatamaz. Kimseyle yaşayamam. Senin gözlerine baktığım gibi bakmam. Buradan giderken seni ve yeşil gözlerini çok özleyeceğim. Sahile git ve bir bak. Yemyeşil orman ve masmavi gökyüzü ne kadar yakın görünüyor birbirine. Ancak hiçbir zaman kavuşamadılar, kavuşamayacaklar. KIYAMETE KADAR.

Mektubu alıp göğsüme bastırdım. Gözlerimi sıkı sıkı kaptıp odadaki kokuyu içime çektim. Bağırarak tüm masayı devirdim. Ve yatağa oturup ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağladım. O sıra mektubun arkasındaki yazıyı gördüm. "Aşka inanmayan katı bir kadını yumuşatıp aşka inandırdın. Sana minnettarım. Ama bu yasattıklarınlada aşktan bir o kadar nefret ettirdin." Hayır. O gidemezdi. Bilgisayarı alıp son girilen sayfalara baktım. 3 saat sonrasına Türkiyeye bilet almıştı. Hemde iki tane. Nereye? Nereye? Nereye? İzmir mi? Olamaz. Gitmelerine izin veremem. Çiçeği ve kolyeyi yerden alıp hızlı adımlarla arbaya ulaştım. Bitmek bilmez trafik beni ona ulaşmam için durdurmuştu.

ASTRID'IN AĞZINDAN

Uçak bir saat önceye alınmıştı. Şunun şurasında yeniden başlamama sadece bir buçuk saat kalmıştı. Onu bir daha görmeyecektim. Ne kadar acıtsa da gerçekler böyleydi. Beni aldatmadan önce düsünecekti. Üniversitedeki son seneme orada devam edeceğim. Ne de olsa dostlarımı özlemiştim. Lisede tanıştığım o birbirinden tatlı beş kardeşim. Onları tekrar görmek beni umutlandıracaktır eminim. Bana aşkın yokluğunu unutturacaktır. Ve yeşilin her tonunu. UNUTTURACAKTIR.

Omuzuma dokunan soğum eller ile düşüncelerimden sıyrılıp gerçek dünyaya döndüm. Bu Troy'du.

T: İyi misin?

A: Galiba değilim.

Bunu dememle yanımdaki boş koltuğa oturdu.

T: Onu düşünüyorsun dimi?

Gozlerimdeki yaşlar bir bir yuzümle buluştu. Hiç bir kelime etmeden sadece sessizce ağladım. Tek elini omuzuma atıp beni kendine yaklaştırdı. Bende kafamı omuzuna yasladım. O sırada hoparlörden bir kadın konuştu. Turkiye-İzmir uçağı yolcuları: uçağımız kalkmak üzere.

Bunun üzerine yerimizde  kalkıp vaizleri sürükledik ve uçağa doğru yola çıktık. Yanlış ya da doğru. Gidiyorum. Bir daha dönmemek üzere. Çocukları arayıp Fırtınuçu almalıyım. Onunla çok ayrı kaldık. Hiç kalmadığımız kadar. Özledim. Koltuklarımıza oturduk. Bende Balıkayağa mesaj attım. "Fırtınuçu almak için birini yollayacağım. Ona teslim et. Sorma" ardından telefonu kapatıp çantama koydum. Yanımada Troy oturdu.

T: Her şey hep çok güzel olacak merak etme. Dostum.

Deyip koltuğun kolunda duran elimi tuttu. Sadece gülümsedim. Çünkü olmayacaktı. Her şey hep güzel olmayacaktı. Olamazdı. Sanki o yokkenki hayatım yokmuş gibi. Sanki ondan önce hiç yaşamamış gibiyim. Şimdi de yaşamamış gibi olacaktım. Yaşayamayacaktım. Belki cicdan azabından , belki kalp acısından, belki de sevgi eksiğinden. Uçağın kalkmasına son on dakika. Onsuz bir hayata SON ON DAKİKA

MAVİ İLE YEŞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin