Bölüm-1 : Nefes

134 15 48
                                    

Multi: Alin Aksu

#Alin'den#

İnsanların asla unutamam dediği anlar vardır. O kısacık zamanın içine saklanan muhteşem dakikalar. Bazen rüyalarına girer, sabah unutsan bile gününün mükemmel geçmesini sağlardı. Her aklına geldiğinde seni mutlu ederdi. Karnında tatlı ağrılara sebep olur, sebepsiz yere gülümsetirdi. Odaklanman gereken anları bozar, gözünün önünü göremez hale getirirdi.

En azından çoğu insanın unutulmaz anısı onları mutlu ederdi. Fakat ben istisnaydım.

Anı yaşar ve hayatta kalırdım. Kural buydu: hayatta kalmak. Kimse senin yanında olmaz ve arkasına dönüp bakmazdı. Sen ne kadar kendinden taviz versen bile.

Eğer güçlüysen yaşardın, güçsüzsen ya köle olur ya da ölürdün. Cennette köle olmaktansa cehennemin kralı olurum, diyen birisi vardı. Şu an hatırlayamadım kimin söylediğini. Ama sonuna kadar katılıyordum. Sonuçta bende köle olmayı kendime yediremezdim.

Yapmacık insanlar ve sahte ilişkiler hakimdi bu dünyaya. Birbirlerinin hatasını kollayanlar hayatta kalanlardı. Sen ne kadar acımasız olursan o kadar güçlü, saygın birisi olurdun. Çünkü acımasız insanların gerçek dostları olmazdı. Eğer güçlü olmak istiyorsan sırlarını bilen dostlara ihtiyacın yoktu. Onlar sadece senin aklını bulandıran sahte insanlardı.

Güçsüzsen eğer iyi bir kamuflajın olmalıydı. Seni saklayabilen birisi. Son seçeneğin budur. Ya da cennetin kölesi olmak için yola çıkman gerekirdi (tek başına). Ben cehennemi seçmiştim. Ve kimseye söyleyemediğim bir sorunum vardı. Cennetin kölesi olmaktan daha kötü bir şey varsa cehennemin kölesi olmaktı. Ama cehennem, cennet kadar vicdan sahibi değildi.

Bir şey diyeyim mi? Ben güçsüzdüm. Ve ben cehennemi seçmiştim. Ayrıca başım büyük beladaydı. O yüzden bana kamuflaj gerekiyordu.

İlk büyük hata.

***

"Dersimi lütfen dikkatli dinleyiniz öğrencim."

Yatakta çenemi avuç içlerime yaslamış, ayaklarımı sallayarak sevgili öğretmenimin dersini dinlemeye çalışıyordum. Sıkıcı olması benim suçum değildi.

Sırıtan yüzümü ve onu takmadığımı görse bile pek alındığı söylenemezdi. Tek kaşını kaldırarak yatağa oturdu. Pardon. Atladı. Bu sayede de yere düşmemi sağladı.

"Ben senin-" ağzıma hafifçe vurarak susmamı sağladı. Sonra da yukarı, yatağa geri çekti beni.

"Şşt. Kimse sana derste ne yapman gerektiğini öğretmedi mi?"

Muzipçe gülerek, "Kimse senin kadar dikkat çekmeyi başaramadı," dedim. "Ah, hadi ama ya. Oda da sadece ikimiz varız ve senin yaptığın şey uzak durmam geren çocuklar ve nedenleri mi? Dün ki şap biraz fazla mı geldi acaba?"

"Anlamadım?"

Kaşlarımı kaldırıp şaşkın bir bakış attım. Ne var yani? Bence abartılacak bir şey yoktu.

Yatakta dizlerimin üzerinde yanına doğru yaklaştım. "Bugünlük bu kadar yetse?"

Her dönem gelenek haline gelen "Kutay'dan Tehlikeli Öğrenciler Dersi" bu sefer gerçekten ilgimi çekmiyordu. Dinlemeye çalışıyordum ama gözlerim istemsizce Kutay'ın yüzünde takılıyordu. Tamam belki bu sayede senelerce özgür ruhum beladan uzak kalmayı başarmıştı. Yinede bence bu kadar sık boğaz etmeye gerek yoktu. Gösterdiği yakışıklı çocuklarda işin cabası.

Suratından gardını indirmek üzere olduğu belli oluyordu. Tam olarak son noktayı koymak için yüzümü yüzüne yaklaştırmaya başladım. Aramıza, alnımın ortasına, konan parmağıyla seslice nefes verdim. İttirerek yatağa devrilmemi sağladı.

İntihar Oyunları (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin