Bölüm-8 : Sarhoş

32 7 8
                                    

Multi: Alin Aksu

#Yankı'dan#

Bugün kısa bir gündü. Hiçbir olay gerçekleşmemiş olan sıradan bir hafta sonu.

Bizim gurup markete gitmişlerdi ve tahminen en az bir saat gelmezlerdi. Çünkü markete alışveriş merkezi muamelesi yapacaklarına o kadar emindim ki.

Özellikle Melek'in. Bu okula hangi sebeple geldiğini bilmiyordum. Canım da sormak istemiyordu zaten.

Kapının yavaşça çaldığını duydum. Saatin geç olduğunu bildiğim için kapıya garip bakışlar attım.

Batu hayvanının kapıyı çalacağına olan inancım dedikoduyu bırakmasıyla eş orantılıydı. Adam konuşmayı seviyordu yahu.

Kapıyı meraklı bakışlarımla araladım. Alin?

Beni görünce gülümsedi tatlı tatlı. Biraz yorgun görünüyordu. Kafasının yerinde olduğuna emin miyiz?

"19 numaralı odam olur musun?" diye sordu masumca.

Anlamayarak kaşlarımı çattım. Gerçekten bilmiyordum. Ama onun için vereceğim cevap çok önemliymiş gibi duruyordu.

İstemeye istemeye olsada yanıtladım. "Anlamadım."

Üzgünce alt dudağını sarkıtarak iç çekti. Omzumun üstünden içeriye bakmaya çalıştı.

"Koltuğun boş mu?"

Elimle içeriyi gösterdim. Hiç acele etmeden minik adımlarla koltuğa geçti. Dışarıya göz atıp kimsenin olmadığına emin olunca kapıyı kapattım. Koltuğa, yanına oturdum.

Yanaklarını şişirerek gürültü bir şekilde üfledi. Nefesi bitince başını bana çevirdi.

"En sevdiğim hayvan tilki. Dünyanın manyetik alanını rehber alarak avlanabilme yetenekleri vardır. Duyma kabiliyetleri müthiştir, 40 metre öteden bir çıtırtıyı dahi duyabilirler. Yüzlerinde ve bacaklarındaki kalın tüyler sayesinde yönlerini bulurlar. Bir tilkinin kemikleri, kendisiyle aynı ebatlara sahip bir köpeğin kemiklerine oranla %30 daha hafiftir. Kutup tiklileri oldukça çetin iklim koşullarında yaşamak üzere evrimleşmiştir, -70 dereceye kadar üşümek nedir bilmezler. Bence en asil hayvandır tilki. Ama adı çıkmış bir kere. Herkesin tek bildiği şey kurnaz olması. Çoğunluk sevmiyor bile."

Hararetli ama bir o kadarda üzgün tartışmasını bölmeden dinledim. Tilki hakkında mı üzülmüştü yoksa bir şeyler mi anlatmaya çalışıyordu tam olarak anlayamamıştım.

Ellerini savura savura, çıldırmanın eşiğindeymiş gibi konuşuyordu.

"Yalan söylemek çok basit bir şey. En aptal insan bile bunu becerebilir. Zor olansa yalanı sürdürmektir. Ama bundan daha zor bir şey varsa eğer o da yalanın doğruluğunu düşünmektir. Kimse duyduğu bir haberin doğru olup olmadığını düşünmüyor. Önemli olan tek şey ne kadar fazla insana söyleyebildikleri. Neden tilkilere açabilecekleri zararları düşünmüyorlar?"

Tilki hakkında konuştuğumuza emin miyiz? Zira evcil bir tilkisi yoksa bu kadar içten üzülmesi saçma.

Ayrıca neden gecenin bir vakti tilki hakkında konuşuyoruz?

Ben mi fazla aptalım?

"Neden bu kadar sevmiyorlar tilkiyi? Niye dışlıyorlar? Belki üzülüyor."

Kesinlikle tilki hakkında konuşmuyor!

Fazla üzgündü. Ve sanırım sarhoş.

Eline dokunmak istemedim, onun yerine saçının uçlarına dokundum. Hafif bir dokunuştu. Lakin o hissetmişti. Göz ucuyla parmaklarıma baktı.

"Tilki ne kadar üzgün?" dedim mırıldanarak. Aynı onun gibi gözlerim saçının uçlarıyla oynayan parmaklarımdaydı.

"Çok," diye mırıldandı benim gibi. "Yalnız hissediyormuş."

Çatlayan sesi yankılandı kulübede. Direkt yüzüne bakamasamda dişlerini sıktığı için çenesinin kasıldığını anlamıştım.

Sevgisizlik, tehlikeli bir silahtı.

Sustu. Konuşamayacak kadar yorgun olduğu içindi muhtemelen.

Koltukta daha da küçüldü ve gözlerini kapattı. Saçını bırakmamıştım.

"Kusura bakma," dedi kısık sesiyle. "Gidecek kimsem yoktu."

Uyudu.

Her ne kadar insanlara dokunmaktan hoşlanmasamda aynı onun gibi oturdum, başını omzuma yasladım. Yanağına temas eden parmaklarım alev gibiydi. Ve sanırım biraz da uyuşmuştu.

Yanağımı saçlarına yaslayarak gözlerimi kapattım.

Özel günler yoktu, özel anlar vardı.

Ve bu an o kadar özeldi ki...

Sadece, o an farkında değildim.

İntihar Oyunları (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin