Çeviri: Musanna
...
Küçük bir araba kazası. Olan buydu.
Kyungsoo'nun babası annesini bakkaldan almak için yola çıktığında direksiyonda uyuyakalmıştı. Şanslıydı ki hiçbir araca çarpmamış, sadece boş bir yaya yoluna sapıp bir lamba direğine çarpmıştı. Çatlak bir kol ve birkaç yara berenin dışında gayet iyiydi.
Kyungsoo iki günlük dersi hastanede annesine yardım etmek için kaçırmıştı.
Bu babasının neden annesini almaya gidemediğini ve sesinin neden o kadar kötü geldiğini açıklıyordu. Kyungsoo babasının kazasının annesine biraz sempati kazandıracağını düşünmüştü. Ama hastanede yaptıkları tek şey kavga ve annesinin babasına aptal demesiydi. Kyungsoo da yanlarında oturup onların birbirlerine bağırmalarını görmezden geldi.
Üçüncü günde, Kyungsoo çapraz ateşin ortasında kalmaktan sıkıldı ve faturaları ödemek için yeni bir iş aramaya başladı. Gün bitmeden bir şeyler kazanabilmek şartıyla, Kyungsoo hangi işte çalışacağını takmıyordu. Bir asistana ihtiyacı olan küçük bir kitapçı buldu. Parası iyi değildi ama Kyungsoo'nun da durum
malumdu.O gece Kyungsoo kendini çimenlikte, gri gökyüzüne bakarken buldu. Bulutların çok oluşu Kyungsoo'ya yine yağmur yağacağını düşündürdü. Kendine bir sığınak bulmalıydı.
Ama şu an bulunduğu yerden çok memnundu.
Hiç kimse bağırmıyordu ve ilaçlar ve faturalar hakkında konuşmuyordu. Yalnızdı ve ortam sessizdi. Tam istediği gibi.Bir yüz görüş alanını doldurdu. Korkuyla sıçradı ve bu Kai'yi güldürdü. Bu esmer, muhteşem gülüşlü, uzun çocuğu görmeyeli baya olmuştu. Yanındaki boşluğa bağdaş kurup oturduğu an Kyungsoo onu affetmişti. (Korkuttu ya, o yüzden.)
İkisi orada oturmuş, bulutları ve bir görünüp bir kaybolan şimşekleri izliyorlardı.
"Rüyaların tahmin edilebilir olmaya başladı." dedi Kai. "Kasvetli gökyüzü... Şimşekler... Yağmur..."
Kyungsoo iç çekti ve yere baktı. "Sıkıcı olduğumu söylemiştim."
Yine sessizce oturdular. Kyungsoo bu sessizliği garip bir şekilde huzur verici buluyordu. Kai bir anda kalktı ve Kyungsoo'nun ellerini oldukları yerden, dizlerinden, kavradı. Kyungsoo, şaşırmış bir şekilde Kai'ye baktı. Gülümsüyordu Kai.
"Hadi."
Kyungsoo'nun kafası karışmıştı. "Ne?"
"Hadi." Kai kolunu çekiştirdi ve Kyungsoo da onu takip etti.
"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Kyungsoo, Kai gülümserken.
"Geçen sefer gitmek istediğin yere."
Kyungsoo hatırlamaya çalıştı ama hatırlayamadı.
"Nere—"
"Paris'e gidiyoruz."
Kyungsoo kendini hazırlamamıştı ki zemin kaybolmaya başladı. Baktıkları kasvetli gökyüzü girdaba döndü ve huzurun rengi mavi ve mora döndü. Daha bir inç bile kıpırdamamıştılar ama her şey kaymaya başladı ve Kyungsoo bir şeyin etrafında yürüdüklerini hissetti. Ayaklarının zemine yapışmış olduklarından dolayı bunu yapamayacaklarını biliyordu.
Girdap durduğunda Kyungsoo yukarı baktı.
Güzel gün batımının altında, etrafındaki bütün ışıkların aydınlattığı Eyfel Kulesine bakarken Kyungsoo'nun soluğu kesildi.
"Peki, giriş bu taraf—"
Kyungsoo Kai'nin cümlesini bitirmesine izin vermedi ve onu büyük yapıya sürükledi. Geçen sefer buraya geldiklerinde o kadar çabuk dönmüştüler ki Kyungsoo bunu yapamamıştı. Küçük çocuk gibi kıkırdayarak Kai'ye daha sıkı tutundu ve onu asansöre yönlendirdi. Burasıyla ilgili kadar çok kitap okumuş ve o kadar çok resim görmüştü ki, nasıl gidildiğini ve kaç kat olduğu biliyordu. Kolunu kavrayan Kai'nin güldüğünü duydu Kyungsoo.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nocturna Suppressio || Çeviri
FanfictionYazar: purpleskies Do Kyungsoo hayallerinde yaşamayı severdi. Saatlerce hayal kurar, gerçeklikten daha iyi bir yer bulmaya çalışırdı. Ama ya Kyungsoo tüm bu güzel rüyaların göründüğü gibi olmadığının farkına varmakta başarısızsa? "Sen rüyaları...