...
Kararmaya başlayan akşamın tenhasında yolumu kaybetmiş bir şekilde yürümeye başladım bu sonbahar gecesinde Antalya'nın. Üstümde sadece bir kazak ve bir deri ceket,altımda gecenin karanlığında belli olmayacak kadar siyah bir pantolon vardı. Ay yükselirken şehrin ışık görmeyen yüzü,ara sokakları aydınlanmaya başlıyordu. Normal insanların rutinleri bitmiş ve benim rutin günüm başlamıştı. Gözümü kapayarak bir mekana attım kendimi. Içki olsun da mekan önemli değil,neresi olursa olsun. İçeri girer girmez dışarda soğuktan büzülen hafif kirli sakallara sahip yanaklarım ortamdaki sıcağın etkisiyle yumuşadı. Buranın atmosferi daha bir değişkti. Etrafta türlü renkler barındıran masalar ve sandalyelerle dolu bu şirin meyhanede kendime geçmişin gölgesinden sığınacak bir yer arıyordum. Eğer siz de benim gibi hayatın sillesini yiyip 20 li yaşlarınızın sonuna merdiven dayamışsanız,siz de benim gibi adeta bir küçük çocuk varii geçmişinizden korkup onu unutmak için her şeyi yapmaya çalışırsınız.-Hoşgeldiniz abi. Önceden bir yer ayırttınız mı?
-...Yok... Yok kardeşim,küçük bi köşe ayarla sen bana.
-Hemen abi.Delikanlı eliyle beni sahnenin hemen önüde bir yere yönlendirdi. Dediği yere itaat ederek oturdum.
-Ne vereyim abime.Dalmışım o sıra. Hergün bu lanet meyhanelerde geçiriyorum geceleri. Çünkü geceleri uyku girmez oldu gözüme. Hele bu son zamanlarda. Yaşlanıyor muyum nedir? Ondan mı acaba? Şair de haklı"Yaş otuz beş yolun yarısı eder" derken. Gerçi o zamanlar henüz otuz beş olmamıştım ama yaşadıklarımı bedenimi ve zihnimi baya bi yıpratmıştı.
-Abi... Siparişin nedir.
-Ha! Getir bir şeyler aslanım. Bu geceyi unutturacak bir şeyler getir.Keşke öyle olsa. Keşke bir şey içip her şeyimi unutabilsem. Bundan 11 yıl önce öldürülüp faili bulunmayan abimi unutsam mesela. 3 sene önce ölen babamı unutsam mesela. Şimdi ne halde, Memlekette ne yaptığını bilmediğim annemi unutabilsem mesela. Hayatımın anlamı olan kızı,Dolunay'ı unutabilsem mesela...
Sahi Dolunay! O her gün aklımdan çıkmayan. Kumral saçlarının sarıyla bittiği saçlarının kokusunu unutamadığım Dolunay. O gittiğinden beri hayatın bir anlamı kalmayan,hayatıma ondan sonra kimseyi sokamadığım Dolunay. Ellerimden uçup giden beyaz kanatlı güvercinim. Şimdi nerededir acaba? Dile kolay 10 sene sevdiğiniz kızdan haber alamıyor ve onun o güzel yüzünü göremiyorsunuz. Aşık olduğunuz insanın sesini yavaş yavaş unutmak ne acı.
Aşık oldugunuz insanın nerede olduğunu bilememek onu defalarca arayıp ulaşamamak. Kaç kez denedim anlatamam ona ulaşabilmeyi. Aramadığım insan sormadığım kişi kalmadı. Hani 10 sene önce Berrin teyze demişti ya
"O artık yeni bir hayata başlıyor"İşte o gün o havalimanında o güzel gözleri son görüşüm olmuştu. Dolunay her şeyini yeniden kurmuştu benden sonra. Fakat ben hala o havalimanında kaldım.
Genç garson elinde bir şişe rakıyla geldi. Maşallah yüzü gülüyor,mutlu. Ne güzel,böyle bir hayatta mutlu kalabilmiş. Bu hikayenin,bu eski hikayenin nadir gördüğüm mutlularındandı o.
-Ne oldu koçum,eteklerin zil çalıyor.
Garson belli ederek güldü.
-Kız arkadaşım abi. Evlilik teklifimi kabul etti.
-Yaaa ne güzel. O da garson mu senin gibi.Garson birden çekindi.
-Yok abi... şey.
Eliyle karşımdaki masada oturan iki erkek arasındaki kadını işaret etti.
-Tamam koçum anladım. E hayırlı olsun ne diyelim.
Garson hoşnutsuzlugumu anladı ki
-Abi zaten işi bırakacak. Ben onu seviyorum o da beni. Bu yeterli değil mi abi?
-Doğrudur aslanım. Doğrudur.Bir süre sonra sahne alacak kadın sahneye geldi. Alkış kıyamet. Hakikaten de alkısı hakeder bir güzellik. Sapsarı saçları ile birlikte masmavi gözlerini makyajla birlikte daha da belli etmiş, kıpkırmızı ruj ile dudakları allık ile yanakları belli olmuş abartılı bu makyajla. Ama her kadına yakışmasa da bu kadına abartı makyaj yakışmış. Upuzun boyunu topuklu ayakkabılarla daha uzatmış,gözleriyle uyumlu renkteki sade kıyafeti de insanı büyüler nitelikteydi. Saz ekibi de arkaya dahil olunca 35 li yaşlarındaki assolist uzun tırnaklarını simli ojelerle boyadığı elini havaya bir kuğunun boynunu hareket ettirir gibi kaldırdı. Sonra saz ekibi de tüm ihtişamı ile bu dansa enstürmanlarıyla dahil oldu. Şarkıyı biliyordum. Bu Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın şiirinden bestelenmiş Yalan Gözlerin şarkısıydı. Kadın adeta bir diva varii şarkının hakkını vererek söylemekteydi. Rakımı yudumlarken ihtirasla kadının bel hareketlerini takip ediyordum. Fakat gözlerim bir o kadar ağır ve üzgün surat ifademle eşdeğer mutlulukla bakıyordu kadına. Assolist bunu farketmiş olacak ki onun da gözleri benim gözlerime dikildi. Sonra o şarkının melodilerinde aklıma Dolunay'ın gözleri geldi. O betimlemeye doyamadığım gözler. Kahverengiliğinde kaybolur insan. Gözleri büyüktü,kamaşırdı gülünce. Simdi o gözler kime kamaşıyordu acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Hikaye
General FictionArdınızdaki geçmişi ne kadar gizleyebilirsiniz?... Geçmişin gölgesinden kaçarken geleceği için o geçmişin üzerine yürüyen bir insanın hikayesi...