Ve buz kesti sonbahar
Çünkü o gitmişti...Gün batarken sahile karşı otururken yanımdaki bankta bir çift oturmaktaydı. Konuşuyorlardı ancak içlerindeki burukluk yüzlerine yansımaktaydım. Genç kız kızıl saçları,incecik dudağı ve kıpkırmızı yanaklarının soğuktan beyazlaştığı bu havada oğlana bakıyordu. Genç oğlan ise kirli sakalları,yuvarlak yüzü,bu yaştan dökülmeye başlayan saçlarını sol eliyle sol tarafa atarak kıza bakıyordu:
-Hiç umut yok değil mi?Genç kız gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı:
-Emre,lütfen yapma şunu.Genç delikanlı derin bir soluk aldı. Önüne dönüp konuşmaya başladı:
-Keşke zamanı çevirebilsek ve bazı şeyleri hiç yaşamasak.
-Emre,sesini kısıp oflayarak konuşmak hiçbir şekilde beni etkilemiyor. Anla şunu olmayacak.Oğlan hiçbir şey demedi.
-Söyleyecek bir şeyin var mı?
Genç kız kendini toparlamıştı. Gitmeye hazırlanıyordu. Oğlan son kez şansını denedi:
-Sadece seni sevdiğimi biliyorum.Genç kız :
-Başka Dolunay'lar bulursun.Genç kız yavaş adımlarla giderken oğlan tekrar derin bir nefes alarak sahile baktı.
Genç oğlana bir şeyler söyleme isteği duydum:
-Şimdi ne yapacaksın?Genç delikanlı gayipten gelen bir sesi duyar gibi irkilerek bana döndü;
-Hikayeyi bitireceğim.
.
.
.
-Efendim
-Bahar çabuk lokantanın önüne çık! Arabadayım,seni alacağım.
-Ne,ne diyorsun Ahmet.
-O o yaptı. Hepsini o planlamış. Abimi de o öldürdü.
-Kim!?
-Cevdet komiser.
-Ne? Nasıl olur bu?
-Çabuk çık lokantanın önüne. Az kaldı gelmeme. Yolda anlatırım.Arabayı hızlıca lokantaya doğru sürdüm. Cevdet komiserin son günü için gidiyordum...
.
.
.
Elgün ile evlenmemize 1 hafta kaldı. Hala içimde ilginç bir burukluk ve beklenti mevcuttu. Dolunay yerli yersiz aklımdaydı ve bir an olsun beynimden çıkmamıştı. Gece vakti evde tek başıma boş boş televizyona bakarken bile aklıma o geliyordu. Kapım aniden çalındı. Gelenin Bahar veya Elgün olduğunu düşünerek yavaşça yerimden kalkıp kapıya doğru yöneldim.Kapıyı açtığımda ise bambaşka bir sürpriz beni bekliyordu.
-Ahmet,rahatsız etmiyorumdur umarım.
-Dolunay!Dilim tutulmuştu adeta. Kapının önünde öylece kalakaldım.
-Müsait değil misin?
-Yok yok müsaitim. Şey sadece şaşırdım biraz. Gel buyur geç içeri.Dolunay masum adımlarla içeri girip salona doğru yöneldi. Bu eve ikinci gelişiydi. Ilkinin üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçmişti.
Dolunay salonda tekli koltuğa oturdu. Ben de sersemlemiş bir şekilde karşısına oturdum.
Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı:
-Biliyorum,şaşkınsın ama buraya... Buraya neden geldim bilmiyorum. Ayaklarım beni buraya getirdi. Ben... ben gittiğim için pişman mıyım yoksa seni beklenti içine soktuğum için mi? Bilmiyorum. Tek istediğim seni göremekti.Yanıma geldi ve oturdu. Başını omzuma yasladı:
-Sanırım tek istediğim buydu.Ellerimi saçlarına uzattım ve saçlarına dokundum. Herhangi bir tepki vermedi. Ellerimi saçlarında gezdirdim. Ve koklamaya başladım saçlarını,deli gibi hem de. Saçlarını kokladıkça ona duyduğum aşkı tekrar anımsadım. Her çekişte yüreğim daha da bir açılıyordu. Her çekişte geçmişte silinen bir anı tekrar canlanıyordu. Elimle çenesini tutup yüzüne kendime doğru çevirdim. Güzel gözleri kocaman ve ışıl ışıldı. Dudakları hafif gerilmişti. Uzun zaman sonra yüzünün her hattını görebiliyordum. Aramızdaki manevi birleşmeyi birkaç dakika sonra bedenen birleşme takip etti...
.
.
.
-...Peki emin misin? Yani bir mektuptan nasıl anladın katilin o olduğunu?
-Onu gidince göreceğiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Hikaye
Aktuelle LiteraturArdınızdaki geçmişi ne kadar gizleyebilirsiniz?... Geçmişin gölgesinden kaçarken geleceği için o geçmişin üzerine yürüyen bir insanın hikayesi...