Şehrin Işıkları Söndüğünde

58 5 0
                                    

...
-Ulan sen ne şerefsiz bir insansın!

Babam beni tutup sakinleştirmeye çalısıyor,ben ise ısrarla Naz ve Oğuz'un üzerine yürüyordum.
-Ya sen Naz! Ya sen nasıl yaptın bunu? O senin sevgilindi be! Planlayarak yaptınız bunu! Katil sizsiniz!

Babam kolumu tuttu:
-Oğlum dur,sakin ol!
-Ya baba bırak beni ya! Bunlar yaptı işte. Bunlar planladı. Bir hafta önceden abimin şirketle ilişiğini kesti. Sonra abim onları açığa çıkarmasın diye onu öldürdüler.

Babamdan kurtulup Oğuz'a doğru yürümeye devam ettim. Bir yumruk mesafesinde gözlerimi kapatım Oğuz'a doğru yumruğumu salladım. Oğuz yere kapaklandı. Naz da Oğuz'un önüne çöktü ve ağlamaya başladı. Tam 8 ay önce mutlulukla kurulan Kasoy'un bu koridorunda benim hayata isyanım başlıyordu ve bu adaletsiz duruma karşı mağlubiyeti kabul ediyordum. Oğuz kendine geldi. Ayağa kalkıp silkelendi
-Güvenlik! Nerede kaldı bu? Sizi şikayet edeceğim. Hepinizi şikayet edeceğim. Bu yumruğun hesabını sorduracağım.
Deli ediyordu beni Oğuz
-Lan nereye gidersen git. İt herif! Ulan sen yaptın bunu. Biliyorum sen yaptın.

Kasoy'un güvenlikleri geldi. Beni ve babamı yaka paça tuttular.
Babam ilk defa ağzını açmıştı
-Kimsiniz siz be. Oğlumun burası. Oğlum kurdu burayı. Beni kovamazsınız.

Güvenlik bizi sürüklerken Naz hepimiz yüreğini körükleyen cümleyi söylemişti:Burası artık size ait değil!

Babamla birlikte olaylardan önce aşağıya inen Gökhan abinin yanına gittik. Durumumuzu görünce şaşkına döndü. Babam hiçbir şey demeden arabaya bindi. Ona da anlam veremiyorum. Neden isyan etmezsin be adam!?

Yolda gözyaşlarını sildikten sonra babam bana döndü
-Bana bak Ahmet. Kasoy'da olanları sakın annene bahsetme. Tamam mı?
-Ama baba olanları görmüyor musun? Bu adamları öylec...
-Tamam mı dedim.
-...Tamam baba,tamam.

Ağaran güneşin turunculuğunda eve vardık. Annem patlayacak düzeyde gözleriyle kapıdan içeri giren bize bakıyordu. Gözleri küçük siyah noktalar hariç kıpkırmızıydı. Ayağa kalktı:
-Halletiniz mi Hasan.
-Hallettik Müjgan,hallettik.
-Açsanız bi şeyler hazırlayayım size.
-Yok ben aç değilim.
-Ahmet sen?
-Yok anne.

Odama geçtim. Abimin ranzasına baktım. Bugün ile birlikte tek başıma geçirdiğim 11.gece. Abim üniversiteyi Antalya'da okuduğundan hemen hemen her gece birlikte,aynı odada uyumuştuk. Ağlamak istemiyordum. Gerçekten bu hüzün dolu günlerin bi şekilde geçip bitmesini istiyordum. Ağlamaktan yorulursunuz derler ya. Işte ailem ve ben o hale geçmiştik.

Ertesi gün nasıl bi yorgunluksa artık uyandığımda saat 11 i buluyordu. Üstümdeki yorgunluk hala geçmemiş,gözlerimi açmakta zorlanıyor ve ayak tabanlarımdaki ağrıyı beynime kadar hissediyordum. Banyoya gittim. Gözlerim kan çanağı gibi olmuş. İşte bu gözler;ağlamanın,yorgunluğun,sinirin ve daha birçok insan psikolojisini çökertecek hislerin bileşimi ile bu hale gelmişti.

Telefonu elime aldım. Dolunay yine birden çok kez aramış. Artık geri aramam lazım kızı. Ona bi seyleri belli etmemem lazım. Böyle yaparak uzakta olan sevgilimi daha da şüphelendiriyordum.
-Alo.
-Dolunay'ım... nasılsın.
-İyi sen?
-Ben de iyiyim?
-Peki...
-Bi şey mi oldu?
-Bi şey mi oldu!? Onu sana sormak lazım Ahmet. Ne yapıyorsun sen günlerdir?
Nerelerdesin? Niye beni aramıyorsun.
-Sevgilim... dayım... hastaneye kaldırdık onu. Kalp krizi geçirdi.

İlk yalanımı söylemiştim Dolunay'a. O an kendimi bi yerlerden atmak istedim. Ama hayır. Bu başımıza gelenlerin zerresini öğrenmeyecekti. En azından bi süre boyunca.

-Yaa. Aşkım çok özür dilerim o zaman. Keşke söyleseydin.
-Gerek duymadım.
-İyi mi bari şuan dayın.
-İyi iyi dün gece geç saatte eve götürdük. Ondan senin telefonlara bakamadım.
-Anladım bi tanem. Sorun değil.

Eski HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin