....
-Bunlar olmaz mı?
Abimin bir yığın kağıdını Hülya ablanın önüne döktüm. O kadar çok kağıda bakmıştı ki başı dönüyordu artık.
-Bunlar olmaz Ahmet,hiçbiri işimize yarayan şeyler değil. Ne bir şirkete ait belge var ne bir şey.
-Off,yok işte. Dedim ya polis zamanında gelip evde ne var ne yoksa aldılar. Kasoy'a dair hiçbir şey yok evde.
Hülya abla birden duraksadı. Yüzüme heyecanla baktı.
-Neden hep Kasoy hakkında belge arıyoruz.
-Nasıl yani?
-Yanisi şu,abinin ölümünün tek nedeni Kasoy mu sence?
-Anlamıyorum abla.
-Ya bak bu bir cinayet Ahmet,suçlunun nereden çıkacağı belli değil. Misal Almanya'dayken birgün bir cinay...
-Abla ne olur boşver şu Almanya'yı. Kusura bakma ama konumuz cidden bu değil.Hülya abla suçlu suçlu yere baktı.
-Haklısın Ahmet,haklısın.Kağıtları tüm keşmekeşliğimle karıştırırken abim ve benim birlikte olduğumuz bir fotoğrafa denk geldim. Gözyaşlarımı uzun zamandır akmaması için tutmamıştım. Yine bitiverdi o lanet ağlama nöbeti. Hayır,ağlamayacaktım.
Hülya abla sıkıntıdan ve saatlerdir sabit oturmaktan olacak ayağa kalkıp odamı inceledi. Bembeyaz elleri raflarda gezinip her kitaba dokunuyordu. Belki de yıllardır o kitaplardan hiçbirinin kapağını açmamıştım. Ne acı,çoğu abimden bana kalan klasiklerdi. Ama o hatıraları açmak bile istemiyordum.
Ben dosyaları karıştırırken Hülya abla aralık kalan çekmeden gördüğü bir şeye gözü ilişti. Bir süre aralıktan baktıktan sonra çekmeceye eli gitti. Elini uzattı ve bir fotoğraf çıkardı. Bir süre fotoğrafa baktıktan sonra bana çevirdi bu fotoğrafı.
-Ahmet,bu genç kız kim?
O fotoğraftaki hayatımın en büyük kaybıydı. Tüm güzellikleri gidişiyle arkasından götüren kişinin,Dolunay'ın fotoğrafıydı...
.
.
.
Havanın nasıl kararıp zamanın nasıl geçtiğine anlam veremiyorum Dolunay'ın yanında. Daha 5 dakika önce buluşmuşuz gibi.Dolunay saatine endişeyle bakıp yağan yağmuru seyretti bir süre.
Güldüm
-Sanırım bugünlük de bu kadar yeter.Tebessüm etti
-İnşallah darılmıyorsundur Ahmet ama malum,Nihat birazdan Nazlı'yı eve getirecek.
-Yok canım ne darılması. Sadece... sadece seninleyken zaman o kadar çabuk geçiyor ki...Dolunay tebbessüm etti sadece.
Tam Dolunay kalkmaya hazırlanacakken Nihat denen aşağılık adam içeri girdi. Hızlıca bize doğru yürüdü.
Dolunay şok oldu. Bembeyaz yüzü daha da beyazladı,pembecik yanakları bile bembeyaz kesildi.
-Nihat,ne işin var senin burada.
Nihat geviş getirircesine.
-Hiiç,geçerken uğrayayım dedim.
-Nazlı nerede?
-Arabada,uyuyor.
-Tamam hadi gidelim. Ahmet bugün için teşekkü...
-Dur ya hemen nereye canım...Gözleri bana döndü. Ben de keskin bir şekilde gözbebeklerine bakıyordum. O an onu boğazlamak istedim.
-...Beni arkadaşla tanıştırmayacak mısın?Ellerini uzattı. Bana sinsi bir tebessümle bakıyordu.
Tutmadım o eli,tutamadım. Dolunay'ıma vuran o eli tutmak ne kelime,her eklemini kırmak istiyordum.
-İyi geceler Dolunay...
Arkamı dönüp seri adımlarla yürümeye başladım.
-Nereye öyle birader? Tavuk gibi ne kaçıyorsun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Hikaye
Fiksi UmumArdınızdaki geçmişi ne kadar gizleyebilirsiniz?... Geçmişin gölgesinden kaçarken geleceği için o geçmişin üzerine yürüyen bir insanın hikayesi...