Gün Batımı Kızıllığı

31 1 0
                                    

İşte geliyordu;ay ışığım,gözlerinde kaybolduğum kişi. Üzerinde bir bembeyaz bir gelinlik vardı. Tam da hayal ettiğim gibi sade ve şık bir gelinlik...

Beni göremeyeceği kadar uzaktaydım Bahar ise onun dibinde yalandan gülüp alkışlıyordu. Bir an yukarı kata bana doğru bakıp beni kontrol etti. Sessiz sessiz gözyaşları dökerek sadece Dolunay'ımın yüzünü görmeyi bekliyordum. Tam pistin ortasına geldiler. Nihat olacak o pislik duvağı kaldırdı. Dolunay'ımın yüzü göründü.

Hiçbir şey hissedemiyordum. Boşluğun ortasındaydım adeta. Yaşadığım veya yaşattığım onlarca acıdan farklı bir durumdu bu. Kalbim ağrıyordu hem de fiziki olarak bu acıyı hissetmekteydim.

Dolunay'ım saçlarını uzatmış ve kızıla boyatmıştı. Gözlerinin güzelliğinde hala büyülendiğimi hissettim. Kocaman gözleri ve incecik kaşlarıyla yine beni o gençlik günlerime götürdü.

Yaşadığım derin ve tarifsiz üzüntü ikisi dans etmeye başlayınca arttı. Sanki bir simülasyon da birisi benim hayalimi canlandırıyormuş gibiydi ancak gerçekle baş başaydım. Olduğum yere oturdum ve cebimden çıkardığım sigarayı yaktım. Artık son gelmişti. Her şey bitmişti diye düşündüm.

-Beyefendi.

Arkamı döndüğümde düğün salonu çalışanı olduğu belli olan birisi bana bakıyordu.

-Burada sigara içemezsiniz.

Ayağa kalkıp son kez Dolunay'a baktım. Artık kaderde midir şans mıdır bilinmez o da o sırada yukarı bana doğru baktı. Sanırım beni görmüştü. Onda astigmat vardı beni tanıdı mı bilmiyorum ama bakışlarında bir değişim sezmiştim. Sigaramı aşağı doğru fırlatıp düğün salonumu terk ettim.
.
.
.
-Efendim Allah'ın emri peygamberin de kavliyle kızınız Elgün'ü oğlumuz Ahmet'e istiyoruz.

Annem babamın yapmasını hayal ettiği bu konuşmayı kendi yapmaktaydı. Ben de heyecandan ve içimde yaşadığım derin üzüntüden bulunduğum ortamın ciddiyetini kavrayamamaktaydım.

Elgün'ün babası önce bana baktı sonra da Elgün'e döndü.
-Kızım sen ne dersin?

Elgün'ün gözleri parladı. Siyah ve dalgalı saçları ışıldıyordu. İncecik yüzü mahcup bir surat ifadesi aldı:
-Sen nasıl uygun görürsen baba.

Elgün'ün babası ellerini birbirine kavuşturup anneme baktı:
-Sonuçta ikisi de belli bir yaşa gelmiş çocuklar. Mürüvvet vakitleri geldi de geçiyor bile. E hayırlısı olsun bakalım. Bahar kızım getir bakalım şu yüzükleri.

Artık o dönülmez viraja giriyordum. Hayatımı sadece kendimi değil Elgün'ü de düşünerek ilerletecektim.

Elgün'ün babası eline makası aldı:
-Haydi hayırlı olsun. İnşallah bir ömür çok güzel bir hayat yaşarsınız.

Ve kurdela kesilmiş. Kalbimden büyük bir  parça kopmuş ve tüm benliğimi kaybetmiştim. İnsan bedeni manevi acılara neden fiziksel tepkiler vermekteydi? Bunca yorgunluk,kırgınlık sonunda istemediğim bir insanın masum hayallerinin başrol oyuncusu olacaktım. Ama oyuncu olarak kalacaktım bu tiyatroda. İsmim benim ismim olmayacak ve söylediğim tümceler duygularımın süzgecinden geçmeyecek şekilde dilimden dökülecekti. O bana bakıp gülüyordu. Ben ise bulunduğum yerin ciddiyetinden bir hayli uzak düşüncelerle sahte maskemi takmış hafif bir tebessümle mutluluğuna ortak olmuş gibi yapıyordum. Ama artık bazı şeyleri unutmam lazımdı. Dolunay'ı unutmalıydım. Artık hayatımda Elgün gerçeği vardı. Unutmalıydım...Unutmalıydım...
.
.
.
-Ahmet!

Antalya'nın güneşli bir gününde öğle vakti yürürken arkamdan gelen bu yabancı sese doğru baktım. Beni çağıran bu uzun boylu delikanlıyı tanıyordum. Bu liseden arkadaşım Murat idi:
-Aaa Murat,nasılsın?
-İyilik valla sen nasılsın?
-İyiyim ben de.
-Eee ne işle meşgulsün?
-Kendime ait bir lokantam var,sen?
-Ben polis oldum.
-Hayırlı olsun.
-Sağ ol. Emniyette arşivdeyim şu an.

Eski HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin