Gün Gelir Olmazlar Olur

453 22 2
                                    

ŞİFA'DAN

Hayal ne demekti? Peki ya hayal kırıklığı? Terimsel tanımlarını yaparken zorlanacağım bu kelimeleri, yaşarken iliklerime kadar hissetmemin mantıksal bir açıklaması var mıydı? Hayır, yoktu. Her insan gibi hayaller kurdum. Kendime olmayacaklardan bir ülke yarattım ilk önce. Sonra içine gelmeyecekler gezegeninden insanlar koydum. Ve ardından yaşanmayacakları ekledim. Ben olmayacaklarla sadece kendime ait, kimseye zararı olmayan bir yer yaptım ama buda insanlara battı. Geldiler bütün olurlarla, gerçeklerle dağıttılar, viran ettiler ve gittiler. Geriye ben ve yüz parçaya bölünmüş kalbim kaldık. İşte tam olarak Meltem'in sözleri bende bu hisleri, bu düşünceleri uyandırdı. Gerçekler gelip mutlu olamaya hakkın yok diyerek tüm gücüyle yüzüme şamarı indirmişti işte. Küçükken Meltem'le verdiğimiz bir söz vardı. Sonucu ne olursa olsun asla birbirimizden bir şey saklamayacaktık. Meltem, yıllar önce verdiği sözü yerine getirmek için şimdi tamda burada bana şahit olduklarını anlatmıştı. Beni aşağıda yakalayıp pişkin pişkin davranan Ufuk'un neden burada olduğunu merak etmiştim ve çok geçmeden cevabımı almıştım. Haftalar öncesinde evlenen Ufuk çocuk sahibi olmak konusunda aceleci davranmış ve hemen çocuk sahibi olmaya karar vermiş olacaktı ki, sorunlu bir hamilelik başlangıcında olan karısını bu hastaneye kontrole getirmişti. Evet, Ufuk'la ilgili her şey bitmişti. Ona karşı içimde nefret bile kalmamış; bir insanın başına gelebilecek en kötü şey gelmiş hissizleşmiştim. Ama bu beni teselli etmiyordu. Asıl olan, ona karşı olan tavrım, hislerim değildi. Mesele tamamen ben ve bebeğimdi mesele bebeğimin kendisinden bihaber olan babasının, kardeşinin ilk günden beri yanında olmasıydı. Dakikalardır, dışarda hiçbir şey yapmadan duruyorduk. Olanları sindirdiğime emin olduktan ve kendime çekidüzen verdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi Burç'un odasına girmek için kullandığımız kapının koluna yöneldim ve çok güç kullanmak zorunda kalmayarak kolu aşağı çektim. İçeriye,zorla yüzüme yerleştirdiğim tebessümle girince meraktan fal taşı gibi açılmış gözlerini, gözlerime dikmiş bir Burç ile karşılaştım. Bakışlarında anlatmamı dikte eden bir şey vardı ve ben kendimi zor tutuyordum. "Mühim bir şey değilmiş. Evle alakalı küçük bir ayrıntıyı konuşmak içinmiş o telaş." diyerek meseleyi büyütmeden, farklı yalanlara bulaşmak zorunda kalmadan kapatmaya çalıştım. Pek tatmin olmayan Burç, sıkıldığımı farkettiği için daha fazla üstelemeyerek konuyu değişti.

BURÇ'TAN

Meltem'in, Şifa ile özel konuşacağı hatta konuştuğu mevzunun Başak ile ilgili olduğuna kendimi inandırmış ve duydukları karşısında hızla odama girip hesap sormasını beklediğim Şifa'ya suçsuz olduğumu ispatlayacak bir kaç cümle hazırlamıştım bile. Fakat işler beklediğim gibi gitmedi ve Şifa odaya sakince girip dudaklarına kondurduğu hafif bir tebessümle,konuşmalarının kapalı özetini bir iki cümle ile yapmıştı. Beynimi çok doyurmasada anlattıkları, konunun benimle ilgili olmadığını üstü kapalı bir şekilde belirtmişti. Sınırlı da olsa rahat bir nefes almıştım şimdilik. Zira bu meseleyi daha fazla gizleyemezdim. Gizlesem bile bunu aleyhime çevirecek biri vardı. Ve yerini bulduğum gibi, olan biteni Şifa'ya anlatmalıydım. Başak'tan sonra ilk defa birini sevmiştim. Yaşadığım kötü olaylardan, kötü insanlardan sonra ilk defa biri karşıma çıkmış, dünyada iyi insanların hala olduğuna beni inandırmıştı derken zaman geçti. Tam olarak iyileşip işimin başına dönmüş, hayatıma kaldığım yerden devam etmeye başlamıştım. Aniden aklıma düşen Şifa'nın, sesini duymak İçin aradığımda üçüncü çalışında açtı telefonu. "Nasılsın?" diye klasik bir şekilde başlayan konuşmamız kapımın çalınmasıyla bölündü." Hayatım, bir dakika bekler misin?" Şifa: "Bekliyorum.". "Gir!" Açılan kapının ardından, giydiği yüksek topukların çıkardığı sese kulak asmadan yürüyen Başak gayet rahat, umursamaz bir şekilde içeri girdi ve masamın hemen önünde duran koltuklardan birine oturdu Başak. Ağzını açıp konuşmaya başlamadan "Canım, hastam geldi kusura bakma. Ben seni daha sonra ararım" diyip Şifa'nın ne diyeceğini beklemeden yüzüne kapattım telaşla. Başak: " Bu kadar telaş yaptığına bakılırsa hala anlatmamışsın." Diyip itici bir şekilde güldü. "İnsan sevince, aşık olunca telaş yapıyor üzülmesin ." Diye cevap verince zaten dik olan gövdesini tam doğrultup, zehir gibi sözlerini söylemek için ağzını açtı. "Sende haklısın. Böylesi büyük ve tutkulu bir aşkı anlatamazsın herhalde." dedi söylediklerimin bir kısmını yok sayarak. "Bahsettiğin şeyler mazide kaldı. Anlayacağın üzerinden baya bir zaman geçti. Ve birçok şey değişti." Başak: "Geçmiş, geçmişte kalsaydı eğer şu an ikimizde burda olmazdık değil mi? Bana karşı duygularının hala olduğunu biliyorum. Ayrıca değişen hiçbir şey yok. Geçen zaman sinirini bile törpülememiş ki şu an onun arkasına sığınarak bana karşı olan duygularına gem vuruyorsun." diyerek anlamamakta ısrar etti. "Yanılıyorsun Başak. Sana karşı olan hislerim acıma ve merak duygusundan öte şeyler değil emin ol. Bir kadının nasıl bu kadar kendini küçük düşürüp, gerçeklerle yüzleşmekten böylesine kaçtığını merak ediyor ve bu kadar hastalıklı bir ruha sahip olduğun için sana acıyorum." Duydukları karşısında sakinliğini artık muhafaza edemeyen Başak öfkeden kıpkırmızı olan suratıyla ayağa kalktı. İki elini masaya vurup, üzerinden sarkarak bana doğru yüzünü yaklaştırdı. Nefesini artık yüzümde hissedebilecek kadar yakınıma geldiğinde "Eskiden olduğun gibi benim olacaksın yine. Biliyorsun istediğimi almak konusunda üstüme yoktur" diyerek hafifçe dudaklarımı öptü ve arkasına bakmadan çıkıp gitti. Spontane gelişen olaylar silsilesinde hayrete düşmüş put gibi olmuştum. Çok sonra kendimi toparlayıp Başak'ın gerçekten iyi olmadığını düşündüm. Kurduğu onca saçma cümlenin içinde tek doğru bir cümlesi vardı. Oda istediği şeyi almak konusunda olan cümlesiydi. Başak gerçekten istediği şeyi alan, tuttuğunu koparan ve bunun için doğru yanlış demeyip hepsini deneyen biriydi. Bunun İçin daha temkinli ve daha hızlı olmalıydım. Hemen Şifa'yı aradım. "Akşam yemeğe çıkalım mı? "Olur." "O zaman 7 gibi seni kapıdan alırım. Aradığımda aşağı inersin. " "İnerim canım. Tamam." "Akşam görüşürüz o halde aşkım. Kendine iyi bak." "Görüşürüz Burç. Sende öyle canım." Tam telefonu kapatırken Şifa diye son bir serzenişte bulundum ama çok geçti. Çoktan kapatmıştı telefonu. Telefona baktım seni seviyorum. Dedim ve işime döndüm. Bir kaç boş evrak düzenleyip, masamı topladım. Yapacak bir iş kalmadığına kanaat getirince akşama hazırlanmak İçin yola çıktım. Kırmızı ışıkta dururken aklıma Başak'ın yaptığı şey geldi. Derinden içimi sızlatmaya başlatan vicdan azabına bir süre sonra Şifa'ya ihanet etmişim hissi eşlik etmeye başladı. Ben bunlarla cebelleşirlen gelen korna sesleriyle birlikte trafik ışığına bakıp yeşilin yandığını gördüm. Hemen gaza basıp yola devam ettim. Eve yoğun bir trafik sonrasında varabilmiştim. İlk işim dolabı açıp akşam giyeceğim şeyleri ayarlamak, ayırmak oldu. Ne giyeceğime karar vermenin huzuruyla kendimi sıcak duşun altına attım. Düşüncelerim, hislerim yine buradaydı. Bir an olsun yakamdan düşmemek konusunda oldukça ısrarlı davranıyorlardı. Artık bu akşam her şeyi Şifa'ya anlatıp karın ağrılarımdan, vicdan azabımdan kurtulacaktım. Bir nebze olsun akşamı hayal ederek gevşeyen vücudumu sıcak suyun verdiği rahatlığa teslim ettim ve suyun altında kaldım bir süre. Sonra çıkıp hazırlanmaya başladım. Bitince saatime baktım ve trafiğide işim içine katarak 1 saat erkenden çıkıp yola koyuldum. Saat tam tamına yediye on vardı ki Şifaların kapısının önündeydim. Telefonu elime aldığım gibi sabırsızlıkla arayıp geldiğimi söylediğimde hazır olduğunu ve hemen ineceğini söyledi Şifa. Direksiyona kafamı koymuş cama bakarak bir kaç saat sonra yapacağım konuşmanın son provalarını aklımdan yapıyor cümlelerimi toparlıyordum ki her şeyi bir anda unuttum. Camdan bakınca gördüğüm Şifa'nın güzelliği karşısında aklımda hiçbir şey kalmamıştı. Ani bir refleksle arabadan inip ona doğru yürüdüm. "Güzelliğinizi tarif etmede kelimelerim takatsiz kalacağı İçin ağzımı açmıyorum bakışlarım her şeyi anlatır." Diyerek elini nazikçe tuttum. İltifatımı duyan Şifa'nın utancından yanakları kızardı. Farkettiğimi farketmeden "Teşekkür ederim bayım. Aynı şekilde bende." Dedi. Kapıyı açıp, koltuğa oturmasına yardım ettim. Son olarak emniyet kemerini de kendi elimle bağladığıma emin olarak alnını öptüm ve yerime geçtim. Yol boyunca çok fazla konuşmadık. Yıllardır sürekli geldiğim balık restaurantına girince arabayı valeye verdim. Mekana girince beni tanıyan garson önceden rezerv ettiğim masaya kadar bize eşlik etti. Yerimize yerleştik. Daha sonra yemek siparişlerimizi verip, yemeklerimizi yedik. Tam tatlı faslına geçmişken ben birazdan yapacağım konuşmanın ön hazırlığını yapacak cümlelerimi kurmaya başladım ki içeriye Başak girdi. Şifa o tarafa sırtı dönük oturduğu için görmemişti ve işkillenmemişti henüz. Fakat bu bir şeyi değiştirmiyordu çünkü o bütün hızı ve ortalığı karıştırmaya gelen emin tavrı ile masamıza doğru geliyordu.

Mavinin En Gece Tonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin