Görüşeceğimizi söyleyen Chaya'nın benimle nasıl görüşeceğini merak ediyordum. Telefon numaram bile onda yoktu. Onun telefon numarasını elbetteki biliyordum, onun hiç bir detayından öyle üstün körü atlayamıyordum zaten. Zira bunu yapmak bı hayli zor olurdu.
Onun sesine ihtiyacım olduğu her an -ki bu günün yarısından fazlasını kapsıyor-nefes almakta güçlük çeker, onu aramaya yeltenirdim. Elim gitmezdi bazen aramaya fakat ara sıra onu aradığımda,nefes alış verişiyle soluklanır, sesiyle gökyüzünü turlardım. Bana iyi gelen tek şey her defasında o oluyordu. Engelleyemiyordum.
Zira engellemek işime gelmiyordu.
Yatakta doğruldum,
07:01
Gelmesine daha vardı. Yataktan kalkıp lavobaya gittim. Dolaptan lacivert tişört ve kot ceket alıp üstüme geçirdim.
Onun geleceği saati kovalamam,bi çocuğun okula başlayacağı ilk gün erkenden kalkmış olması ve her ne kadar korkuyor olsada o okula geç kalmak istememesi gibiydi. Yanlız bi fark vardı, benim içimdeki çocuk her gün ilk okul gününü yaşıyordu.
Evden çıkıp kitledim. Üç katı seri bi şekilde indiğimde bir evin kapısı açıldı.
Hatice teyzeydi.
"Lütfü!" Yüzünde beni görmesiyle oluştuğunu düşündüğüm gülümsemesiyle beni yanına el hareketleriyle çağırdı.
Yanına doğru ilerledim. Gülümseyerek havada olan iki elini yavaşça indirdim.
"Tekrar söylüyorum Hatice teyze." Elini öpüp alnıma götürdüm. " Sadece Lis demen yeterli."
Güldü.
"Ne fark eder be yavrum." Omuzlarını silkti. "Aklıma gelmiyor." Güldüm. Başımı iki yana salladım. " Günaydın, ama şimdi gitmem gerekiyor." İmali şekilde gözlüğünün üstünden baktı.
"Seni bulmuş." Dedi. Nereden gördüğünü sormama gerek bile yoktu, penceresinden ben gidene kadar her gün bakardı. "Umarım, bulmuştur."
"Unutma, Lütfü. Kalpler çok önceden birbirine bağlanmıştır. Zira senin dokunmana bile gerek yoktur." Eliyle omzumu sıvazladı, "Tanrı tevafukları sever."
Tanrı tevafukları sever.
Başımı salladım, söylediği cümleyi düşünüyor bı şekilde gülümsedim. Apartmanın kapısını açtım.
"Chaya?"
Elindeki mavi sepetle sanki apartmanın kapısının açılmasını bekliyormuş gibi duruyordu. Siyah kot pantolonu, bir omzunu açıkta bırakan sarı bir tişörtü vardı üstünde.
"Yanlış bi zaman mı?" Şaşkınlığımın üzerine sorduğu soruya başımı iki yana salladım. " Hayır." Kafamı kaşıdım, apartmanın kapısını kapattım ve ona döndüm.
" O halde yanlış yer." Yüz ifadesi onu gördüğümden farklıydı şimdi, gülen gözleri düşmüş dudakları ifadesizce duruyordu. Sağa doğru gitmek için adım attığında kolundan tuttum onu.
"Hayır, hayır." Elimi kolundan çektim, durmuştu." Ben sadece şaşırdım, Chaya."
Beni bekliyor olmana mesela.
"Haklısın." Dedi. "Ben sadece borcumu ödemek istedim." Omuz silkti." Ya da arkadaşlık görevimi yapmak istedim de diyebiliriz."
Sözlerinin üzerine dudaklarım kıvrıldı. Ellerimi göğsümde birleştirdim.
"Güzel fikir." Dediğimde gözleriyle mavi sepeti işaret etti.
"O zaman kahvaltıya gidiyoruz."