Karanlık bir odaya geçelim, yukarıdaki müziği açalım :') İyi okumalar!
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın^^
Şövalye günlerden bir gün ağacın tepesindeki olgunlaşmış kayısılarını toplarken aşık olduğu güneş aydınlatıp dururmuş onu. Bilirmiş ki bu meyveleri büyüten, ona veren de güneşmiş. Başını kaldırmış, yüzünü güneşe çevirmiş, güneşe baktığı sırada birden dengesini kaybetmiş ağaçtan kayan ayağıyla birlikte kendini yerde buluvermiş. Acı içinde bağırırken komşuları yetişmiş, şövalye acıdan ölüyormuş. Hemen bir şifacı çağırılmış, şövalye eve taşınmış. Yatağında yatan şövalyenin başına gelen şifacı iyice incelemiş, ayağı kırılmış zavallı şövalyenin. Üç ay evden çıkamazsın demiş şifacı, o an şövalye bacağının acısından değil güneşi göremeyeceği için acı içinde ağlamaya başlamış. "Hemen tedavi et beni," demiş şifacıya, "Güneşi görmeden yaşayamam." Kalkmış, perdeyi açmış şifacı. "Buradan görüverirsin paşam," demiş, "Ayağa kalkman yasak." Günlerce ağlanmış şövalye, kendini yerlere atmış. Sürüklene sürüklene gitmeye çalışmış. Ama olmuyormuş, günler sonra anlamış, aylarca bu yatağa bu eve mahkummuş. Artık sevdiğini bir pencereden görebilecekmiş. Dünyanın en acı şeyi buymuş...
22.Bölüm : Sana Aşığım.
*Şaka şaka...*Ne kadar kötü günler geçirdin, unuttun mu? Ne kadar çok ağladın, hatırlamıyor musun? Ne kadar üzüldü kalbin, ne kadar titredi ellerin, ne kadar çok gözyaşı tükettin, anımsamıyor musun? Sen ki o küçücük bedeninde dünyalar kadar büyük savaşlar verdin. Bazen yorganının altında kimse seni duymasın diye sessizce ağladın, ama bazen de zaten seni ağlarken duyacak kimsen bile yoktu. Sen buna rağmen yine de sessizce ağladın, uzaktan bir yerden geçen olur da bir ihtimal seni duyar diye. Sen hep sessizce ağladın, sessizce bağırdın, sessizce yakındın. Çünkü verdiğin tüm o savaşlara rağmen o kadar güzel bir kalbin var ki seni ağlarken kimse duymasın istedin... Ama emin ol, ne kadar sessizce ağlarsan ağla bir gün biri senin sesini duyacak. Gözyaşlarını silmek için kendini hapsettiğin karanlığa elini uzatacak, o el senin yüzünü bulacak, gözyaşlarını silecek. Çünkü senin öyle güzel bir ruhun var ki şunu unutma, güzel ruhlar asla yalnız kalmaz... Güzel ruhlar her daim birbirini bulur.
"Dur!" dedim Ege'ye tam kapıdan çıkarken, kaşlarını çatarak baktı bana. Tam kapıyı kapatırken elini tuttum, kapıyı yavaşça geri doğru ittim. Evin içine geri girdiğimde öylece bana bakakaldı,
"Burada kalmaya mı karar verdin?" Peşimden gelirken gülerek odasına girdim.
"Aynen! Sana kaçıyorum Ege, acilen nikah kıymamız lazım." Güldüğünü duyduğum sırada kıyafet dolabının kapağını açtım. Kıyafetlerine bakarken Ege odasının kapısına yaslandı. Ne yapacağımı anlamış gibi konuşmaya başladı,
"Yeşil sana çok yakışır, askılıkta üçüncü sıradaki yeşil tshirtümü al." Gülerek ona döndüm, evet, dolabından kendime saklamak için bir tshirt alacaktım. Ve bunu anlamıştı. O etkileyici yüzüne güldükten sonra dolaptan yeşil tshirtü aldım, burnuma götürdüm. Ama tshirt yeni yıkanmıştı ve güzel bir deterjan kokusuyla kaplıydı. Oysa ben Ege'nin kokusunu güzel bir deterjan kokusuna da dünyanın en güzel parfüm kokusuna da tercih ederdim. Elimde yeşil tshirtle Ege'ye doğru döndüm. Ona doğru iki adım attım. Ve o an Ege'nin beklemediği bir şey yaptım. Yeşil tshirtü omzuma attım, ve birden ellerimle Ege'nin üzerindeki mavi tshirtü alttan tuttum. Ege çatılı kaşlarla ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bakarken tshirtünü yukarı doğru kaldırdım, evet, tshirtünü üzerinden çıkarıyordum. Hiçbir şey sormadan, ama aynı zamanda hiçbir şey anlamadan bana teslim olmuş gibi kollarını kaldırdı Ege. Tshirtünü yavaş yavaş yukarı kaldırdım ve bedenini çıplak bırakırken tshirtünü üstünden çıkarıp aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
3391 Kilometre
Teen Fiction''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana imkansız olduğunu bile bile 'Sinemaya gidelim mi?' dedi...'' Aylarca sesini duymadığınız, yüzünü...