29 - paul

507 43 5
                                    

Göz kapaklarım, kirpiklerime tonlarca şey asılıymış gibi ağırdı ve onları açma isteğime direniyorlardı. Boğazımın ve dudaklarımın kuruduğunu hissedebiliyordum. Biraz olsun kıpırdamaya çalışırken, dilimle dudaklarımı ıslatmayı denedim.

"Abla, abla iyi misin?"

Bir şeyler söylemeye yeltensem de, henüz gözlerimi bile açmayı başaramamıştım. Sakince kafamı sallayıp, elimi sıkı sıkıya tutan elden kurtuldum. Yavaşça boynumu ovuşturduğumda, gözlerim biraz olsun aralandı.

"Daha iyi misin?"

Gözlerimi daha çok aralayacak gücü bulmak için sımsıkı yumup kafamı salladım.

"Su." diyebildim kupkuru boğazımdan çıkarmaya çalıştığım son sesle. Başım çatlıyordu ve her yerim ağrıyordu. En son böyle hissettiğimde beş yaşımda falandım ve o zamanlar sadece küçük olduğum için bu fiziksel acıyı kaldıramadığımı düşünmüştüm. Gözümü açtığımda, yine bir hastane odasında olduğumu fark etmemle, kendimi bıkkın bir şekilde yatağa geri bırakışım bir oldu.

"İç bakalım."

Candy'nin dudaklarıma götürdüğü bardaktaki suyu yudumlarken, kısaca odayı süzdüm. Annem yoktu. Aklıma ilk gelen Eliza oldu.

"Eliza?"

"Peter aldı."

Tekrardan kafamı sallarken, adını duymamla beraber tekrar bütün vücudum kasıldı ve midem büzüştü.

"Neler oldu?"

Hikayenin bu kısmıyla çok da ilgilenmek istemesem de Candy'nin ışıl ışıl parlayan gözlerinde bir şeyler söylemek isteyen bir hal vardı.

"Kafanı vurdun. Vurmuşsun. Neyse, boş ver onu. Paul burada."

Sızım sızım sızlanıp dönmeye çalıştığım yatakta bir an öylece durdum. Paul mü buradaydı?

"Ne?"

"Tamam, şöyle oldu. Annem seni tuttuğunu sanıyorken sen bir nöbet daha geçirdin ve düşerken kafanı vurdun. Bu sırada ben ve Eliza uyanmıştık. Peter'la seni hastaneye getirdik ve onlar gittiler. Sabah da nereden çıktığını anlamadığımız bir şekilde Paul geldi ve şu an annemle beraber dışarıdalar. Bitirdim."

Duyduklarımın çokluğuyla başım bir kez daha sızlarken, tam olarak vurduğum noktayı tespit etmek zor olmamıştı. Muhtemelen sol kaşımın hemen üzerini bir sehpaya ya da ahşap zemine geçirmiş olmalıydım. Paul'ün nereden geldiğini ya da beni nereden bulduğunu sorgulayacak daha çok vaktim olsun isterdim ama buna halim varmış gibi hissetmiyordum.

"Başım çatlıyor." dedim elimi alnıma götürüp. Bu da, vurduğum noktanın tespiti konusunda yanılmadığımı gösterdi. Parmak uçlarıma değen yumuşaklığı hissedip, elimi kafamdan çektim.

"Mollie, neler olduğunu anlatacak mısın?"

Bir süre daha boşluğa bakmayı sürdürdüm. Neler olduğunu nasıl anlatabilirdim ki? Olanları idrak etmek için hiç zamanım bile olmamıştı. Gerçekten neler olmuştu ki? Koskoca bir boşluğun içinde yaşadığımı fark ettikten sonra bunun farkındalığıyla kaç dakika ayık kalmıştım? Kelimenin tam anlamıyla bozuk para gibi harcanmış yıllarımı düşünmek için ne kadar vaktim olmuştu ki?

"Paul'e gelmesini söyleyeceğim. Bu gece de buradasın ve yanında kalmak istedi. Annemle ben eve döneceğiz."

Candy, cevapsız kalıp yerinden kalktığında, hala söyleyecek hiçbir şeyim yoktu. Başımdan geçen her şeyi anlatmak için geri kalan bütün zamanlarımı feda edebilirdim ama başımdan geçenleri ben bile kestiremiyordum.

normal 21 // hs.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin