40 - sebepler

421 41 12
                                    

*beklediğimden daha çok yorum gelirse bu gece ikinci bölümü de yayınlayabilirim :p vize dönemimden önce biraz moral yorumu atmak istemez misiniz DOKUZ tane ders alıyorum da biraz.

Harry

Hayattan büyük beklentileri olan biri değildim. Dahası, son zamanlarda, hayattan beklentisi olan biri bile değildim. Hayattan tek istediğim, elimde olanları götürmemesiydi. Şu an için sahip olduğumun bir tık ötesinde bir duygu istemiyordum, bundan emindim. Kendim olabilmenin heyecanını, sevmeyi istediğim kadın da beni severken tadıyordum. Kendim olabilmek upuzun bir yolculuk olacaktı. Minimum ödün verdiğim, aklımdan ve uğruna bir şeyleri göze aldığım en küçük hevesimden bile vazgeçmemekti. Sadece kendi müziğimi yapmak, başarılı bir yönetmenle çalışma fırsatı ya da bireysellikten çok daha fazlası vardı. 

Yaşamaya hevesliydim. Yarın bir zorunluluk olmaktan çıkmıştı, yarını merak ediyordum. Yarını merak etmemin bir anlam ifade etmediği günler geride kalmış sayılırdı. Yarının getireceği güzel şeyleri hayatımda tutabilirdim. Yarından vazgeçmek zorunda değildim. Yine de, eğer bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalırsam, bunun Morgana olmayacağını çok iyi biliyordum.

Kucağıma yasladığı kafasından bacaklarıma dağılmış saçlarına baktım. Telleri toplulukla ayrılmıştı, kafası minik bir ahtapotu andırıyordu ve kuru dudakları biraz daha oksijen ihtiyacıyla aralanmıştı. Kıvrımları kalbime ok gibi saplanan kirpiklerinin titrediğini gördüğümde, kıpırdandım.

"Bay Styles, kendine geliyor."

Kabin görevlisinin avucundaki parmakları kıpırdarken, benim elimi tutan avucunu sıkıca yumdu. Dudaklarını birbirine bastırıp yutkunduğunda, kafasını kaldırması için boynunun altından biraz destek sağladım.

"Harry."

Kuru boğazından çıkan ilk sesin benim adıma dönüştüğünü duyduğumda, elini daha sıkı tutup, saçlarını öptüm.

"Buradayım."

Gözleri artık tamamen aralandığında, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Etrafı hızlıca süzdükten sonra ilk yaptığı şey, kabin görevlisinin avucundan elini çekip, benim avucumdan destek alarak doğruldu.

"Ben..."

"Az önce bayıldın."

Ne dediğimi duyar duymaz, panikle aldığı "Hih." nefesini duyabildim.

"Herhangi bir nöbet değildi, zaten üç dakikadan fazla süredir baygın değilsin."

Biraz daha kendine gelip, dik oturur pozisyona geldiğinde, uçakta olduğumuzu fark etmişti. Sakince bacaklarını yataktan sarkıttığında, artık yanımda oturuyordu. Onu dizlerime yatırdığım yerden kalkıp, topuklarımın üzerine çökerek yere oturdum. 

"Bize biraz izin verir misiniz?"

Odadaki görevli çıkıp gittiğinde, ikimiz de yaşadığımız minik kazanın şokuyla birbirimize öylece bakıyorduk. Gözlerinden bir şeyler okumayı çok seviyordum ama bir korku duygusunu bu kadar net hiçbir insanın yüzünde görmemiştim. Daha önce korkmadığından değildi, biliyordum. Ne kadar cesur olursa olsun yüreğinde herkes kadar korku taşıyordu. İşin kötüsü, ondan daha çok korkmuştum. 

Kollarıma yığıldığı sadece birkaç dakika öncesi, yavaş çekimde gözümün önünden geçti. Onu refleks olarak yakalayışımın ardından, görevlilerin koşuşu, saniyeler içinde buraya gelişimiz ve yaşadığım tüm o kendini kaybetmişlik...

"Hastaneye gidiyoruz."

"Hayır, Harry gerek yok."

"Gerek olup olmadığını sormadım. Bir çok sebebi olabilir. Kabin görevlisi söyledi, tansiyon olabilir, susuzluk veya uykusuzluk olabilir, gebelik olabilir, hiçbir şe-"

"Ne olabilir?"

Söylediklerimi gözden geçirirken, suratındaki şok ifadesine bakışlarımla eşlik ettim. Mümkün müydü? Değildi. Değildi, değil mi?

"Hastaneye gidiyoruz, Harry."

normal 21 // hs.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin