24

366 29 1
                                    

Kyungsoo uyuyamayacak kadar yorgundu ve sırtı da çok ağrıyordu.
Başlamak için bir gece daha bekleme düşüncesine bile dayanamıyordu.
Sehun intikam almak için bekleyecek birine benzemiyordu.Kai'de anlaşmadaki payından 
vazgeçecek biri değildi.

Isırılmak isteyecek kadar aptalsa kendi bilir, ama beni bahane olarak kullanmasın.

Kai bütün gece odasından çıkmamıştı.Kyungsoo dikkatlice odasını dinlediğinde bile 
bir şey duymadı.Baekhyun ona laptopunu ödünç verdi. -üzerinde tehlike sembolü olan, 
kocaman, hantal bir şeydi. Kyungsoo bilgisayarı fişe takınca, masaüstü grafiğinin bir
Azrail olduğunu gördü.Azrailin elinde orak yerine üzerinde MORGANVILLE yazan 
bir yol tabelası vardı.
Kyungsoo birkaç klasörü açtı, kendini suçlu hissetse de merakına engel olamamıştı.
Klasörlerin içinde şiirler vardı.Baekhyun ölümü seviyordu -en azından onunla ilgili bir 
şeyler yazmayı. Hepsi öfke, kan, ayışığındaki mermerlerle dolu gösterişli romantik şeylerdi.
Kyungsoo tarihleri fark etti. Son şiir üç yıl önce yazılmıştı. Baekhyun o zaman on beş 
yaşındaydı. O zamanlar vampirler konusunda gözü dönmüştü ama bir şey değişmişti. 
Son üç yılda hiç şiir yoktu.
Baekhyun açık kapıdan içeri girip, ''Çalışma nasıl gidiyor?'' diye sordu. Kyungsoo suçlulukla
irkildi ve yolunda anlamında baş parmağını kaldırarak internet bağlantısını açtı.
''Koredeki kuzenimi aradım. Paypal *PayPal, internet üzerinden çalışan online bir ödeme 
sistemidir. Kredi kartı kullanarak veya kullanmayarak, internet üzerinden güvenli alışveriş 
yapılmasını ya da istenilen kişiye sadece bir e-posta adresi aracılığıyla para yollanmasını sağlar.*
hesabını kullanmamıza izin verecek, ama nakit parayı ona yarın göndermem lazım.
Hesap şurada.'' Ona bir kağıt uzattı. ''Bizim yüzümüzden ölmeyecek değil mi?''
''Hayır.Her şeyi tek bir yerden almayacağım.Bir sürü insan deri gibi malzemeler alır.
Kağıda gelince de... bu kitabın ne kadar eski olması gerekiyor?''
''Bayağı eski.''
''Parşömen üzerine miydi?''
''O ne? Kağıt mı?''
''Perşömen, kitapta kullandıkları en eski kağıt türü,'' dedi Kyungsoo. ''Koyun derisinden.''
''Ha, anladım.Bayağı eski.''
Perşömen zor olacaktı.Bulabilirdiniz ama peşine düşmesi kolaydı.Ama etrafta böyle şeyler
bulamıyorsan o kadar aşırı dikkatli davranmak da bir işe yaramazdı.Bu araştırmayı başka
birine daha yaptırmalıydı.İzi sürülünce ipin ucunda bu evin çıkmaması için bir şeyler 
düşünmeliydi.Yoksa çok tehlikeli olurdu.
Kyungsoo işine döndü.Baekhyun'un çıkıp kapıyı arkadan kapattığını fark etmedi bile.

Kyungsoo üç gün boyunca çalıştı.Dolu dolu üç gün.Baekhyun yukarı çorba, ekmek, 
sandviç gibi şeyler çıkardı, Kai ara sıra uğrayıp ona deli olduğunu, işine burnunu sokmamasını
söyledi.Kyungsoo umursamadı.Kendini tamamen bir şeye kaptırınca gözü başka bir şeyi 
görmezdi.Söylenenleri duyup, cevap verirdi, ama asla dinlemezdi.Ailesi gibi Kai'de sonunda 
pes edip yolundan çekildi.
Chanyeol onu görmeye geldi.Kyungsoo onu daha önce kendi odası ve salondan başka bir 
yerde görmemişti.Bu nedenle, bu değişiklik onu bir süre için işinden alıkoyabilirdi. 
''Nasıl gidiyor?'' diye sordu Chanyeol.
''Görevimiz Kai'yi kurtarmak mı ? Evet, iyi gidiyor.Çok çalışmam gerek.İz bırakmamak için.
Merak etme.Vampirler sinirlense bile bizim bir şey yaptığımızı kanıtlayamayacaklar. Sadece 
aradıkları şeyi bulduğumuzu düşünecekler.''
Chanyeol hoşnut ama endişeli görünüyordu.Hem de çok endişeli. Kyungsoo bu şekilde eve 
hapsolduğu için elinden başka bir şey gelmiyor diye düşündü.İçeride onu üzebilecek her şey 
için savaşırken dışarıdakiler için sadece endişelenebiliyordu.Berbat bir şey olmalıydı.
''Hey, Baekhyun bugün işe kaçta gidiyor?'' diye sordu Kyungsoo.
''Dörtte.''
''Ama..''
''Gece vardiyası.Biliyorum.Ama güvende olduğunu sanıyorum.Hiç bir vampir o arabanın 
önüne atlayacak kadar aptal değildir.Kamyon ezmişten beter olur.Bana söz verdi, 
Minseok onu arabaya kadar geçirecek.Kai'de kapıda karşılayacak.''
Kyungsoo başını salladı. ''Bende onunla gidiyorum.''
''Kafeye mi? neden?''
''Çünkü orası belirsiz bir yer.Yani, oradaki her öğrencinin bir diz üstü bilgisayarı var.
Kafenin de bedava kablosuz ağ bağlantısı.Dikkatli olursam kimin bir kitap nasıl kopyalanır
diye araştırdığını öğrenemezler.''
Chanyeol çaresizce ona baktı.Ona bu ifade bile yakışıyordu.Tanrım.
Kyungsoo hala farkediyordu.Gerçekten bunu yapmaktan vaz geçmeliydi.Ama elinden ne 
gelirdi ki. On altı yaşındaydı ve lanet olasıca sikinin kimin için kalkacağını kontrol 
edemiyordu...
''Baekhyun'un gece orada olması zaten hoşuma gitmiyor.Sende kesinlikle gitmiyorsun.''
''Ama ben burada yaparsam tehlikeye girer.Baekhyun da dahil.''
Chanyeol gözlerini devirdi. ''Ne yani hayatını riske atıp oraya gitmene ve kafede Sehun'la 
oturup, orası daha güvenilirmiş gibi yapmana izin mi vereyim? Soo, orası kesinlikle daha 
güvenli değil.''
''Vampirler en çok istedikleri şey konusunda onları kasıtlı olarak kandırdığımızı öğrenirlerse, 
bu evdekilerin başına geleceklere oranla çok daha güvende orası. Oyun oynamıyoruz, değil mi?
Yani, istiyorsan bunu burada kesebilirim, ama Kainin anlaşmasına karşı
önerebileceğimiz hiç bir şey yok elimizde.Yeterince büyük bir şey yok yani.Ben Sehun'a... 
biliyorsun işte... izin verirdim, ama...''
Chanyeol. ''Cesedimi çiğnemeden...'' derken durdu ve gülmeye başladı. ''Cesedimi çiğnemeden
olmaz diyecektim ama...''
Kyungsoo irkildi.
''Hayır,'' dedi Chanyeol.
''Sen benim babam değilsin,'' deyince birden... hatırladı Kyungsoo.
Hastanede uyuşturulduğunda, Kai ailene haber verdiler demişti. Ayrıca annenle babanın ödü
koptu sözlerini çok net hatırlıyordu Kyungsoo. Lanet olsun.
''Baba,'' dedi yüksek sesle. ''Ah! Hayır... ııı, telefonu kullanabilir miyim?''
''Aileni mi arayacaksın? Tabii. Şehirlerarası...''
''Evet biliyorum ödeyeceğim.Teşekkürler.''
Kyungsoo kablosuz telefonu alıp evin numarasını çevirdi.Beş kere çaldıktan sonra telesekretere 
bağlandı.
''Merhaba, Do evini aradınız.Lütfen mesaj bırakın!''
Annesinin canlı, resmi sesiydi bu.Bip sesi duyulunca Kyungsoo aniden panikledi.Belki de 
alışverişe çıkmışlardır.Yoksa..
''Alo, anne, baba... ben Soo. Nasılsınız demek için aramıştım.
Galiba daha önce aramam gerekirdi.Şu laboratuvar kazası.. Aslında hiç de önemli bir şey
değildi.Sakın endişelenmeyin, her şey yolunda. Gerçekten.''
Kapıya yaslanan Chanyeol yüzünü şekilden şekle sokarak Kyungsoo'yu güldürmeye çalışıyordu.
Bu daha çok Kai'nin yapacağı bir şeydi aslında. Kyungsoo ona dil çıkardı.
''Yalnızca... bunları bilmenizi istedim.Sizi seviyorum.Hoşçakalın.''
Kapattı. ''Gelip seni götürmelerini istemelisin.'' dedi Chanyeol.
''Sizi bu kargaşanın ortasında mı bırakayım? Benim yüzümden bu işe bulaştın.Kai de öyle.
Luhan artık onun döndüğünü de biliyor...''
''Ah, inan bana, başımızdaki dertleri küçümsemiyorum ama gidebilirsin.Gitmelisin de.
Kai'yi de gitmesi için ikna etmeye çalışacağım.Baekhyun... o gitmez.Ama gitmeli.''
''Ama...'' O zaman yalnız kalırsın, diye düşündü Kyungsoo. Yapayalnız.
Chanyeol için gitmek söz konusu bile olamazdı.Chanyeol pencereden dışarı baktı.
Şafak sökmek üzereydi. ''Zamanım doldu,''
dedi. ''Bu gece Baekhyun'la gitmeyeceğine söz ver bana.''
''Veremem.''
''Soo.''
''Veremem,'' dedi. ''Özür dilerim.''
İstemesine rağmen bunu tartışacak vakti yoktu Chanyeol'un.Odasına girip kapıyı kapattı.
Kyungsoo bir an onun yerinde olduğunu düşündü.Bununla nasıl başa çıkacağını hiç bilemezdi.
Nasıl acı çektiği çok belliydi.Ama en kötüsü, hayatta olsa, Kai'yi durdurabileceğini bilmekti 
herhalde.
Bana arka çıksaydın buna mecbur kalmazdım, diye bağırmıştı Kai.
Bu Chanyeol için ölmekten beter olmalıydı.
Kyungsoo çalışmaya devam etti.Gözleri yanıyor, kasları sızlıyordu ama sonunda 
sadece kendini değil, başkalarını korumak içinde bir şeyler yaptığı için mutluydu.
Bir de işe yarasaydı.
Tuhaftı ama yarayacağını biliyordu.
Gerçek bir ucube olduğundan şüphesi kalmamamıştı.

Kyungsoo üç buçukta acı içinde uyanıp temiz bir tişört ve yıkansa iyi olacak bir kot giydi.
Bir gün daha, dedi içinden.Saçları da biraz olsun şekle girsin diye kafasını musluğun altına 
sokmak zorunda kaldı.
Laptopu çantaya koyup alt kata koşunca Baekhyun'un kapıya gittiğini duydu.
''Bekle!'' diye bağırdı ama kapı kapandı. ''Of..''
Baekhyun kilidi çeviremeden Kyungsoo kapıyı açmayı başardı. Baekhyun suçlu suçlu bakıyordu.
''Beni bırakacaktın,'' dedi Kyungsoo. ''Gelmek istiyorum demiştim sana!''
''Evet ama... gelmemelisin.''
''Chanyeol dün gece seninle konuştu, değil mi?''
''Evet, yatmadan önce biraz konuştuk.''
''Kimsenin ben korumasına ihtiyacım yok.Yardım etmeye çalışıyorum!''
''Anlıyorum,'' dedi Baekhyun. ''Olmaz deyip gitsem ne yapacaksın?''
''Yürürüm.''
''Bende bundan korkuyordum.'' Baekhyun omuz silkti. ''Arabaya bin.''
Minseok'un yeri sohbet eden, kitap okuyan, çay, mocha ve latte içen öğrencilerle doluydu.
Bazılarının da laptopla çalıştığını görünce Kyungsoo sevindi.Bir kahve sipariş edip 
çalışmaya uygun bir yer aramaya başladı.Sırtını duvara verebileceği bir yer.
Kahvesini bizzat Minseok getirdi.Kyungsoo tarayıcısının penceresini hemen küçülttü.
Sahtecilik teknikleriyle ilgili araştırma yapıyordu. Minseoku sevmediğinden değil, ama 
vampirlere söz geçirebilen birine o kadar da güvenemezdi.
''Merhaba Kyungsoo,'' dedi Minseok. ''Oturabilir miyim?''
''Elbette.'' dedi şaşırarak.Birazda huzursuz olmuştu.Sonuçta yaşca büyüktü. ''Nasıl gidiyor?''
''Bugün yoğun.'' dedi otururken. ''Seninle Baekhyun'la ilgili konuşmak istiyordum.''
''Peki,'' dedi Kyungsoo yavaşça.
''Onun adına endişeliyim,'' dedi Minseok.Dirseklerini masaya dayayıp öne eğildi.
Kyungsoo hemen laptopun kapağını kapattı.
''Baekhyun'un aklı başka yerde ve bu çok tehlikeli.Nedenini anladığını sanıyorum.''
''Şey..''
''Kai mi? Evet.Bence de öyle.Başını çok derde soktu ama pırıl pırıl bir kalbi var.''
Kyungsoo'nun kalbi hızla atıyordu.Otorite sahibi insanlarla konuşmayı gerçekten hiç 
sevmiyordu.Chanyeol başkaydı, ağabey gibiydi o.Ama Minseok...
''Yardımım dokunabilir,'' dedi Minseok. ''Elimde değiş tokuş edecek bir şey olsa... 
Ama Sehun senin ve ya Kai'nin verebileceği ne ister ki? Bariz olan şey dışında tabii.''
Minseok parmağının ucuyla dudaklarına vurdu. ''Sen çok akıllı bir çocuksun Kyungsoo.
Baekhyun hep öyle söylüyor.Morganville'nin akıllı çocuklara ihtiyacı var.Birlikte Sehun'u 
atlatıp başkalarıyla bir anlaşma yapmayı başarabiliriz.''
Onlar da bunu konuşmuşlardı zaten, Minseok kısmı hariç tabii. ''Kiminle?'' diye sordu.
Mantıklı bir soruydu bu.Minseok gülümseyerek keskin bakışlarını ona dikti.
''Kyungsoo. Sana söyleyeceğimi mi umuyorsun gerçekten?
Burasıyla ilgili ne kadar şey bilirsen, o kadar tehlikedesin demektir.
Burada kendi huzurlu dünyamı yaratabildim, çünkü ne yapıp ne yapmayacağımı çok 
iyi biliyorum.Ama sen... Yapacağın ilk hatanın son hatan olabileceğinden korkuyorum.''
Kyungsoo yutkunamayınca hemen kahvesinden bir yudum aldı.
''Ama ben zaten..''
''Yapma,'' dedi Minseok.Şimdi sesi o kadar da kibar değildi.
''Yoksa Sehun'un her an ortaya çıkabileceğini bile bile neden buraya gelesin? Kai'yi 
kurtarmak için onunla anlaşma yapmak istiyorsun. Bu kadarı kesin.''
Gelme sebebi bu değildi aslında, ama yine de suçluymuş gibi görünmeye çalıştı.İşe yaramıştı 
herhalde, çünkü Minseok rahatlamış gibi arkasına yaslandı.
''Akıllısın.'' dedi. ''Kai de öyle.Ama bunun ters tepmesine izin vermeyin.Bırakın yardım edeyim.''

Sesinden rahatladığının anlaşılmasından korkarak başını sallamakla yetindi.
''Anlaştık o zaman,'' dedi Minseok.''Sehun'la ve birkaç kişiyle daha konuşup sorunu halletmek 
için ne yapabileceğime bakacağım.''
''Teşekkürler,'' dedi Kyungsoo zayıf bir sesle.Minseok kalktı ve her zamanki gibi kahve 
makinesine doğru uzaklaştı.
Kyungsoo yetişkinlere güvenemezdi.Morganville'deolmazdı bu.
Laptopunu açıp tarayıcısını büyüttü ve çalışmaya döndü.

Kafasını kaldırdığında hava kararmıştı.Baekhyun barda birileriyle konuşup gotik bir erkek 
ne kadar neşeli olabilirse o kadar neşeli görünüyordu.
Sehun gelip en kuytu masaya oturunca Baekhyun sessizleşti. Minseok ona içecek bir şey getirdi 
ve masasına oturdu.
Uzunca bir araştırmadan sonra, düşündüğünü yapmanın on altı yaşındakilerin 
(neredeyse on yedi) değil, uzmanların işi olduğunu anladı.Nadir kitaplardan anlayan biri ilk
bakışta farkı anlayabilirdi.
Ayrıca deri işçiliği ve kitap ciltleme yeteneklerini de geliştirmesi gerekiyordu.
Sonuçta yine aynı noktaya dönüyordu : Kai ısırılacak.
Mümkün değildi.
Kafasının içinde bir cümle yankılandı.Filmler için neredeyse her şey yaratılabilir, 
eski kitapların taklitleri de dahil, çünkü taklidin tek bir organı kandırması gerekiyor: Göz..
Hollywood'dan bir uzman getirecek ne zamanı, ne de parası vardı ama bu düşünce ona
bir fikir vermişti.
Çok iyi bir fikir.
Ya da çok kötü bir fikir.İşe yaramaması durumunda tabii.
Filmler için nerdeyse her şey yaratilabilir.
Ona kitap lazım değildi, yalnızca bir fotoğraf lazımdı.

Gece yarısı olup da son kafein bağımlısı da Minseok'un yerini tekederken Kyungsoo bu işi
kıvırabileceğinden emin olmuştu.Kıvıramazsa ne olacağını düşünemeyecek kadar da yorgundu
zaten.Laptop'u kaldırıp çalışan Baekhyun'u seyretmeye başladı.
Sehun yürüyen atıştırmalıklarının peşinden gitmemiş, Baekhyun'la Kyungsoo'ya tuhaf tuhaf 
gülümseyerek orda oturmaya devam etmişti.
Fincanları silen Minseok ona baktı. ''Sehun,'' dedi havluyu omzuna atarak. ''Kapatıyoruz.''
''Son bir kadeh bile ısmarlamadın, ihtiyar,'' dedi gülümsemesini Minseok'a çevirerek.
Ama Minseok'a bakınca hemen toparlanıp kalktı.
''Dur,'' dedi Minseok, sessizce. ''Bardak.''
Sehun ona kulaklarına inanamayarak baktı, sonra bardağını alıp -tek kullanımlık kağıttandı-
çöpe attı.
''Başka?'' dedi ters ters.
''Aslında bakarsan önce beylerin çıkmalarını tercih ederim.''
Kyungsoo gölgelerin içinden bile onun ağzını hafifçe açarak dişlerini gösterdiğini farketti ama 
Minseok etkilenmemişe benziyordu.
''Bir mahsuru yoksa,'' diye ekledi.Sehun omuz silkip kollarını kavuşturarak duvara yaslandı.
''Bekleyeceğim,'' dedi. ''Ama benden endişelenmelerine gerek yok. Çocukla bir anlaşma yaptık.''
''Bende ondan korkuyorum,'' dedi Minseok. ''Baekhyun, Kyungsoo hadi siz gidin.''
Baekhyun bulaşık makinesinin kapağını kapattı, tezgahın arkasından ceketini aldı, 
Kyungsoo'nun elinden tutup onu kapıya götürdü. Kapıdaki tabelayı AÇIK'dan KAPALI'ya
çevirip kilidi açtıktan sonra Kyungsoo'yu dışarı çıkardı, çıkıp kapıyı tekrar kilitledi ve arabaya
koştular.Baekhyun arabanın kapısını rekor sürede açtı ve içeri girer girmez kapıları kilitlediler.
Ancak arabayı kaldırıp kaldırımdan uzaklaştıktan sonra rahat bir nefes aldılar.
Ama tam o anda bir araba köşeden dönüp onları sıyırarak yanlarından geçti ve az önce 
durdukları yere park etti. ''Ne oluyor be!'' dedi Baekhyun yavaşlayarak.Kyungsoo dönüp o 
tarafa baktı.
''Bu bir limuzin,'' dedi.Morganville'de bir limuzin olduğundan hiç haberi yoktu.
Ama sonra aklına yüzlerce cenaze evi ve cenaze gelince ürperdi.Belki de Morganville 
Teksas'ın en çok Limuzin olan kasabasıydı.
Kyungsoo üniformalı bir sürücünün inip arka kapıyı açtığını gördü.
''Kimmis?'' diye sordu Baekhyun. ''Görebiliyor musun?''
Limuzinden kısa boylu bir kadın indi.Saçları sokak lambasının ışığında beyaz ya da sarı gibi 
görünüyordu.Kadın çok uzaktaydı ama Kyungsoo onun... çok üzgün olduğunu hissetti.
Üzgün ve soğuk.
''Pek uzun değil.Beyaz saçlı galiba.Zarif bir kadın.''
Baekhyun omuz silkti.
''Tanımıyorum ama çoğu vampir cücelere dokunmaz.Hiltonların pazardan alışveriş yapmaması 
gibi.''
Kyungsoo güldü.Köşeden dönerlerken Kyungsoo kadının kafenin kapısında durduğunu ve 
Minseok'un ona kapıyı açtığını gördü. Sehun'dan iz yoktu. ''Minseok bunu nasıl yapıyor?'' 
diye sordu. ''Yani, neden onu öylece...''
''Öldürmüyorlar mı? Keşke bilseydim.Çok cesur olduğu kesin.Sehun'a nasıl davrandığını gördün 
mü? İnanılmaz. Başkası çoktan ölmüş olurdu.Ama Minseok... Ona hiçbir şey olmuyor.''
Kyungsoo bunun nasıl mümkün olduğunu çok merak ediyordu.Ona bir şey olmuyorsa,
belki başka insanlara da bir şey olmayabilirdi.Ama bunu deneyip kendini organ bağışçısı olarak 
bulanlar da olmuş olabilirdi.
Kyungsoo önce yorgunluktan hayal gördüğünü sandı, ama sokak lambasının ışığında hızla 
hareket eden bir şey vardı.Solgun bir şey.
''Takip ediyorlar,'' dedi Baekhyun. ''Lanet olsun.''
''Sehun mu?'' Kyungsoo kaldırıma bakmaya çalışıyordu ama Baekhyun gaza bastı.
''Sehun değil.Kendi dişlerini kirletmeden işini bir sürü başka vampire yaptırabilir...''
On beş metre ötelerinde biri yolun ortasına çıktı.
Baekhyun bağırarak frene abandı.Emniyet kemerine yapışan Kyungsoo,yanık sırtı koltuğa 
sürtünce acıdan öleceğini düşündü ama korkusu her şeye baskın gelmişti.Karanlık bir sokakta 
durmuşlardı ve karşılarında bir vampir vardı.Sayısız dişlerini göstererek gülüyordu.
''Kyungsoo!'' diye bağırdı Baekhyun. ''Ona bakma! sakın bakma!''
Çok geçti.Kyungsoo kafasının içinde birşeyler döndüğünün farkındaydı.Korkusu geçmiş, 
duyuları çalışmaz olmuştu.Kapının kilidine uzanınca Baekhyun hemen onun kolunu tuttu. 
''Hayır!'' diye haykırarak arabayı çevirdi ve yolda lastik izleri bırakarak gaza bastı. Ama fazla
uzağa gidemedi.Karşılarında başka bir vampir duruyordu.
Uzun boylu, çirkin ve yaşlıydı. ''Tanrım...''
Kyungsoo kilide ulaşmaya çalışıyordu. ''Soo bebeğim biraz canın yanacak...'' dedi Baekhyun 
ve onu öne çekerek sırtına hızla vurdu.
Kyungsoo avazı çıktığı kadar bağırdı, neredeyse bayılacaktı.Arabadan çıkmaya çalışmayı hemen 
kesti.Birden kapıda beliren vampirler bile onun sesiyle irkilmişti.
Baekhyun yeniden gazladı. ''Soo? Kyungsoo?'' Onu daha sağlam olan omuzundan sarsıyordu. 
''Ah, Tanrım, özür dilerim! Sana kapıyı açtırtmaya çalışıyordu ve ben... özür dilerim!''
Kyungsoo hala dehşet içindeydi ama başını hafifçe sallamayayı başardı.Anlıyordu.
Bazen başka seçeneğiniz olmuyordu.
Baekhyun nefes nefeseydi. ''Bundan nefret ediyorum,'' dedi, direksiyona vurarak. 
''Bu kasabadan nefret ediyorum! Hepsinden nefret ediyorum!''
Kyungsoo anlıyordu.O da nefret etmeye başlıyordu.
Baekhyun arabayı park ettiğinde Kai kapıda bekliyordu.Baekhyun ona kıpırdamamasını 
söyleyerek etrafı kolaçan etti.
Kyungsoo kapıyı açtı, dışarı fırladı ve kaldırıma koştu.Baekhyun'un kapısının kapandığını ve
ayak seslerini duyunca, dejavu diye düşündü.Şimdi tek gereken Sehun'un ortaya çıkıvermesiydi.
Kapıdan geçerken neredeyse Kai'ye çarpacaktı.Baekhyun da içeri girdikten sonra Kai kapıyı 
çarparak kapattı ve hemen kilitledi.
''Daha iyi bir iş bulmalısın,'' dedi Kai.Baekhyun mahvolmuş göz makyajını elinin tersiyle sildi 
ve ona ters ters baktı.
''En azından benim bir işim var!''
''Neymiş, profesyonel kan bağışçılığı mı? Çünkü böyle giderse...''
Kyungsoo döndü, bir vampirle yüz yüze gelince çığlığı bastı.

Tamam, bir vampir değildi o. Kyungsoo'nun bunu anlaması için Kai'nin yarım dakka boyunca
gülmesi, vampirin çığlık atarak kendini korumaya çalışması ve Baekhyun'un 
''Taehyun! ne işin var burada?''
diye sorması gerekti.
Vampir -bir vampirden farksızdı gerçekten, ama yüzünün makyaj olduğunu anlayınca
Kyungsoo'nun kalbi yarış arabalarıyla kapışmaktan vazgeçmişti.- yavaşça kollarını indirdi ve
kapkara gözlerinin arasından Kyungsoo'ya baktı. ''Gelmek zorundaydım,'' dedi.
Sanki sahnedeymiş gibi konuşuyordu.
''Ah! Baekhyun! Geleceği gördüm! Korkunç bir şeydi! İçinde ölüm vardı ve seninle ilgiliydi!''
Baekhyun etkilenmemiş gibiydi.İç çekerek Kai'ye döndü. ''Onu içeri mi aldın? ondan nefret 
ettiğini sanıyordum!''
''Onu dışarıda bırakamzdım ya. Sonuçta nabzı atıyor. Ayrıca senin arkadaşın.''
Baekhyun'un bakışlarını görünce, arkadaş biraz zorlama bir kelime gibi duruyordu.
Fazla uzun boylu olmayan çocuğun tıpkı Baekhyun gibi giyiniş tarzı vardı.
Yüzü aşırı makyajlıydı.Siyaha boyanmış saçları beyaz, alnını kapatıyordu.
Taehyun bir anda başını kaldırıp tavana baktı.Dehşet içinde elini ağzına götürdü. ''Bu ev,'' dedi.
''Tanrım..Çok tuhaf. Hissetmiyor musunuz?''
''Tae, beni bir konuda uyarmak istiyorsan telefonda edebilirdin,'' dedi Baekhyun,
onu salona sürükleyerek.Şimdi seni evine nasıl götüreceğimizi bulmak zorundayız.Bunu hiç mi düşünmedin?''

Taehyun kanepeye otururken Kyungsoo onun boynunda morluklar olduğunu gördü.
Morluğun ortasında da iki küçük kırmızı delik. Baekhyun'da aynı şeyi görüp önce Kai'ye sonra
Kyungsoo'ya baktı.
''Tae?'' dedi nazikçe, onun çenesini yana çevirerek ''Ne oldu sana?''
''Hiç,'' dedi Taehyun. ''Çok şey oldu.Mutlaka siz de denemelisiniz. Hep hayalini kurduğum şey,bir an... sadece bir an...''
Baekhyun eli yanmış gibi bıraktı onu. ''Birinin seni ısırmasına izin mi verdin?''
''Sadece Jimin'in,'' dedi Taehyun. ''Beni seviyor.Ama Baek, çok ciddiyim! Telefon etmeyi 
denedim ama kimse çıkmadı.Korkunç bir hayal gördüm...''
''Geleceği gördüğünü sanıyordum,'' dedi Kai.Kyungsoo'nun yanında duruyordu ama o 
yokmuş gibi davranıyordu. Evet, Kyungsoo, daha gidecek çok yolun var.Sana salondaki bir 
mobilyaymışsın gibi davranıyor.
''Yapma, Kai. Berbat şeyler yaşamış.'' Baekhyun bir yolunu bulmazlarsa Taehyun'un yaşadıklarını
*ısırılma olayı* Kai'nin de yaşayacağını geç de olsa hatırladı. 'Ne gördün, Tae?''
''Ölüm.'' Taehyun bunu öne arkaya sallanarak söylemişti. ''Karşı koydu, istemedi,ama... kan.
Bir sürü kan.Sonra öldü.Tam burada.'' Taehyun parmağıyla zemindeki bir noktayı gösterdi.
Kyungsoo birden onun büyük olasılıkla Chanyeol'dan bahsettiğini anlayarak dehşete kapıldı.
''Kai mi? Kai'nin geleceğini mi görüyorsun?'' diye sordu Baekhyun.
''Geleceği falan gördüğü yok,'' dedi Kai. ''Uyduruyor.Değil mi Tae?''
Taehyun yanıt vermedi.Başını kaldırıp tekrar tavana baktı.Kyungsoo ürpererek onun tam gizli
odaya doğru baktığını farketti.Yoksa biliyor muydu? Ama nasıl?
''Bu ev,'' dedi tekrar. ''Bu evde bir tuhaflık var...''
Merdivenlerden bir gıcırtı gelince o tarafa bakıp Chanyeol'un herzaman ki gibi yalınayak 
geldiğini gördüler. ''Evet,'' dedi. ''Ama sen buradayken tuhaf olan tek şey ev değil. 
Baekhyun, onun ne işi var burada?''
''Bana sorma! Onu içeri alan Kai!''
''Merhaba, Chanyeol.'' dedi Taehyun.Gözü hala tavandaydı. ''Bu yeni.'' Kyungsoo'yu gösterdi.
''Evet, o Kyungsoo.'' Kyungsoo bağırdığında onun neden yardıma gelmediğini merak etti.
Taehyun'dan uzak durmaya çalışıyor olabilirdi.
Chanyeol, Taehyun'un onun ölümünü tarif edişini duymamıştı.Belki de en iyisiydi bu.
''Kyungsoo,'' diye fısıldadı Taehyun, birden ona dönerek.Garip, soluk siyah gözleri vardı. ''Hayır, o değil.Başka bir şey.Tuhaf olan başka.Yolunda olmayan birşeyler var.Kartlara bakmalıyım.''
''Ne?'' dedi Kai.Taehyun, Baekhyun'u kolundan tutup merdivene sürükledi.''Ama bu fazla oldu artık.Baek?''
''Şey... Tamam, sorun yok!'' diye seslendi Baekhyun, Taehyun onun kolunu yerinden çıkarmak üzereyken.
''Tarot kartlarına falan bakmak istiyor herhalde.Sorun değil! Onu geri getireceğim!''
Üçü bir süre birbirlerine baktıktan sonra Kai eliyle kafasına vurup ıslık çaldı.
Chanyeol başını salladı. ''Eskiden bu kadar kötü değildi,'' dedi.
''Bu bahsettiği Jimin denen herif yüzünden herhalde,'' dedi Kai. ''Zaten kan emicilerden biriyle Taehyun'dan başka kim çıkmak ister ki? Onu eve yürümeye zorlamalıyım.''
''O daha çocuk Kai,'' dedi Chanyeol. ''ama onu buradan ne kadar erken çıkarırsak kendimi o kadar iyi hissedeceğim.Baek'i biraz geriyor.''
Baekhyun mu? Baekhyun bunlara inanıyor muydu yoksa? Kyungsoo o görüntünün altında Baekhyun'un sıradan bir erkek olduğunu düşünmüştü hep.Yoksa tarot falan gibi şeylere gerçekten inanıyor muydu? Sihir, bilimin yanlış anlaşılmış halidir yalnızca, diye hatırlattı kendi kendine.Ya da saçmalıktır.

''Ha, bu arada ben iyiyim.Sorduğunuz için sağ olun.Vampirler falan kovaladı ama her zamanki şeyler işte,'' dedi Kyungsoo.
''sana çıkma demiştim.'' dedi Kai ona sarılarak. ''Taehyun'u gitmeye kim ikna edecek?''
İkisi de ısrarla ona bakınca Kyungsoo ihalenin nedense kendisine kaldığını anladı.Herhalde yeni olduğu, Taehyun'u tanımadığı içindi. Chanyeol ondan gitmesini isteyemeyecek kadar kibardı. Kai'yse... Kyungsoo, Kai'nin onu evde istememesi dışında Taehyun'la ilgili ne düşündüğünü bilemiyordu.
''İyi,'' dedi. ''Ben giderim.''
''Çok akıllı bu çocuk,'' dedi Kai, Chanyeol'a ciddi bir ifadeyle.
''Evet,'' dedi Chanyeol. ''Onu o yüzden seviyorum.''

Baekhyun'un ki dışında bütün kapılar kapalıydı.Kyungsoo kibrit kokusu duydu, mum yakıyorlardı.Bunu yapmayı gerçekten istemiyordu.Yürümeye devam edip odasına girse, kapıyı da kilitlese ne olurdu?
Derin bir nefes aldı ve zorlama bir gülümsemeyle kapıdan içeri baktı.Baekhyun mumları yakıyordu.Sayısız, çeşit çeşit mum vardı içeride.Yatak örtüsü siyah satendi.Her taraf korsan bayrakları, kurukafa ve çapraz kemiklerle doluydu.
''Girsene Kyungsoo.Taehyun'la doğru düzgün tanışamadınız, değil mi?''
Çığlık atıp kaçmak sayılmıyorsa, doğruydu bu.''Merhaba,'' dedi beceriksizce.Ellerini nereye koyacağını bilemiyordu.Taehyun'un elleriyse havadaydı, görünmez bir kediyi seviyordu sanki.Tuhaf.
Yanında durdukça çocuk ona daha küçük gelmeye başlamıştı.Baekhyun'dan küçük olduğu kesindi.Kyungsoo'dan bile küçük olabilirdi.
''Şey... Baek.Seninle bir saniye konuşabilir miyiz?'' diye sordu Kyungsoo.Baekhyun başını salladı, siyaha boyanmış şifonyerin çekmecesini açıp içinden siyah, parlak bir kutu çıkardı.Kutudaki paketin içinden bir deste kart çıktı.
Tarot kartlarıydı bunlar.
Baekhyun desteyi bir kaç kere kesip Taehyun'a uzattı. ''hemen dönerim,'' diyerek Kyungsoo'yla koridora çıktı. Kyungsoo bir şey diyemeden Baekhyun elini kaldırdı.Kyungsoo'nun yüzüne bakmıyordu.
''Seni onlar mı yolladı?'' Kyungsoo başını sallayınca mırıldandı. ''Korkaklar.İyi.Onun gitmesini mi istiyorlar?''
''Galiba öyle.'' Kyungsoo rahatsızca öne arkaya sallanıyordu. ''Biraz... tuhaf bir çocuk.''
''evet, öyledir.Ama doğuştan bir yeteneği var.'' dedi Baekhyun. ''Bazı şeyler görüyor.Biliyor.Kai'nin bunu iyi bilmesi gerekir.Ona yangını önceden söylemişti...'' Baekhyun başını salladı. ''Boşver.Karanlıkta onca yoldan gelmişse, ters giden bir şey vardır.
Öğrenmeye çalışacağım.''
''Şey.. Ona hemen sorsan olmaz mı?''
''Taehyun'un psişik güçleri var.O kadar basit değil.Öyle pat diye söyleyemez.Onunla birlikte anlamak zorundasın.''
''Ama geleceği gördüğüne inanmıyorsun değil mi?'' Çünkü inanıyorsan, seni ilk gördüğümde düşündüğümden daha da deliymişsin, dedi Kyungsoo içinden.
Baekhyun sonunda onun gözlerine baktı.Kızgındı. ''Evet.Evet, buna inanıyorum ve akıllı bir çocuk olarak bilimin kusursuz olmadığını göremiyorsan yazık.Bazı şeyler olur.Bazı şeyleri laboratuvarda ölçerek açıklayamazsın.İnsanlar yalnızca kanunlar ve kurallar değildir, Soo.İnsanlar... kıvılcım gibidir.Güzel ve büyük bir şeyin kıvılcımlarıdırlar.Bazı kıvılcımlar diğerlerinden daha parlaktır.Taehyun gibi.'' Baekhyun yine gözlerini kaçırdı.Huzursuz olduğu anlaşılıyordu.Ama Kyungsoo'nun yarısı kadar bile huzursuz olmuş olmazdı.Çünkü bu...vay canına... ''bizi bir süre yalnız bırakın, yeter.''
Tekrar odaya girip kapıyı kapattı.Tam çarpmış sayılmazdı.Kyungsoo güçlükle yutkundu.Keşke bu işe girmeseydim, diye düşünerek merdivenlerden indi.Chanyeol ve Kai kanepede oturmuş, bir video oyunu oynuyorlardı.Önlerlinde açılmış bira şişeleri vardı.Ekrandaki arabalar virajları alırken birlikte sağa sola yatıyorlardı.
''Bu yasal değil,'' dedi basamaklara oturarak. ''Biraları diyorum.Bu evde yirmi bir yaşında kimse yok.''
Chanyeol ve Kai şişeleri tokuşturdular. ''Suça içelim.'' dedi Kai, şişeyi kafasına dikerken. ''Doğum günü hediyesi bunlar.İki tane altılık.Daha birer tane içtik.O yüzden bizi rahat bırakabilirsin.Bahse girerim Morganville yeryüzünde en yüksek alkolik oranına sahip yerdir.''
Chanyeol oyunu durdurdu. ''Hala gitmiyor mu?''
''Hayır.''
''Uzun boylu bir yabancıyla falan tanışacağımı söylerse ben giderim,'' dedi Kai. ''Kabalık etmek istemiyorum ama çocuk kafayı sıyırmış.Bunlara gerçekten inanıyor.Baekhyun'u da inandırdı sayılır.''
Sayılır'ı falan yoktu bunun, ama Kyungsoo bunu söylemeyecekti. Fazla düşünmemeye çalışarak orada oturdu. Kai'yi kurtarmak için kafede yaptığı ve şimdi gözüne o kadar da sağlam görünmeyen planı... Sırtındaki acıyı... Baekhyun'un gözlerindeki çaresizliği...
Baekhyun korkuyordu ve Kyungsoo ona nasıl yardım edeceğini bilmiyordu, çünkü kendisi ondan beter durumdaydı.
''Gizli odaya bakıyordu,'' dedi Kyungsoo. ''Orada dururken tam oraya bakıyordu.''
Chanyeol'la kai huzursuzca ona baktı.Sonra omuzlarını silkip biralarına uzandılar. ''Tesadüf.'' dedi Chanyeol.
''Tamamen tesadüf,'' dedi Kai ona katılarak.
''Baekhyun, onun seninle ilgili birşeyler görüdüğünü ve...''
''Yine başlamayın! Bak evin yandığını gördüğünü söyledi ama iş işten geçtikten sonra söyledi.Zaten önce söyleseydi bile bir faydası olur muydu sanki?'' Kai dişlerini sıktı.Bir düğmeye basıp oyunu başlatınca içeriyi yine araba sesleri doldurdu.
Kyungsoo içini çekti. ''Ben yatmaya gidiyorum.''
Ama gitmedi.Yorgundu, her yeri ağrıyordu ve sinirliydi ama beyni fazlasıyla meşguldü.Sonunda kanepede Kai'nin yanına oturdu.

''Kyungsoo.Uyan.'' Kyungsoo başının Kai'nin omzunda olduğunu ve Chanyeol'un ortalarda olmadığını farketti. Eyvah, salyam aktı mı acaba? oldu ilk düşüncesi.İkincisiyse, ona bu kadar yakın durduğunu farketmemiş olduğuydu.Üçüncü olarak da, kanepede Chanyeol'un oturduğu yer boş olmasına rağmen, Kai'nin o tarafa kaymamış olduğunu düşündü.
Ah, bu güzeldi işte.
Utanarak doğruldu. ''Biraz uyumalısın,'' dedi Kai, gırtlağını temizleyerek. ''Çok yorgunsun.''
''Evet,'' dedi Kyungsoo. ''saat kaç?''
''Sabahın üçü.Chanyeol atıştırmalık bir şeyler hazırlıyor.İster misin?''
''yok,sağ ol.'' Ayağa kalktı ama Kai hala gülümsediği için oradan ayrılmak istemiyordu.Aptallar gibi dikilip kalmıştı orada. ''Kim kazandı?''
''Hangi oyunu?''
''Ah.Tahminimden çok uyumuşum desene.''
''Merak etme.Zombilerin sana ulaşmasına izin vermedik.''
Kyungsoo o gülümsemenin bir battaniye gibi tenini sardığını hissediyordu. ''Oturmak istiyorsan onu rezil etmeme yardım edebilirsin.''
Kai'nin önünde bir değil tam üç şişe boş duruyordu.Chanyeol'un oturduğu yerin dibinde de üç tane vardı.Kai'nin bu kadar gülümsediğine şaşmamak gerekirdi. ''Duruma göre değişir,'' dedi. ''Bende bira alabilir miyim?''
''Hayatta olmaz.''
''On altı yaşındayım diye mi? Hadi ama, Kai.''
''İçmek beyin hücrelerini öldürür aptal.Ayrıca sana bir tane verirsem benim payım eksilir.'' Alnına vurdu. ''Matematikten o kadar anlıyorum.''
Onun yanında oturacaksa biraya ihtiyacı vardı, çünkü aptalca bir şey yapmaktan ya da söylemekten korkuyordu.İşin içinde alkol olursa, hata onda olmazdı, değil mi? Ama tam onu ikna etmek için ağzını açacağı sırada Chanyeol elinde sandviçlerle çıkageldi.Kai kendi sandviç'ini alıp hemen ısırdı. ''Kyungsoo bira istiyormuş.'' diye mırıldandı.
''Kyungsoo yatağına gitmek istiyor bence,'' dedi Chanyeol otururken. ''Kenara kay be adam.Seni o kadar da sevmiyorum.''
''Hain, dün gece öyle demiyordun ama.''
''Defol.''
''Ben bir bira daha istiyorum.''
''Onlar benim doğum günü hediyem senin değil.''
''Alçaklık bu.Sırf bu yüzden seni mahvedeceğim.''
''Vaatler, vaatler.'' Chanyeol göz ucuyla Kyungsoo'ya baktı. ''hala buradasın.Sana bira yok.Reşit olmayan birini yoldan çıkaramam.''
''ama alkol konusunda sende reşit değilsin,'' dedi Kyungsoo.
''Doğru.Birini öldürünce yetişkinim ama bira isteyince değilim. Saçmalığa bak.'' diye atıldı Kai. ''Bunların hepsi manyak.''
''dostum, amma dayanıksızmışsın.Üç birayla sarhoş olunur mu?Ortaokuldaki sevgilim bile içkiye senden daha dayanıklıydı.''
''Ortaokuldaki sevgilin...'' Kai cümlenin sonunu getiremedi ama her ne diyecekse, sağlam bir laf edeceği belliydi. ''Soo, lütfen gider misin artık? Beni geriyorsun.''
''Aptal!'' diye çıkıştı Kyungsoo ve Kai kaptığı yastığı ona nişanlayamadan merdivenlere koştu.Basamakların tepesinde iki gölge görünce kahkahası yarıda kaldı.
Baekhyun ve her zamankinden de tuhaf görünen Taehyun.
''Tae gidiyor!'' diye seslendi Kyungsoo.Bu pek iyi bir fikir değildi. Baekhyun üzgün görünüyordu, Kai sarhoştu ve vampir delisi psişik bir çocuğu o saatte eve yürüyerek göndermek... en basit ifadeyle kötü bir şeydi.
''Tae, gitmiyor.'' dedi Baekhyun, peşinde siyah beyaz bir hayalet gibi süzülen Taehyun'la merdivenden inerken. ''Tae bir seans yapacak.''
Kyungsoo, Chanyeol'un dehşet içindeki sesini duydu. ''Ah, olamaz!''

MORGANVILLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin