27

521 37 19
                                    

''Profesör Choi beni evinden bir şey almaya yolladı ama adresi söylemedi.Derse geç kaldım ve...''
Kadın dergiyi hızla kapattı. ''Tanrı aşkına.Gelince onun kafasını kıracağım.İşte.'' Masanın çekmecesinden bir kart çıkarıp uzattı. ''Sen manyağın biri çıkarsan bu benim sorunum değil.Ekselanslarına söyle, öğrencilerle tepişmek istiyorsa lanet adresi vermeyi unutmasa iyi olur.Anlaşıldı mı?''
''Anlaşıldı.'' dedi Kyungsoo. Tepişmek mi? Bunu şimdi düşünmeyecekti. ''Teşekkür ederim.''
Demir yumruk burnundan bir duman bulutu çıkararak kaşlarını kaldırdı. ''Kibar biriymişsin.Hadi, ben ara verdiğimi hatırlamadan kaybol çabuk.''
Kyungsoo Kartı sıkı sıkı tutarak koştu.

NOW..

''Biliyor musun,'' dedi Kai yirmi dakika sonra, ''beni bir yerlere zorla girilmesi gereken durumlarda başvurulacak ilk kişi olarak görmeseydin, ilişkimiz konusunda çok daha rahat hissedebilirdim.''
Profesörün arka verandasındaydılar, Kyungsoo puslu bir pencereden karanlık salonu görmeye çalışıyordu. İlişkimiz sözünü duyunca kalbi yerinden oynadı.
Ona bakmaya cesaret edemedi.Zaten onu o anlamda söylemediği kesindi.Arkadaşlık falan filan diyordu işte.Ona çocukmuş gibi davranıyordu.Erkek kardeşiymiş gibi.Ona o gözle...
Ama ya bu doğru değilse?
Ölmüş bir adamın kapısının önünde bunları düşündüğüne inanamıyordu.Profesörün cansız bedeni gözünün önüne gelince toparlandı ve pencereden bir adım uzaklaşarak korkmuş bir serçe gibi filan titremeden Kai'yle göz göze gelebildi. ''Baekhyun'u çağıramazdım ki,'' dedi. ''çalışıyor.''
''Mantıklı. Hey, şuradaki ne?'' Kai'nin gösterdiği yere baktı.Arkasından bir cam tıngırtısı gelince döndü ve kapının açık olduğunu gördü. ''İşte. Artık sorarlarsa benim bunu yapacağımı bilmediğini söyleyebilirsin.Sen masumsun.''
Pek de doğru sayılmazdı bu.Metal tüp hala omzundaydı.Vampirlerin kendilerine gelip gelmediğini merak ediyordu.Ayrıca birileri kimya laboratuvarındaki asistani sorgulamayı akıl ederse... Etmemelerini diledi.İyi biriydi, kendince cesurdu da , ama Kyungsoo onun kendisini gözünü bile kırpmadan satmayacağını düşünecek kadar saf değildi. Morganville kahraman kaynamıyordu.
Ama son kalan kahramanlardan biri yanındaydı; eşikte durup ona döndü. ''Gir yada gidelim çocuk. Buraya kamp kuramayız.''
Kai'nin peşinden Choi'nin evine girdi.
Adamın daha bir kaç saat önce burada olduğunu bilmek tuhaftı , ev sanki onu bekliyordu.Ama tuhaf olduğundan çok, acıklıydı. Eve mutfaktan girmişlerdi: bulaşık süzgecinde bir kase, bir bardak ve bir kahve fincanı duruyordu.Profesör kahvaltısını etmişti en azından.Kyungsoo süzgecin altındaki havlunun nemli olduğunu gördü.
''Eee,'' dedi Kai. ''Ne arıyoruz?''
''Kitaplık,'' dedi Kyungsoo.
''Al sana kitaplık.'' Kyungsoo onun peşinden salona geçince karnına yumruk yemiş gibi oldu.Neden bu aklına gelmemişti ki? Adam Profesürdü, elbette evinde trilyon tane kitap olacaktı.Salonun her köşesi yerden tavana kadar kitapla kaplıydı.Kyungsoo , Cam Ev'i, kitapseverler için bir cennet olarak görürdü ama burası...
''İki saatimiz var,'' dedi Kai. ''Sonra toz oluyoruz.Seni hava karardıktan sonra sokağa bırakamam.''
Kyungsoo başını sallayıp en yakın rafa gitti. ''Siyah kaplı demişti.Belki yardımı olur.''
Ama yoktu.Bütün siyah ciltli kitapları masaya dizmeye başladı. Kai'de ona eşlik ediyordu.Rafın ortasında buluştuklarında bir saat geçmiş, kitaplarda dağ olmuştu.
''Ne arıyoruz biz böyle be?'' diye sordu yığına bakarak. Kyungsoo bilmiyorum demenin tatmin edici bir yanıt olacağını hiç sanmıyordu.
''Baekhyun'un kolundaki dövme var ya?''
Sanki Kyungsoo, Kai'nin kalçasına bir çatal batırmıştı. ''O kitabı mı arıyoruz? Burada mı?''
''Şey...'' Kyungsoo teslim oldu. ''Bilmiyorum.Belki.Denemeye değer.''
Kai başını iki yana sallamakla yetindi.Sen çıldırmışsın'la inanılmazsın arası bir ifadeyle bakıyordu ona.Kyungsoo bir sandalye çekip tek tek kitapları incelemeye başladı.
Yok... Yok... Yok...
''Kyungsoo.'' Kai'nin sesi bir tuhaf geliyordu.Kyungsoo'ya siyah ciltli bir kitap uzattı. ''Şuna bir göz at.''
Fazla yeniydi.Eski bir kitap arıyorlardı,değil mi? Bu.. bu kapağında haç olan bir İncil'di.
''İçine bak,'' dedi Kai.Kyungsoo kitabı açtı.İlk bir kaç sayfa alışıldıktı, Kyungsoo'nun okuyarak büyüdüğü ve inandığı her zamanki sözler... Eve, Morganville'da hala bir kaç kilise olduğunu söylemişti ya. Belki hala hizmet veriyor olabilirlerdi.Buna bir bakması gerekiyordu.
Göç'ün ortalarına doğru sayfalar kesilmiş, içine küçük bir cilt gizlenmişti.Eskiydi, çok eskiydi.Lekeli kabında bir sembol vardı.
O sembol.
Kyungsoo kitabı İncil'den çıkarıp açtı.
''Eee?'' dedi Kai bir kaç saniye sonra. ''Neymiş?''
''Şey...'' Zorlukla yutkundu. ''Latince.''
''Yani? Ne anlatıyor?''
''Ben Latince bilmiyorum!''
''Şaka yapıyorsun.Bütün dahiler Latince bilir sanıyordum.Zeki insanların uluslararası dili değil miydi o?''
Kyungsoo eline geçirdiği bir kitabı fırlatınca Kai eğilip kurtuldu.Kyungsoo küçük cildin sayfalarını çevirmeye başladı.Yüzlerce yıl öncesinin, kusursuz elyazısıyla yazılmış, mürekkebi solmuştu.Kyungsoo onu gerçekten de ellerinde tutuyordu.
''Gitsek iyi olur,'' dedi Kai. ''Çok ciddiyim.Polisler geldiğinde burada olmak istemiyorum.''
''Gelecekler mi dersin?''
''Profesör Choi vmpirlerin malını yürüttükten sonra alabora olduğuna göre, evet, bence birilerini yollarlar.O yüzden elimizi çabuk tutalım.''
Kitabı tekrar incil'e koydu.Çantasını açınca çaresizce durakladı. Hiç yer yoktu.''Bize bir çanta daha lazım.'' dedi. ''Küçük bir şey.''
Kai İncili mutfaktan getirdiği naylon torbaya koyup Kyungsoo'yu dışarıya sürükledi.Kyungsoo Profesör'ün salonuna son bir kez daha baktı.Her şey, bir daha asla gelmeyecek o hayatı bekliyordu sanki.
Haklıydı, çok acıklıydı bu durum.
''Önce kaç,'' dedi Kai. ''Sonra üzül.''
Tam Morganville'lık bir slogandı bu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 04, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MORGANVILLEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin