14.BÖLÜM: "YEDİKLERİNE DİKKAT EDECEKSİN!"

14.3K 1K 114
                                    

Ela Hoca çok sıcakkanlı ve samimi biriydi. Egzersiz yaparken oldukça hoş sohbetimiz olmuştu. 25 yaşında olduğunu söylemişti. Fakat sporla uğraştığından olmalı ki yaşı olduğundan daha genç gösteriyordu. Arkadaş gibi olabileceğimizi bile söylemişti.

Aklımdakileri bir kenara bırakıp, telefonumu elime aldım. Her ne kadar başka şeylerle uğraşıp düşünmemeye çalışsam da, bir kalbi kırdıktan sonra hiçbir şey yokmuş gibi davranamazdım. Sinan'ı aramak istiyordum fakat bir türlü cesaret edemiyordum. Parmaklarım korkakça numarasının üstüne tıklarken kulağıma götürdüm. Çaldı, çaldı, çaldı ve açan olmadı. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verip, telefonu yatağa attım. Yalan söylemenin bir bedeli olacaktı elbette. Odaya dolan telefon sesiyle, hızla telefona eğildim. Arayanın Sinan olduğunu düşünmüştüm ama arayan Burcuydu.

"Yıldızcım nasılsın?" Burcu'nun sesiyle sakinleşirken cevap verdim.

"İyiyim canım, sen napıyorsun?" Sesimi her ne kadar sıcak çıkarmak istesem de yapamamıştım. Sinan meselesine çok canım sıkılıyordu. O da anlamış olmalı ki birkaç saniye sessiz kaldı. "Sesin tuhaf geliyor." Kendi kendine mırıldandığında sorun olduğunu anladığını biliyordum.

"Geldiğinde konuşalım mı?" Sorumla birlikte ayaklanıp, camın önüne gittim. "Soru mu bu da Yıldız. Elbette, bol bol konuşacağız. Var sende bir şeyler." Kafamı salladım kendi kendime. Beni tanıyordu.

"Seni seviyorum Burcu." Gülümsediğini tahmin edebiliyordum. İyi ki vardı.

"Bende seni seviyorum Yıldız. Görüşürüz." Telefonu kapattığımda, hastanenin bahçesine göz attım. Gözüme takılan pamuk şekerleri gülümsememi sağladı. Galiba canım çekmişti. Hayranlık dolu bakışlarımı pamuk şekerinden alıp, etrafta dolaştırdım. Bu kalabalık hiç dağılmayacaktı sanırım.

Kimisi kışlık kabanlarına sarınmış, kimisi daha ince kıyafetler giyinmişti. Ağaçlar soyunmuş, insanlar giyiniyordu. Sonbaharın bir oyunuydu bu da galiba.

Açılan kapıyla arkamı döndüm. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken, Sinan'ı görmeyi beklemiyordum. Yüzünde muzipçe bir gülümseme belirdiğinde, birkaç adım attı yanıma doğru. Sıcakla soğuk arasında bir bakış attı ardından da. Ellerinin arkada olduğunu fark ettiğimde arkasına bakmaya çalıştım ama ben baktıkça o kenara çekiliyordu. Durduğumda ellerini arkadan çekmesiyle elindeki pamuk şekerini gördüm. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayılırken en az Sinan'ın buraya gelmesi kadar şaşkındım.

"Sen," dedim şaşkın çıkan sesimle. Pamuk şekerini önümde salladı. "Bahçeye girdiğimde seni camda gördüm. Bir yere dikkatle baktığını fark edince de pamuk şekerine hayran bakışlar attığını gördüm. Sonra aldım işte." Elindeki pamuk şekerini alıp, Sinan'a sarıldım.

"Özür dilerim yaptıklarım için." Geri çekildiğimde elini boşver dercesine salladı. "Olan oldu artık, boşver." Bu kadar anlayışlı olmasıyla kafamı salladım.

"Ve pamuk şekeri için de teşekkür ederim." Küçük bir tebessüm edip, koltuğa bıraktı kendini.

"Ne demek. E hadi yesene." Dediklerine kafa sallarken, yatağıma oturdum. Ama şu an yersem, elim yüzüm pamuk şekeri olurdu. Rezil olmak istemiyordum. "Sonra yiyeceğim." Kafasını salladı. Aklıma gelen şeyle konuşma gereği hissettim.

"Annenle aranız nasıl?" Sorumla birlikte oturduğu yerde doğrulurken cevabını bekledim. "Eskisine göre biraz daha iyi." Dediklerine sevinmiştim. Tam konuşacakken telefonu çalmaya başladı. Elini cebine attığında gülümsedi. "İyi insan da lafının üstüne arar." Dedikleriyle gülerken, aramayı cevaplandırıp kulağına götürdü.

Kelebekler Sevmeden ÖlmezlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin