11. Bölüm.

16 1 0
                                    

Ertesi gün okulda fazlası ile sorunla uğraştım. Ilgiye alışık olmayan bünyem, sabah neredeyse çökmek üzereydi.

Öncelike yüzümü saklamak çok zor oldu. Işıl yaralarımı görünce az kalsın kıyameti koparıyordu. Ege'de beni o halde görünce bütün gün ne halt ettiğimi öğrenmeye çalıştı. Volkan, öğlen yemeğinde yanıma gelmişti. Benimle arkadaş olmaya çalışan bir zibidi daha!

Ege'nin herkese attığı fotoğrafım yüzünden okul arşivinde ünlü oldum. Herkes bana "küçük kurşun" diyor, erkeklerin bir kaçı sulanmadan geçmiyordu.

Ben mi?.. Kafamı duvardan duvara vurmak istiyorum!

Okulun bitmesine son bir ders kalmıştı. Işıl ile bahçedeydim.

  - Yuh be! Öyle koli mi konulur?

  - Çarpmış bulundum. Normalde böyle basit sakarlıklar yapmazdım.

  - Kusursuzu mu oynuyorsun?

  - Oynamıyorum. Ben kusursuzum.

  - Tıh! Gitar çalabilir misin?

  - Evet.

  - Resim çizebilir, şarkı söyleyebilir, dans edebilir misin?

  - Evet.

  - Araba kullanabilir misin?
 
  - Yaşım tutmuyor ama sürmeyi biliyorum. Motor dahil...

  - Teknolojiden anlar mısın?

  - Ağlatırım.

Sustu. Gerçekleşen hızlı muhabbetten yine beyni yanmıştı. Az sonra Volkan yanımıza geldi.

  - Bugün spora geliyor musun Gölge?

  - Hayır, yorgunum. Ders çalışıp erken yatıcam.

Işıl bana döndü. Volkan'ın söyleyeceği şeyi yarıda kesti.

  - Son zamanlarda bir durgunsun zaten. Hasta mısın ki?

  - Hayır. Iyiyim ben.

Zil çaldı. Işıl söyleyince fark etmiştim, vücudum bana sanki yüz tonmuş gibi gelmeye başlamıştı. Dik duramıyordum. Sanırım biraz hasta olmuştum. Oysa ki kendime çok dikkat ederdim.

Eğer hastalanırsam dersleri kaçırırım ve bu hiç iyi olmaz. Özelliklede ailemin bir şey bilmemesi şart.

Okul çıkışı direk eve gittim. Üzerimi değiştirip yatağıma uzandım. Başım zongluyordu. Hasta olduğum iyice belli olmuştu. Ateşim çok yoktu ama vücudumun her yeri ağrıyordu. Kendimi zorladığım için olduğunu düşünüyorum. Büyük ihitmalle de öyle. Işıl beni aradı.

  - Canım sesin çok kötü geliyor! Iyi misin?

  - Evet, yok bir şeyim.

Telefonu kapattım ve derin bir uykuya daldım.

Kapı çalıyor. Kim? Annem mi? Belki de elinde çiçeklerle gelen babamdır? Yada bana sarılmayı bekleyen annem? Belki de ikiside?..

Uyandığımda gözümden yaş akıyordu ve kapı gerçekten çalıyordu. Yavaşça yerimde doğruldum ama bacağıma saplanan acı yüzünden tökezledim. Saat akşam dokuzdu. Bu saatte kim gelebilirdi ki?

Kapıyı açmam ile Özgür'ün içeri dalması bir oldu.

  - Iyi misin? Işıl telefonda sesinin kötü olduğunu ve aniden telefonu kapattığını söyledi.

Bakışlarımı ayakkabılarına kaydırdım.

  - Ahır mı lan burası? Çıkar şu deve nallarını.

ÖzGölHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin