Okullar nihayet açıldı. Sabah erkenden kalkıp duşumu aldım. Giyindim ve kahvaltı yapmadan evden çıktım.
Okul, eve çokda uzak değildi. On dakika içinde oradaydım. Sınıfa girdiğimde bir-iki kişi haricinde kimse girdiğimi fark etmedi. Lisenin ilk senesi başlıyordu...
En önden bir sıra bulup oturdum. Ilk dersimiz tarihti. Kadın, bir öğretmen olmayacak kadar genç duruyordu. Yaz tatilinde neler yapıldığından konuştular. Resmen dersin yarısını çöpe attılar. Daha sonra anlatacağı konulara geçti. Oldukça akıcı ders anlatıyordu. Ara sınavların ne zaman başlayacağını bilmiyorum. Onları en kısa sürede öğrenmeliyim. Ayrıca şunu da fark ettim ki, benim dışımda kimse ilgilenmiyordu dersle. Tabi bende keyfimden dinlemiyorum. Ama notlarım kesinlikle düşmemeli. Teneffüs vakti okulu dolaşmaya karar verdim. Sınıfın sağında kalan merdivenlerden indiğimde, beni direk bahçeye çıkardı. Geniş ve çimlik bir bahçesi vardı. Biraz uzağımızda halı saha ve voleybol sahası, onun yanında ise kantin bulunuyordu. Canlı bir atmosfere sahipti. Ağır adımlarla turlarken, arkadan biri bana omuz attı. Üç kız ve bir erkek hızlıca yanımdan yürüyüp geçti.- Önüne baksana.
Durdular. Kızlardan biri sarışındı ve çok güzeldi. Öyle ki, erkek olsam onun için ben bile çıldırırdım. Bana alaycı bir bakış attı.
- Pardon? Bana mı dedin?
- Eğer bana sen çarptıysan, evet.
Kız, dudağının sağ kenarını hafifçe kaldırdı. Solundaki kızı dürttü.
- Efendine ne dedi duymadın mı? Sahibini koru, köpek!
- Sana son kez söylüyorum Başak. Ben köpek değilim!
- Tabi canım!
Sarışın kız, onun kolunu sıkıca tutuyor ve ileri geri sallıyordu.
- Her neyse. Özür dile ve konu burda kapansın.
Sarışın kız burnumun dibine kadar girdi.
- Ben neden özür diliyorum be?!
Omzumu parmaklarının ucu ile ittirdi. Sinirlendim. Parmaklarını tutup, geriye doğru büktüm. Acı ile çığlık attı. Yanındaki oğlan, onu bırakmam için yanıma geldi. Ama o bana yaklaştıkça, bende kızın parmaklarını daha çok büktüm.
- Barkın defol!
;diye bağırdı. Çocuk geriledi.
- Bırak beni aptal fahişe!
- Ağzını topla...
Daha da sıktım. Özür beklediğimin farkındaydı.
- Özür dilerim!
Onu bıraktım. Elini karnına bastırdı. Eklemleri bembeyaz kesilmişti. Oğlan, üzerime doğru geldi ve kollarımdan beni tuttu. Tepinsemde yaranamadım.
- Barkın bırak kızı!
Oğlanın soluna bakması ile beni bırakması bir oldu. Siyah saçlı, alabildiğine mavi gözlü; uzun ince bir çocuk yanımıza geldi. Hızlı adımlar ile "köpek" olarak hitap edilen kızın yanına gitti. Onu kolundan tuttu ve çekeleyerek yanımızdan geçti. Sonra durdu, bana döndü.
- Kalıp kavga mı edeceksin, bizimle geliyor musun?
Nedendir bilmem, onu dinleyip ilk kez bir kavgayı yarıda bıraktım. Onlarla birlikte oradan uzaklaştım. Zil çaldı. Oğlan, kolunu tuttuğu kıza döndü.
- Sen iyi misin?
- Bana yine köpek dedi Özgür.
- Takma sen onu.
Sonra da ikisi de bana döndü. Oğlan:
- Sen yenisin dimi? Ben Özgür.
Elini uzattı. Ikiside bana samimi gelmemişti. Ayrıca, az önce hiç tanımadığım bu çocuğun lafını dinlediğim için hala kendime kızgındım. Elini sıkmadım, kendimi tanıtmadım.
- Farkındaysanız zil çaldı? Ben sınıfa gidiyorum.
Onlardan ayrılıp binaya yöneldim. Öğretmenle aynı anda sınıfa girdim.
Öğlen yemeği zili çalmıştı. Kafamı sıraya koyup uyumak istedim. Beş dakika sonra biri kafama dokundu. Gözlerimi etrafta gezdirdim ama sınıfta kimse yoktu. Tekrar kafamı koymaya hazırlanırken, masanın kenarından bir çift gözün bana baktığını gördüm. Kaşımın teki havaya kalkarken, bir kızın nazik sesi kulaklarıma vardı.- S-selam. Şey... sen Gölge misin?
- Kim soruyor?
Kız yavaşça doğruldu. Bu, sabah köpek diye tartaklanan kızdı.
- Ben Işıl. Bu sabahki olay için... Özür dilemek istemiştim.
- Sen neden özür diliyorsun ki?
- Buse'nin elinden kurtulmak için onu ittirmiştim. O yüzden sana çarptı.
- Anlaşıldı...
- O yüzden bende sana kendimi affettirmek istiyorum.
- Özrünü istemiyorum. Olan oldu. Şimdi beni rahat bırak.
Kafamı tekrar masaya koydum ve etrafını kollarımla çevreledim.
- Sana öğlen yemeği ısmarlayabilirim?
Cevap vermek istemiyorum. Konuştukça yanımda daha da kalıcak. Sağ omzuma dokundu. Hışımla kafamı kaldırdım.
- Ne?!
Göz göze geldik. Dudakları aralandı ve sadece şu keimeler çıktı. Sesi alçaktı.
- Sen kırılmışsın...
Gözlerimi pörtlettim. Ne demekti bu? Kırıldığım çok mu belliydi? Ne cevap vermem gerektiğini bilemedim. Suratına öylece bakakaldım. Aniden ayağa fırladım.
- Hamburger istiyorum. Ketçapsız. Aklında tut, siparişi sen vereceksin.
Bu tavrıma rağmen, kızın yüzünde bir gülümseme belirdi.
- Anlaştık!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖzGöl
Novela JuvenilGölge Karabulut, aile şefkatinden mahrum ancak kusursuz bir kız çocuğudur. İyi fizikten tutunda ateşli agresifliğine kadar herşeye sahiptir. Babasının işi gereği Antalya'dan, Istanbul'a taşınırlar. Ve bir gölgenin özgürlük hikâyesi... Orada başlar. ...