S1|B10- Selim'e özel bol şekerli Türk kahvesi

3K 184 27
                                    

Çakıl, İdil'in dosyadaki belgelerin bilgisayara geçirilme işlemini göstermesiyle geri kalanları halletmeye çalışıyordu. Bazen kafasını karıştıran durumlarda oluyordu ve gidip İdil'den yardım isteyip duruyordu. Buna alışana kadar canı çıkacak gibi görünüyordu. Yeni öğrendiklerini not almayı da ihmal etmiyordu haliyle.


Başını masasında dağınık halde duran belgelere doğru yasladığında büyük bir of çekti. Başı da ağrımaya başlamıştı ayrıca. Sabahtan beri başını bilgisayar başından ayırmamıştı. Gözü bir bilgisayarda bir dosyada dolaşıp duruyor, haliyle gözleri de parmakları gibi yoruluyordu.


Birden telefon çalınca irkildi ve başını geri çekip doğruldu. Kendi telefonunun çalmadığına emindi çünkü melodisi böyle tiz bir şekilde çalan türden değildi. Gözleri ahizeli telefona gidince onun çaldığını anladı. Hemen ahizeyi kaldırıp kulağına dayadı.


"Buyurun, Alaz Bey?" Tabii ki Alaz'dan başka birisi olamazdı arayan. O gür sesiyle; "Başını kaldır, işine odaklan." deyince bakışlarını karşısındaki camekana doğru çevirdi ve Alaz ile göz göze geldi. Hayır, bir saniyeliğine de olsa gözlerini dinlendiremez miydi? Bu da mı yasaktı?


"Ben işime odaklanıyorum Alaz Bey. Siz merak etmeyin."

"Öyle görünmüyor ama."

"Peki Alaz Bey. Başka bir isteğiniz var mı?"

"Yok."


Ve yine telefon kapandı. Çakıl, içinden büyük bir sabır diledi. Yoksa bu adam elinde kalırdı, başka bir açıklaması olamazdı bunun. Ahizeyi yerine koyduğunda gözlerini Alaz'dan çekip önündeki dosyalara döndü. Bir yandan da düşünüyordu. Bu adamın amacı neydi, neden böyle despot davranıyordu? Zaten yeterince kendi patronundan çekiyordu, bir de bu adam çıkmıştı karşısına.


-*-*-*-


Çakıl, en sonunda masasında yığınla dolu dosyaların azalmasından memnun olmuştu. Hayır, bu kadar dosyayı nasıl biriktirmeyi başarırlardı, ona anlam veremiyordu. Olan kendi gözlerine ve parmaklarına olmuştu. Alaz'da yine bir yere kadar gitmiş, hala geri dönmemişti. Şimdi biri arayıp Alaz'ı sorsa nerede diye, ne diyeceğini de bilmiyordu. Nereye gideceğini de söylememiş, sadece ben çıkıyorum birazdan gelirim demişti. Birazdan kastı iki saat falandı sanırım. Kapısı çalınınca bakışlarını kapıya çevirdi. "Gelebilirsin." diye seslendiğinde içeri giren İdil'e yorgun bir gülümseme ile baktı.


"Sana bitki çayı getirmiştim. Yorgunluğunu alır diye düşündüm."

"Çok iyi düşünmüşsün. Gözlerim yerlerinden firar edecek neredeyse."


İdil'in çayını önüne koymasıyla birlikte sandalyelerden birine oturarak; "Bitti mi ne yaptın?" diye sordu kendisine.


"Az kaldı. Ya İdil, nasıl birikmiş bunlar böyle?"

"Ne zamandır Alaz Bey tek başına çalışıyordu. Ben de elimden geldiğince bilgisayara geçirmeye çalışıyorum tabii ama bu aralar aşırı yoğunuz. O yüzden birikiverdi. Ben de tüm günümü veremiyorum, sürekli telefon gelip duruyor."

"Anlıyorum."


O sırada dışarıdan bir telefon sesi gelince İdil, bakışlarıyla dışarıyı işaret edip; "Bak görüyor musun? Yanından bir dakika ayrıldım mı anında hissediyor, aramaya başlıyorlar. Benim de işim telefonla canım." dedi, yerinden kalkarak.

Benimle KalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin