Hayatı boyunca yalanlar içinde kaybolmuş bir beden,
İris Bezaz.
Kaybolan yıllarının izinde eriyen bir buz dağı,
Tuna Erez.
Gömüldükleri boşlukta ilk ebelenen kim olacak?
Kaybolmuşluğun içindeki aşklambaç oyunu.
** ** **
Tanıtım Videosu;
https://you...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Benim en büyük sorunsalım şuydu;
Birisi içime sindiği zaman asla sevgimin ve ilgimin dozunu ayarlayamıyordum. Şu an Tuna'nın güvenlik duvarını aşmak üzereydim. Beraber fotoğraf çekinme işinin ucunu birazcık kaçırmıştım. Buz Prensin sabrının sonuna doğru emin adımlarla ilerliyordum.Evet, bunların farkındaydım fakat bir kaç saat kadar önce yaşadığım olayı telefonumun belleğine de eklemeliydim. O büyülü anları hafızama derin derin kazımak, namütenahi kılmak boynumun boycuydu elbette...
''İris bu kadar yetmez mi? Hem yanağımı sıka sıka sündürdün be güzelim...''
Yüzümde âşık bir gülümse ile Tuna'nın çehresini yeşil gözlerimle karışlıyordum ki onun da bana öyle bakmasının garipliğiyle irkildim bir anlığına... Hafızamın morguna kaldırdığım didişmelerimize artık yalnızca gülüyordum. Ne ara bu hallere düşüp birbirimizi 'sevgili' sıfatına sığdırmıştık, ne ara bana karşı kendini bu denli açmıştı ve ne ara sarışmıştı gözlerimiz böylesine birbirine asla bilemiyordum. Sahiden de çekişmeli bir başlangıcımız olmuştu, şu bir iki ayda...
Hoş bir tınıyla güldü. Elini başıma koyup sakince, göğsüne yatırdı. Ellerimi beline doladım bende naif bir hanımefendilikle. Öylesine güzeldik ki manzaranın bizi kıskandığına emindim.
''Sizi çok seviyorum güzel hanımefendi... İlk karşılaştığımız andan beridir sürekli birbirimize rastlaşmamız bu yüzdendir. Kalbim durmadan size rastlaşıyordu sizi göremediğim anlarda... Bu aciz adam da sizi sürekli gözlemleri içine alıp korumaya uğraştı. Size zarar vereceğinden korktuğu için kendini sakladı. Vakit bu güneymiş ki bugün sabrı taştı. Saklambaçta da öyle iyi değildi bu adam zaten... Onu ebelediniz hanımefendi...''
Başıma küçük bir buse kondurup kokumu içine çekti. Söyledikleri bunların ne ara olduğunu ufakta olsa açıklıyordu. Şiir gibi konuşup beni eritmeye çalışıyordu. Lakin hemen renk vermek istemiyordum.
''Şiirden anlayan bir kadını öyle alelade bir şekilde sevemezsiniz bayım...''diye sevdiğim bir şairin sözleriyle yanıtladım onu.
Beni göğsüne daha sıkı bastırıp yeniden o mayhoş sesiyle konuştu... Bu sırada yağmur çiselemeye başlamıştı.
''Yaslan göğsüme sevdiğim Benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir Pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir Toprak gibidir Sen ki bulut gibisin Ay gibisin güneş gibi bazen