Merahba arkadaşlar. Ben Wattpad'de yeniyim ve bu yazdığım ilk hikaye. Hatalarım olabilir tabiki ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Umarım beğenirsiniz. Sevgilerimle...
Çaresizdim. Durduğum aynanın karşısında kendime bakıyordum. Islak saçlarıma uykusuzluktan şişip mor halkalarla bezenmiş gözlerime , yüzümdeki yara izlerine ve morluklara... Ben bu değildim. Ben pes eden değildim. İradesi zayıf bir insan olabilirdim evet ama bu çabuk pes eden bir insan olduğum anlamına gelmezdi. Ama şu an öyle görünüyordum.
Çaresiz, bitkin ve aciz. Yüzümdeki morluklara dokundum. Hissettiğim acı gözlerimi kısmama neden oldu. Acıya dayanıklılığı olan bir insan değildim maalesef. Belki de bu yüzden yaşadıklarım bana bu kadar ağır gelmişti , belki de bu nedenle bu kadar çökmüştüm.
Adeta kalbim ve beynim bir yarış içindeydi. İkisi de farklı tarafta ve rakiplerdi. Kalbim beynimi yani mantığımı geçmişti ve o nedenle şu an bu haldeydim. Daha önce hiç kalbimi dinleyen bir insan olmamıştım. Soğuk, kalpsiz bir insan olmuştum hep. Hatta bazen bir vicdanım olup olmadığını düşünüyordum. Buna rağmen gün geldi ve beynimi değil kalbimi dinler oldum. Ama en önemlisi şu an kalbimi dinlediğimden pişman mıyım, işte bunu bende bilmiyorum.
Düşünceler, sesler görüntüler... Hepsi beynimde karmakarışık bir şekilde dönüyor ve ben ne yapacağımı bilmiyorum. Kulaklarıma bastırıyorum ama sesler beynimin içinde döndüğü için bir faydası olmuyor. Ölmek istiyorum. Ölmek ve bu durumdan kurtulmak. Kafamı karıştıran düşüncelerden, esaretten, bilebile canımın yanmasından kurtulmak...
Bacaklarım artık yorgun bedenimi taşıyamaz hale gelmişti. Ağır bir şekilde dizlerimin üstüne çöktüm. Çökmemi nedeni bedenimin yorgun olması kadar aynı zamanda psikolojik olarak da paramparça olmamdı. Ellerimle yüzümü kapattım. Gözyaşlarım gözlerimden çeneme akıyor oradan da tişörtüme damlayıp önümün ıslanmasına sebep oluyordu. Tüm bunlar olurken benim beynimi kurcalayan tek şey nasıl bu hale geldiğimdi. Sıradan ve sıkıcı bir hayat yaşıyorken bir ayda hayatımın nasıl değişip bu noktaya geldiğiydi. Çözemediğim sorular vardı kafamda. Ben bunları düşünürken kilitlediğim banyo kapısının ardından gelen ses beni karmakarışık iç dünyamdan çıkarıp gerçek hayata döndürdü.
-Hey orda bir buçuk saattir ne yapıyorsun ?
Cevap vermedim. Vermeyecektim. İstediği kadar merak edebilirdi. Hatta merak etmezdi. Beni neden merak etsin ki. O sadece sinirlenirdi o da kapıyı açmadığım için, onun emrine karşı geldiğim için.
-Bana cevap ver Eylül. Sinirlenmeye başlıyorum.
-...
-Bak kapıyı kırıp girerim biliyorsun ve eğer bunu yaparsam senin açından pek iyi sonuçlar olmaz .
Yine de cevap vermedim. Kapıyı kırıp girmeye çalışacağını biliyordum. Ama şu an zaten dipteydim. Daha ne kadar batabilirdim ki . Ona boyun eğmeyecektim. Ben bunları düşünürken kapıdan güm diye bir ses geldi. Kapıya omuz atmıştı. Hala dizlerimin üstünde çökük halde duruyordum. Hemen ayağa kalktım. Eğer biraz ötemde duran banyo dolabını kapının önüne itersem kapıyı kırsa bile açamazdı. Dolabın yanına gidip elimdeki tüm güçle onu itmeye çalıştım. Lanet dolap o kadar da ağır değildi ama şu an o kadar güçsüz durumdaydım ki... Her zamanki halimde olsam o dolabı kapıya itmem sadece bir iki saniyemi alırdı. Ama olmuyordu işte. Ayakta bile zor dururken bir dolabı itmeye çalışmak saçmaydı.
Kapıdan bir daha güm diye ses geldi ve bu daha şiddetliydi. Kapıdan gelen sesin ardından kısık bir inleme sesi duydum. Omuz atarken canı acımış olmalıydı ki kapının sağlamlığına bakarsak bu çok normal. Şu anki sinirini hatta muhtemel yüz ifadesini hayal ettim. Çok sinirlenmiş olmalıydı ve bu da beni eline geçirdiğinde canıma okuyacağının bir göstergesiydi.
Artık bir çözüm yolu üretemiyordum. Kapının önüne herhangi bir şey itebilecek gücüm yoktu. Banyoda kaçabileceğim bir cam vb şey de yoktu. İçeri girdiğinde ona saldırabilecek falan da değildim. Öyle bir ihtimali göz önünde bulundurmam bile saçmaydı çünkü o kadar güçlüydü ki tek hamlesiyle beni yere seriyordu. Artık bekleyip kaderimle yüzleşmekten başka bir şansım yoktu. Yine aynı şey olmuştu işte. Yine kapana kısılmıştım. Yine pes etmiştim. Yine çaresizdim. Yine yine yine...
Kapıdan bir kez daha ses geldi ve bu kez kapının menteşeleri kırılmıştı. Öfkeyle içeri girdi ve bana baktı. Mavi gözlerinde en derin nefreti ve hatta ölümü gördüm. Öylece kalakalmıştım. Bedenim kaskatı kesilmişti. Dışımdan sessiz kalmakla beraber içimden kendime küfürler ediyordum. Bana doğru yaklaşırken ilk hareketsiz kalsam da bir süre sonra yaptığımın saçmalığını anlayıp hareketlendim. O bana doğru geldikçe ben geri geri gidiyordum. Ta ki sırtım buz gibi kalebodurlara değene kadar. Duvara değince ellerimi yüzüme götürüp gözlerimi kapattım. Korktuğunda kafasını toprağa gömen deve kuşları gibi davranıyordum.
O gelip benimle aramdaki mesafeyi sıfıra indirene kadar içimden dua ettim. Beni tamamen duvarla kendi arasına sıkıştırdığı an bunun bir rüya olmasını diledim. Gerçek dışı bir şey olmasını. Birinin gelip beni uyandırmasını ve her şeyin bir rüya olduğunu, geçtiğini söylemesini. Uyanmamla birlikte her şeyin bitmesini diledim. Ama tabiki de öyle olmadı.
Ben sadece gözlerimi kapamıştım ve buraya kadar nasıl geldiğimi düşünüyordum. Her şeyin başına dönmüştüm. En başa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR ALTINDA
Random-UNUTMA Kİ KARANLIĞIN İÇİNDEYSEN HER RENK SİYAH GÖRÜNÜR "Her şey sıradan bir şekilde başlamıştı oysaki... Kimse sonunun böyle olabileceğini tahmin edemezdi." O derinlerde çok derinlerde kimsenin tahmin edemeyeceği kadar iyi... Yalnızca küçükken yaşa...