4. Bölüm -Mutluluğun Dansı

359 17 0
                                    

Arkadaşlar çok iyi bir bölüm sizleri bekliyor. Sonu önemli mutlaka sonuna kadar okuyuyn. Bir de hikayeme neredeyse yok denecek kadar az vote geliyor. Hikaye yazmak emek gerektien bir iş ve insan karşılığını alamayınca üzülüyor. Bu konuda biraz dikkat ederseniz sevinirim. Sevgilerimle :)

Bölümün sonlarında bir şarkıdan bahsedeceğim. Şarkı Carlos Gardel- Por una Cabeza zaten medyaya koydum oradan bulabilrsiniz merak eden varsa dinleyebilir ya da orayı okurken dinleyebilirsiniz tavsiyemdir.

Okuldan çıkmış eve geliyorum. Evime giden uzun yolda yürüyorum üstümde okul formamla. Bir yandan da düşünüyorum şu son zamanlar yaşadıklarımı, başımdan geçenleri... Gerçekten şu yaşadıklarım kolay şeyler değil. Atlatması zor zamanlar geçiriyorum. Fakat inanıyorum ki bu zamanlar geçecek. Bir zaman gelecek ve eskileri düşünüp güleceğim, şu an ağladığım şeyler çok saçma gelecek. İşte o zaman gelene kadar acı çekeceğim, bekleyeceğim. Sonra her şey bitecek. İhtiyacım olan şey sadece zaman, biraz daha zaman...

Köşeyi dönerken bir an karşıma o çıkıyor. Doruk... Önce öylece bakakalıyoruz birbirimize. Ardından gülümsüyor. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde öylece kalakalırken o kollarını açıyor. Ben anlamadığımı belli eden bakışlar atarken kafasını sallıyor ve o zaman sarılmak için kollarını açıp beklediğini anlıyorum. O an tüm onun hakkında duyduklarım beynimden uçup gidiyor ve her şeyi unutup kendimi onun kolların atıyorum. Kolları beni öldürecekçesine sararken mutluluktan kapadığım gözlerimi açıyorum.

Doruk'a hala sarılıyken omzunun arkasından sokağı görüyorum. Her yerde Doruk'un sinemadaki arkadaşları, Melisa ve Melisa'nın arkadaşları... Hepsi kahkahalar atarak gülüyorlar bana. O sırada Doruk'ta beni bırakıyor ve yüzünde aynı arkadaşlarındaki o küçümseyici bakışla bakıp gülüyor bana.

-"Seni şapşal velet, seni sevdiğimi falan mı sandın?" diyor Doruk. Ardından karnını tutup iki büklüm olana kadar gülmeye devam ediyor. Bense o an öylece kalakalıyorum. Ne yapacağımı şaşırmış bir halde sadece duruyorum. Ne bir şey söyleyebiliyorum, ne hareket edebiliyorum, ne de herhangi bir tepki verebiliyorum... Sonra da kaskatı kesilmiş bedenimden tek tepki gözlerimden geliyor. Gözyaşları istemsizce gözlerimden süzülürken karşımdaki kalabalık ,Doruk dahil herkes, kahkahalarla gülüyor bana. Gözyaşlarım daha da şiddetlenerek akmaya devam ederken yürümeye başlıyorum paramparça olmuş kalbim ve gururumla beraber...Yavaş başlayan adımlarım gitgide hızlanırken evime gitmek için kalabalığın içinden geçmek zorunda kalıyorum. Yanlarından geçerken gülmelerini daha da yakından duyuyorum. Onlar her kahkaha attığından kalbimden bir parça daha kopuyor sanki. Daha da kayboluyorum, daha da küçülüyorum... Şu an yerin dibine girmek istiyorum, görünmez olmayı ve kimsenin beni görmemesini istiyorum. Kulaklarımı tıkıyorum onların bana gülmelerini duymamak için. Bu kadar mı kolay on altı yaşında bir kızın hislerini alay konusu etmek, çok mu eğlenceli onlar için?

Nihayet kalabalığı geçip evime giden yolda hızlı adımlarla koşuyorum. Onları geçmeme rağmen hala gülme sesleri geliyor, hatta yankı yapıyor sokaklarda... Giderken bir anda ayağım kayıyor ve ayağımı burkup yere kapaklanıyorum. Bütün bedenim aniden yere kapaklanırken acısının kaburgalarımda hissediyorum. Kalkmaya çalışıyorum ama beceremiyorum. İkinci denemede yerden kalkıyorum. Yerden kalkmak için destek aldığım ellerim yere kırmızı kan lekeleri bırakıyor. Kalktıktan sonra kan içinde kalmış ellerime bakıyorum. Şu ana o kadar berbat bir psikoloji içindeyim ki yaşadığım ruhsal acının yanında bu fiziksel acı hiçbir şey değil. Her yerim çürümüşçesine ağrırken ve bazı yerlerim kan içindeyken düşündüğüm tek şey bir an evvel eve varmak.

Kalan tüm gücümle ağrıyan eklemlerime meydan okuyarak eve koşuyorum. Nihayet eve vardığımda defalarca kez zile basıyorum. Kapı açılınca koşarak apartmana sonra da eve giriyorum. Annem beni kan içinde görmesine rağmen hiç tepki vermiyor.

KARANLIKLAR  ALTINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin