Merhabalar!!Uzun bir ara ardından yeni bölüm geldi. Bu bölüm Word'de 11 sayfa tutuyor. Normalde şimdi yazmayacaktım ama çok ısrar eden arkadaşım oldu kıramadım sizi gece 10 da oturup yazmaya başladım şu an saat 03:10 ve yarın okulum var. Gerçekten içime sinen bir bölüm oldu özellikle son kısmı... Çok uğraştım bu bölüme umarım beğenirsiniz. Dediğim gibi gece geç saatte yazdım hatalarım olabilir şimiden söyliyim. SEVGİLERİMLEEE
Kış mevsiminde olmamıza rağmen güneşli bir gün.Soğuk ama güneşli... Sanki onca yağmurlu ve kasvetli günün ardından bize verilmiş bir hediye gibi güneşli bu gün. Deniz kenarında oturuyorum. Denizden buz gibi bir rüzgar esmesine rağmen beni hiç etkilemiyor. Sadece yüzümde hafif bir gerilme hissediyorum. Normalde böyle bir rüzgarda iliklerime kadar donar ve titrerdim. Ama titremiyorum. Çünkü o yanımda. Doruk'un yanımda olması bile benim içimi ısıtmaya yetiyor. Onun varlığı bile beni bu denli bir rüzgar karşısında kuvvetli kılıyor.
Hele bana baktığında tüm dünyayı unutuyorum. Sanki o an tüm dünyam o oluyor ve her şey onun etrafında dönüyor. Bütün düşüncelerim o oluyor. Onun derin mavi gözleri kaplıyor iç dünyamı. İçimi onunla ısıtıyorum.Bilmezdim dünya üzerinde bir insana bu denli aşık olacağımı onunla tanışmadan önce. Onu bu kadar tanımazken bile bu kadar o olabileceğimi , onunla dolabileceğimi bilmezdim.
Soğuktan kurumuş ve çatlamış dudakları şekillenmeye başlıyor ve ağzından bir cümle çıkıyor.
-"Seni seviyorum Eylül."
Önce şaşkınlıktan kocaman açılıyor gözlerim. Bu cümlenin ardından ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemez bir şekilde öylece kalakalıyorum. Genelde aşık olduğum insanlar benden hoşlanmaz. Ben hep tek taraflı yaşarım aşklarımı. Bu alışık olduğum bir durum değil.Bir süre öylece kalakalıyorum. O ise gözlerini hiç ayırmıyor benden. En güzel bakışlarıyla gözlerini hiç kırpmadan bakmaya devam ediyor bana. Ardından yavaş yavaş gülümsemeye başlıyorum ve yaşlar doluyor gözlerime. Bunlar saf mutluluk gözyaşları. Gözyaşları gözümde çıkıp yanaklarıma doğru yol alırken kendimi Doruk'un kollarına atıyorum. Doruk'un kollarına, yani şu an dünya üzerinde kendimi en çok güvende hissettiğim yere. Kendimi dünyanın en mutlu insanı olarak görüyorum şu an. Ona sıkıca sarılıp kokusunu içime çekiyorum. Gözyaşlarım onun paltosunu ıslatırken fısıltı şeklinde çıkan sesimle
-"Bende seni çok seviyorum" diyorum ve bir anda her yer kararmaya başlıyor.
Bir anda kendimi Doruk'un kollarında değil de bir boşlukta buluyorum. İçimdeki o inanılmaz hisler yavaşça kaybolurken aslında tüm bu yaşadıklarımın bir rüya olduğunu anlıyorum. Karanlık ve soğuk odamda bilincim yavaş yavaş yerine gelmeye başlarken üstümdeki yorganın açıldığın fark ediyorum.
Tüm gördüklerim, hissettiklerim hepsi sadece bir rüyadan ibaretti. O beni sevdiğini gerçekte söylememişti. Az önce yaşadıklarımın hiç biri gerçek değildi. Bunu anlamak gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. Soğuk gözyaşlarım yanaklarımdan akarken sessizce hıçkırdım. O kadar gerçekçi bir rüyaydı ki...
Saate baktım ve saatin 05:30 olduğunu gördüm. Yaşadığım bu şoktan sonra uyuyabileceğimi sanmıyorum. Zaten normalde de altı buçukta uyanacaktım. Ben de yataktan düşen yorganımı alıp kafama kadar çekerek tamamen yorganın içine girdim. Gözyaşlarımı serbest bıraktım. Sonuna kadar ağlayıp içimi tamamen boşaltacaktım. Ağlamak her ne kadar gözlerimin şişip kızarmasına sebep olsa da gerçek anlamada içimi boşaltmamı sağlıyordu. Her içinden çıkılamaz duruma girdiğimde baş vurduğum yegane yoldu ağlamak... Sanki beni sıkıntımdan uzaklaştırıyordu. Sanki üzüldüğüm şeyler gözyaşı damlalarının içine girip gözüm yoluyla dışarı atılıyordu. Ağlamak benim için sadece sıradan bir durumdan daha fazlasıydı. Ağlamak benim için hem bir çaresizlik belirtisi, hem de o çaresizlik içinde benim tek yardımcımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR ALTINDA
Random-UNUTMA Kİ KARANLIĞIN İÇİNDEYSEN HER RENK SİYAH GÖRÜNÜR "Her şey sıradan bir şekilde başlamıştı oysaki... Kimse sonunun böyle olabileceğini tahmin edemezdi." O derinlerde çok derinlerde kimsenin tahmin edemeyeceği kadar iyi... Yalnızca küçükken yaşa...