Harmony'nin Ağzından
Işığa uyum sağlamak için gözlerimi öfkeyle kırptım. Dayanılamaz bir acı hissetmiyordum, sadece hafif bir baş ağrım vardı. Ne kadardır baygın olduğumu ve tam olarak ne olduğunu merak ediyordum.
Kapının sesiyle başımı hafifçe kaldırdım. "Merhaba tatlım, uyanık olduğuna sevindim. Nasıl hissediyorsun?" diye sordu Cassie hafif bir endişe ile.
"Selam, kafamda sadece küçük bir ağrı var o kadar. Ne kadardır baygınım?" cevabı ne kadar istemesemse merakla sordum.
"Ağrın birkaç saat içinde ya da bir günde geçicek, merak etme. Üç gündür baygınsın hayatım." dedi yumuşakça. Omuzlarımdan büyük bir yük kalkmışçasına rahatladım, düşündüğüm kadar baygın değildim...
Kapı kapanma sesi duyduğumuzda Cassie ile konuşmayı bırakıp içeri girene baktık ve onu gördüm. Dylan... Siyah bir kot ve üstüne de beyaz bir bluz giymişti ve deri ceketi ve siyah ayakkabılarıyla kombinini tamamlamıştı. Daha çok tipik 'badboy' görünümüne sahipti.
Kötü değildi.
Sorunum ne benim!? Düşüncelerimi okumuş gibi yüzünde hafif bir sırıtma belirdi.
Bana doğru yaklaştı ve içimde garip bir his bırakarak kollarını etrafıma sardı. "Uyandığın için çok mutluyum." diye kulağıma fısıldayıp benden ayrılmasıyla vücudumdaki kolların eksikliği beni rahatsız etti.
"Bende, eve ne zaman dönebilirim Cassie?" Sordum göğsümdeki tuhaf hisle.
"BENİM!" Sesi derin, gözleri kırmızı ve vücudu gergin bir şekilde boşluğa bağırdı öfkeli görünen Dylan.
İnsanüstü bir şekilde yanıma koştu ve kuvvetlice sarıldı bana sahiplenirmişçesine. Bu hareketi karşısında ağzımdan şaşkınlık nidaları süzüldü ve etrafıma dolanan ellerin hissiyle içime tekrar bir rahatlama geldi. "Na-nasıl b-bu kadar hızlı ko-koşabildin? Ne-neden gözlerin kırmızı?" Fısıldadım nefesim kesilircesine.
Yüzünü boynuma gömüp burnunu sürtünce kafamı yana çevirip ona alan sağladım. Sonunda beni bıraktığında çenemi hafifçe kavradı ve gözlerinin içine bakmamı sağladı. Gözlerine baktığımda gözlerinin koyu kırmızıdan açık kahverengiye dönüşünü nefesim kesilerek ve birazda hayranlıkla seyrettim.
Hastane yatağından kayarak hızla ondan uzaklaştım, gözlerindeki incinme ve ben endişe ile kendimi biraz suçlu hissetsemde hemen bunu silkeledim.
"Harmony beni dinlemen ve sakin kalman gerek, canını yakmayacağım tamam mı?" Dedi yavaşça ve hiç tereddüt etmeden bana doğru yaklaştı.
"Sen... gözlerin... ve hız ve" Ellerim titremeye başladı ve başımın ağrısı tekrar gün yüzüne çıktı.
"Harmony kafanın çok karıştığını ve korktuğunu biliyorum ama sana emin ol ki zarar vermeyeceğim. Asla vermem." Sesindeki yumuşak ton biraz sakinleşmemi sağlasada hâlâ korkuyordum.
Soğuk eli çenemi yavaşça kavrayıp canımı acıtmadan ona bakmamı sağladığında tamda karşımda olduğunu o zamana kadar anlamamıştım bile. "Bana bak." Fısıldadı. Kafamı salladım ve gözüne bakmaktan kaçındım, ne göreceğimden korkarak.
"Lütfen." Sesi çok çaresiz ve kırılgan duyuluyordu. Gözlerim istemsizce onun gözlerine çıktı.
Kapı açıldığında odaya kimin girdiğine bakmak için başımı ellerinden kurtardığımda iki kişi karşımda dikiliyordu, otuzlarında gözüken bir kadın ve aynı Dylan'a benzeyen bir adam.
Yaşlı adam boğazını temizledi. "Sanırım ona söylemeliyiz." Sanki benim ne yapacağımdan korkarmışçasına yavaşça yanımıza geldi yaşlı kadın. Bana dokunmak için yanınlaştığında uzaklaştım.
"Hadi hayatım, burada kimse sana zarar vermeyecek söz veriyoruz. Başka bir odaya gidip neler döndüğünü orada konuşmaya ne dersiniz?" Sesi ve sıcak gülümsemesi istemsizce onu onaylamama sebep olurken uzattığı elini tuttum.
Odadan çıkıp onları takip ederken Dylan derin düşüncelere dalmış bir şekilde arkamdan geliyordu. Etrafta birçok kapı ve her şeyin hoş ve zarif bir görünümü vardı.
Vay canına.
İki kırmızı koltuğu olan küçük bir odaya gelmiştik. Yaşlı çift bir koltuğa birlikte oturduklarında bana da Dylan'ın olduğu koltuğa oturmam için komut verdiler. Sadece ayakta dikilmeyi isterdim ama bu düşüncemi kenara atıp Dylan'dan en uzak köşeye oturdum.
"Benim adım Theo Valentine ve bu da eşim Christina ve yanındaki de oğlumuz Dylan." Dedi Theo bana gülümseyerek, bende ona hafif gülümseyerek karşılık verdim.
"Ben de Harmony Grace, tanıştığımıza memnun oldum." dedim kısık bir tonda.
"Senin kim olduğunu biliyoruz hayatım. Nasıl hissediyorsun?" Sordu Christina.
"Şey... canım eskisi kadar çok acımıyor ve dürüst olmak gerekirse kafam çok karıştı ve bu durumdan biraz korkmaya başladım. Biriniz burada neler olduğunu bana anlatabilir mi artık?" Theo ve Christina aynı anda Dylan'a baktıklarında bende bakışlarını takip ettim, gergin gözüküyordu.
"Peki Harmony, senden sakin kalmanı ve korkmamanı istiyorum tamam mı?" dedi Dylan ciddi bir yüz ifadesiyle. İlk önce ailesine baktım, sonra yer eve en son da Dylan'a bakıp başımı salladım. Onaylamamla söylediği şey her şeyi değiştirmişti.
O iki kelime...
"Bizler vampiriz Harmony."
En iyi yazdığım bölüm olmasada yinede bir bölüm değilmi?
Hepinizi öpüyorum minnoşlarım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Prens
VampireÇılgın bir en iyi arkadaş? Tik. Aldatan bir erkek arkadaş? Tik. Akıl almaz derecede yakışıklı bir vampir sevgili? Tik. Psikopat bir sapık? Tik. Kocaman bir drama? Kesinlikle. Yüzyıllarca gerçek aşkını beklemek zor bir şey. Onu bulduktan birkaç hafta...