Howard'ın açık kahverengi takım elbisesini askıdan çıkardı ve biraz yukarı kaldırdı. Steve'in yüzündeki ifadeyi görünce Bucky sesini çıkarmadan gülmeye başladı;
"Beğenmedin mi?"dedi alaycı bir ses tonuyla.Steve diğer eline raftaki çiçekli kravati da aldi ve omzunun üstünden Bucky'nin parlayan gözlerinin içine baktı;
"Üstümdekinden daha iyi olduğu kesin."dedi. Giyerken gurur duyduğu ordu üniformasinin yaninda şimdi giydiği üniforma, ne bir savaşçının ne de alt tabakaya hizmet eden bir askerin giysisiydi. Yalnızca savaşı sadece sahnede izleyen halkı tatmin ediyordu. Captan America.
"Ne de olsa o bir asker değil."Bucky yavaş adımlarla Howard'ın ahşap dolabının önüne geldi. Eklemleri kanamaktan kabuk tutamayan yaralı elini dolaba yasladı;
"Bu gece kimse asker değil."Stark'ın Captan America adına düzenlediği belki yüzüncü kutlama gecesiydi ve bu sefer ilk kez Steve de katılacaktı;Onur konuğu olarak.
"O zaman ben de mi şu çiçekli kravatlardan taksam."Alaycı ses tonu, cümlenin sonlarına doğru kaymıştı. Ikisinin de o kravati Steve'in üzerinde duruşunu düşünmesi gülmeleri için yeterliydi. Zaten Steve'in giydiği Captan America kostümü, Bucky'i güldürmek için yeterliydi aslında. Ikisi de ona üniforma yerine kostüm demeyi tercih ediyordu.
"Sizin eksik zevk anlayışınız, bay Barnes."dedi,içeri ne zaman girdiğini anlamadiklari Stark."Benim tarzımı anlayamaz."Bucky elini indirdi ve onun pahalı eşyasinin üzerinde elinin bir leke bırakıp birakmadiğıni kontrol etti. Steve takımı yerine geri koyarken Howard iyice arkası dönük Steve'e yaklaşmıştı. Bucky ikisinden bir adım uzaklaştı ve odanın yarı açık duran kapısına doğru baktı. Stark onu odadan kovmadan önce, kendi isteğiyle sıvışmak istiyordu. Rogers arkasını dönünce, yüzünün ifadesiz halinde bile karşısındakini aşşağlayan Stark'ın koyu kahve gözleri ile karşı karşıya geldi. Steve'in elinden kravatı nazikçe aldı ve buruşturmadan tuttu;
"Isterseniz sizin için de bir takım ayarlayabiliriz. Ya da siz gösterideki kızlarımın giydiği kadar dar üniformanizi mi tercih edersiniz?"
Bucky,Howard'in arkasından Steve'in kırmızı suratına baktı. Neden utandığını anlamamıştı."Umarım arkadaşın da senin prestijinizi zeddelemeyecek bir şeyler giyer."
Bucky üzerindeki kirli üniformasını düzeltti ve çarpık bir gülümseme ile;
"Bu üniformadan daha prestijli ne olabilir ki?"dedi.Howard omzunun üstünden Barnes'ın suratına bakti. Aşşağlamak için gerçekten sözlere ihtiyaç duymayan bir adamdı.
"Hı hı..."onu baştan sona süzdükten sonra iç geçirdi;"Tabi.."
Barnes izin isteyip yanlarından ayrıldı. Steve çıkmaması için kaş göz isareti yapsada, Bucky halinden epey mutluydu.
"Amacım kıyafetini aşşağlamak değildi, Stark."
"Prestij oluşturmak istiyorsan giydiğin şeyden çok daha fazlası olman gerekir."
Kravatı yerine geri koydu. Yanında duran geniş omuzlu askerin göğsünün üstüne elini koydu;
"Üniforman olmadan bir hiçsen, o üniformayı giymene de gerek yok demektir ne de olsa."Steve Howard'ın elinin altında duran, göğsündeki yıldıza baktı. Ardından onun gözlerinin içine bakan adama geri döndü. Her zaman odada yalnız kaldıkları zaman Howard ona daha yakın davranıyordu. Ve bu, süslü ,yapmacık insanların arasından Steve'i kolayca Howard'a sürüklüyordu.
"Ve sen Steve,tatlım..."dedi Howard ,onun tonunu neye benzetecegine karar veremediği mavi gözlerine bakarken;"Sen benim en prestijli eserimsin"
Steve yalnızca bir adım daha ona yaklaşırsa, aralarındaki mesafe ile arkadaşliklarinin da biteceğini biliyordu. Ve o mesafeyi ilk karşılaştıklarında kapatmış ruhuna ithafen, şimdi bedenen de kapatmak istiyordu Steve. Howard ona bir adım daha yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stony All The Way
Fanfiction"Seni seviyorum, Stark."dedi Steve. Bunu en son yetmiş yıl önce, yine bir Stark'a söylemişti.