ilk ve tek ten

2.8K 110 47
                                    

Tony yerdeki karton kutunun yanına oturdu ve içini boşaltmaya başladı. Malikâneden ayrıldığında yanına aldığı-alt kattaki çalışma odası oyuncakları dışında-tek özel kutuydu. Bantı hızla yırttı ve dikkatle üstünü açtı.
İçinden küçükken babasının ona aldığı oyuncak bebeği çıkardı. Belinden tutup çıkardığı oyuncağın üzerindeki şeritleri ve bayrak simgelerini inceledi. Bir kez bile oynamak için elini değdirmediği oyuncağı aynı şekilde atmaya da kıyamamıştı. Babasının içinden gelerek ona aldığı tek hediyeydi bu.

Küçük bir Captan America oyuncağı.

Onu yere bıraktı ve kutudan hiç açıp oynamadığı başka bir oyuncağı çıkarıp, bağdaş kurduğu bacaklarının üstüne koydu. Küçükken kurmayı beceremediği beyaz bir çadır. Babasının asla ona kurmak için yardım etmediği çadır.
Deri kaplama bir defter.
İçine onlarca yazdığı ama hiç gerçekleştiremediği teorileri yazılıydı. Ve bunları yazdığında sadece oniki yaşındaydı.
Küçük bir kumbara.
Atmaya kıyamadığı ayakkabı bağcıkları.

Odaya giren Bucky ile yüzündeki nostalji ile beliren hafif, yumşak gülümsemesi silindi.
"Ne oldu?"dedi, ters bir sesle.
Bucky ellerini cebinden çıkardı ve alt dudağından daha önde olan dudağını yaladı;
"Clint dışarı çıkıp, biraz eğlenceklerini söyledi."dedi. Biraz duraksadıktan sonra ekledi;"Birlikte."
Tony onun varlığından rahatsız olduğunu belirten bir sesle;
"Benim işim var."dedi.
Bucky ısrarcı olmayan bir tavırda girdiği odadan, gözlerini devirerek geriye döndü. Tam çıkacakken yerde gördüğü oyuncak Steve ile duraksadı. Yanlış gördüğünü düşünerek bir daha baktı. Ama arkası dönük Tony'nin dizinin yanındaki oyuncak, bir Captan America oyuncağıydı.
"O senin mi, Peter için mi?"dedi,alaycı bir sesle, gülerek. Tony arkasını dönemden, elleri arasındaki defteri ve dişlerini sıktı;
"Sence espirilerini komik bukacak kadar seni seviyor muyum?"
Bucky gülümsedi. Tony bu gülümsemeyi görseydi, belki bu adamın da sevilecek bir çok yanı olduğuna inanırdı.
Bucky eğilip, yerden oyuncağı aldı ve çömeldiği yerden onu inceledi;
"Dudaklarının rengi neden böyle? Ken bebeği gibi olmuş."
Tony gözlerini devirdi ve oyuncağı elinden çekip aldı;
"Sen Ken bebeğine yetiştin mi?"dedi,alaycı bir sesle. Bucky onun sivriliklerini alttan almaya hazırdı;
"Pek sayılmaz..."
Aralarında kısa bir sessizlik oldu. Bu süre zarfında Tony, o orada değilmiş gibi davrandı. Kutusundan eşyalarını çıkarmaya devam etti.
Bucky boğuk ve pürüzlü bir sesle;
"Onu seviyorsun, değil mi?"dedi.
Tony şaşkınlık ve öfke karışımı bir duyguyla ona döndü. Steve'den bahsettiğini anlaması için yeniden sordurtmasına gerek yoktu;
"Hayır."dedi. Sesi, düşündüğünden daha kısık çıkmıştı. Ve kesinlikle beklediği gibi tok değildi. Oysa yalan söylemekte babası kadar iyiydi;
"Emin misin?"
Tony bu ısrarcı soruyu beklemiyordu. Deli gibi taptığı adamı terk etmişti. Kendini affedemiyordu. Babasına ait olan birini öperse de, kendini asla affedemezdi. Gözlerini boş kutuya çevirdi.
"Hayır..."dedi. Bunu söylemeyi, o da ummuyordum. Fısıltı gibi çıkmıştı.
Bucky tek kelime etmeden odadan ayrıldı.

******************

Howard'ın elleri onun teninini okşadıkça Steve'in dudakları daha da gevşiyordu. Vücudu ona karşı yenilmişçesine kendini ona emanet etmişti. Howard ise, sonunda ulaştığı bu kutsal toprak için minnettardı. Steve'in altın sarısı saçlarını okşuyor, dudaklarını tanıyordu yavaş yavaş.
Steve kollarını doladığı beli daha sıkı tuttu ve onu kucağına aldı. Howard ilk kez kendini birine böylesine teslim ediyordu.
Ayakları yerden kesildi ve bir kaç saniye sonra Steve onu, masaya oturttu. Howard dudaklarını ilahi dudaklardan ayırırken, Steve onun gözlerine baktı.
Parlak kahverengi gözler, mutluydu.

*****************

Tony mutfak dolabını açtı ve yeni bir paket tost ekmeği çıkardı. Ekmeği tost makinesinin içine koyduktan sonra eline aldığı bıçakla uzun bir süre mutfağın ortasında durdu. Sırada ne yapacağını biliyordu ama düşünceleri bu ara onu öylesine esir alıyordu ki, artık uyuyamıyor, doğru düzgün düşünemiyordu. Steve'e teslim olup, onun yanından ayrılmak istemiyor, aynı zamanda teninde Howard'ın izi olduğunu düşününce bunu kabullenemiyordu;
"Bay Stark?"dedi Peter. Tony düşüncelerinden sıyrılıp, kaşarı eline aldı."Biz çıkıyoruz."
Tony onu onayladıktan sonra, evdeki gürültü devam etti ve  dış kapının kapanması ile evde sessizlik hakim oldu. O gürültüye alışamadığından şikayet ediyordu ama şimdi evin sessizliği onu daha çok rahatsız etmişti.
Steve'in kollarına, nefesine ihtiyacı vardı. Belki konuşsalar herşeyi halledebilirlerdi. Ona bir şans vermeliydi en azından.
Tostu tabağa alıp yerken, uzun uzun onu herşeye rağmen hala isteyen Steve'i düşündü.
Tabağı lavaboya attı ve boş oturma odasına yöneldi. En azından O, boş olduğunu sanıyordu.
Odaya girdiğinde eli hemen ışıklara doğru gitti. Odanın ortasında silüetini seçebildiği şeyin ne olduğuna anlam veremedi. Odanın tam ortasında dev bir karartı vardı. Buradan koşarak zırhına yetişmesi imkânsızdı. Aynı şekilde zırhın üzerine çağırması da karşısındakine zaman kazandıracaktı.
Işığa giden eli büyük bir el kavradı. Irkilerek arkasındakini elinden tutarak önüne indirmeye çalıştı. Ondan daha ağır olan silüet;
"Sakin sakin sakin!"diye bağırması ile durdu ve omzunun üstünden arkasında duran Steve'e baktı. Elini yavaşça bıraktı ve odanın ortasına geri baktı.
Steve Tony'nin duymadığını umduğu bir gülüşle ışığı yaktı.
Odanın ortasında, kutusundan çıkardığı eski çadır kuruluydu. Bu kadar büyük olduğunu hayal etmemişti. Küçük bir çocuk masumiyetinin şaşkınlığı ile dudakları aralandı. Steve umduğu ifadeyi bulduğu için tatmin olmuş bir gülümseme ile sevgilisinin yüzüne baktı. Onun mutluluktan parlayan gözlerini ve dudağının yanında belli belirsiz gülümsemesi ile oluşan çizgileri hayranlıkla izliyordu;
"Sen, benim eşyalarımı mı karıştırdın?"dedi, Tony.
Steve özür ve teşekkür kelimelerine uzak sevgilisinin yanına geçti;
"Bucky bana atmaya kıyamadığın o oyuncaktan da bahsetti."
Tony ilk kez utanarak gözlerini onu hayranlıkla izleyen adama çeviremedi. Çadırın yanına gitti ve içeriye doğru başını uzattı;
"Yalnızca babamı hatırlattığı için saklıyordum."dedi. Steve'in içeri özenle döşediği yastıklara ve kalın battaniyelere bakarken; "Babamın içinden gelerek aldığı ilk ve tek hediyeydi."
Steve iç geçirdi. Howard hakkında konuşmak istemiyordu. Sadece O. Sadece Tony Stark vardı şu an onun için.
Steve geri çekilen Tony'nin yerine içeri girdi ve yumuşak yastıkların üstüne uzandı. Tony, onun uzanmış, onu bekleyen bedenine bakarken yutkundu. Içeriye girip, ona teslim olmak istiyordu.
"Bunu neden yaptın?"diye sordu.
Steve kısa bir süre gözlerini yukarı dikmiş şekilde düşündü;
"Sanırım, bu bir jest olarak adlandırılamaz. Çünkü bunun çaldığım çocukluğunu sana hatırlatacağını tahmin etmiştim. Bu da o an benden olduğundan daha çok uzaklaşmana neden olacaktı."
Tony ayaklarını dışarda bırakarak çadırın girişine oturdu. Arkasının dönük olduğu Steve'i dinlemeye devam etti;
"Howard'a kızgınım. Beni oğlundan üstün tutmuş. Bunun bir izahı olmasa gerek. Bunun bir izahı olmamalı. Bunu, benim ol diye yapmadım anlayacağın. Howard'ın veremediği şeyleri küçük Tony'e vermek istedim."
Tony, o an belli etmese de, aldığı en güzel konuşma için minnettardı. Mutluydu. Ve ilk kez kendini birine ait hissediyordu. Değerli hissediyordu. Gözlerinin dolduğunu ve sonunda birinin onu anladığı için kendini ahmakmış gibi gördüğünü fark etmemesini umdu. Arkası dönük olduğu için şanslıydı.
Gülerek;
"Merak etme. Küçük Tony halinden memnun."dedi.
Steve'in gözlerini devirdiğine emindi.
Kendini biraz getiye itti ve çadırın içine girdi. Steve'in yanına kadar emekledi ve onun geniş bedeninin üstüne uzandı. Steve beline doladığı kolları ile iyice onu kendine çekti. Onu yanına yatırdı ve üzerine meğillendi. Alnını alnına yasladı ve gözlerini kapattı.
Artık ona ait olacaktı.

Stony All The WayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin