Bundan yaklaşık 4 yada 5 sene önce, üniversitede tanışmıştım onunla. Adı Mira idi. Dikkatimi çekmemesi mümkün değildi. Siyah saçları siyaha yakın gözleri ve beyaz ten rengi ile zaten şaşırtıcı derecede ilgi odağı olmuştu. O sıralar bense bunalıma girmiş okul dışında proje ürettiğim insanlara projelerini yetiştiremiyorken, birde üstüne sevgilim tarafından terk edilince artık daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı.
Tabi o aralar her ne kadar, çok dikkatimi çekse de bu bunalım havasının vermiş olduğu zihin bulanıklığından kızı zerre kadar takmamıştım. "Hepsi aynıydı zaten daha farklı kapıları denemenin ne mantığı olacaktı ki?" Diye düşündüğüm vakitlerde bu kızla şans eseri tanıştık.
Bir kafede oturmuş yetiştirmem gereken projelerle uğraşıyordum. Masamda bisürü not ve evrak vardı. Bir yandan kahve içiyor bir yandan notlar çıkarıyor ona göre projeye devam ediyordum. O kadar yoğunlaşmışım ki kahvemin son yudumunu da içtiğim de karşıma geçip oturduğunu farketmemiştim, ta ki "Bu kahveler benden olsun." diye seslenene kadar.
O anlık dalgınlıkla "Neden olmasın?" demiştim. Sonra derin bir nefes alıp verdim, geriye doğru yaslanıp tam "off yeter artık.." diyecektim ki. Karşımda onu görür görmez şaşkın gözlerle öylece baka kaldım. Bana derin bir şekilde bakıyor hafiften de gülümsüyordu. Bir iki saniye şaşkınlığı üstümden atamamıştım ki hemen toparladım.
-"Sanırım seni henüz tanımıyorum." diyebildim
+"Evet sanırım tanışmamıştık, belki birer kahve tanışmamıza sebep olur diye düşündüm." dedi.O kahve dediği anda yüzümdeki o yorgun ve gergin olan hava biranda dağıldı. Ancak halen bitirmem gereken onca iş olduğundan bir gözümde sürekli bilgisayar ve notlarımdaydı. Kafam bir yandan projedeki hatalara çözüm düşünüyor öteki yandan konusmalara yetişmeye çalışıyordu.
Kahvelerimizi yudumlayıp onun kendi hakkında bahsettikleri, konudan konuya geçmeleriyle 10 15 dakika geçmişti bile. Ne büyük vakit kaybıydı ama benim için oldukça lükse kaçmak bu olsa gerekti. Ancak bu lüksü bile bir başkasına harcamak yada paylaşmak zorunda olmak, hele de hiç insana katkı sağlamayacağı belirgin olan başkalarına.
O sıra "Bende Mira. Tanıştığımıza sevindim." dediğini duydum. "Ben de" dedim. Sonrasın da kalkması gerektiğini biraz işleri olduğundan bahsetti ve gitti. O gittikten sonra biraz düşünmeye vaktim oldu. Evet, bu kız kimdi ve ben neleri kaçırmıştım?
Sonrası çok, çok daha uzun bir hikayeydi. Ben bu düşüncelere dalmışken bir anda fısıltılar şarkı söylemeyi kestiler. Yerini yine çığlıklar ve karmaşa aldı. Sonsuzluk böyle bir his olamazdı. Kendimi toparladım ve yeniden fikir yürütmeye başladım. Nasıl böyle bir duruma geri dönmüş olabilirdim ki?
Sonsuz bir çıkmaz içinde çıkış yolu aramak biraz ahmakca gelmeye başladı sonra. Kendimi tekrardan o siyah beyaz dünyada hayal etmeye başladım. Kendimi o dünyanın içinde düşünüyor aynı zamanda da oraya ulaşmanın yolunu kendi kendime çiziyordum. Daha sonra bütün o karanlık sonsuzluk, sislerini kaldırmaya başladı.
Gördüklerim bulanmaya bulandıkça da netleşmeye başladı, yavaş yavaş sonsuzluktan yeniden o dünyaya çıkış yapmaya başladım kendimi oraya doğru sürüklenirken bulmaya başladım.
Yeniden o dünyaya geri dönmek pekte iç açıcı görünmüyordu. Zihnimdeki bütün o fısıltıları dinlemeye başladım iyice odaklanıp, içinden bana yol gösterecek bir fısıltı çıkabilir mi diye. Fakat ben kendimi buna zorladıkça bütün silüetler yeniden sinirle ve aynı korkunçlukla bana bakıyorlar ve beni uyarıyorlar gibiydi. "Küçük sevimli canavarlar.." diye geçirdim içimden. Bu sırada sanki uzun zamandır el değmemiş sık bir ormanda olduğumu farkettim. Belkide bu, bana daha rahat bir düşünme ortamı sağlıyordu. Daha fazla zaten ne olabilirdi ki?
Bazı sesler ise oldukça ürperticiydi. Ve tek söyledikleri şey "Ölüm.. Zerafetin kendisi.." gibi bir takım laflardı. Ve bu kelimeleri öyle bir tonda söylüyorlardı ki sanki gökyüzü yırtılacakmış gibi hırıltılı ve gürültülü. Onları dinledikçe sakinliğimi koruyamıyor yavaş yavaş bir takım hisleri hissetmeye başlıyordum resmen. Ve bunlar tarif edilemez şiddetteydi. Onları dinledikçe beni daha farklı yerlere doğru çekiyorlar ve kendi dünyalarına sürüklüyor gibiydiler.
Kendimi zar zor tekrar toparladım. Bir ses vardı bir fısıltı gibi ancak bana okadar yakın ve seçici geliyordu ki. O sesi dinlemeye başladım, "Neden.. Neden terkettin ki beni ? Böyle olması gerekmiyordu.." diye hem zorla konuşuyor hem ağlıyordu ve bu ses tonu bana çok tanıdık gelmişti. Kendimi bu sesin yanına gelmişim gibi hayal edip düşünmeye başladım bütün odağımı topladım ve sürekli ona yaklaştığımı düşünmeye başladım.
Evet bir işe yarıyordu bunu hissedebiliyordum. Ses daha yakından geliyor ve bende sanki zamanlar ve boyutlar arasından geçişler yapıyordum. O sırada kendimi 2 yada 3 yıldızlı bir motel de buldum. Okadar eski ve rüküştü ki. Sanki binanın varlığı yapıldıktan sonra unutulmuş ve hatta kendisi de tarihe karışmayı bekliyor gibiydi. Kendimi sıradan bir canlıymışım gibi içeri doğru hareket ederken düşündüm. Yavaş yavaş içeri doğru hareket ediyordum basamaklardan yükselirken pencerelere baktım bazı silüetlerin kafaları okadar ürperticiydi ki. Ve aynı zamanda pencerede durmuşlar beni izliyorlardi.
İçeri girdikten sonra üst katlara doğru ilerledim. Işık yok denecek kadar azdı. En sonunda uzunca bir koridor gördüm. Ucunda az biraz ışık vardı başka hiç birşey yok. Oraya doğru ilerlemeye başladım oda numaralarına bakıyordum 20, 21, 22, 23 derken biranda sanki ensemde soğuk bir nefes çarpmış gibi oldu. Soğuğu hissettim adeta rusyada buzulların üstünde çırılçıplak dolaşıyor gibiydim. Korku.. Korku hissi sanki bütün çevremi çepeçevre kuşatmaya başlıyordu.
Bu.. Bu mümkün müydü? Aniden arkamı döndüm, döndüğümde ise bir silüet simsiyah bir sis bulutu içinde bana bakarak merdivenlerden uzaklaştı. Bu .. Bu herkezden gizlediğim.. Ve hiçbir zaman benden uzaklaşmayan baki kalan tek hisler bütünüydü. Ve o uzaklaşan da bunların tek nedeniydi. Hala buradaydı fakat nasıl olabilirdi. Imkansiz!
Kendimi bir anda koridor daralırken arada kalmış bir sekilde buldum. Duvarlar küçülüyor üzerime doğru geliyordu. Herşey daralıyordu.. Sanki duvarlar arasında sıkışıp kalacak çıkamayacaktım kıpırdayamayacaktım. Aniden odalardan biri beni ansızın kendine öyle bir şekilde çekti ki hersey resmen yine karanlığa gömülüyordu. Daha sonra ise aniden herşey normale döndü. Fakat fısıltıları artık çok daha fazla ve net duyuyordum sanki zihnimi tırmalıyorlardı sesleriyle. Dayanamıyordum.. Taa ki bir ses bütün aurayı dağıtana kadar...
Bu oydu. Mira. Ne kadar da farklı görünüyordu. Siyah beyaz bir dünyadan bakılınca eski dönemlerde yaşayan biri gibi ama bir okadar da güzel görünüyordu. Gözleri yorgun düşmüştü. Acaba ne zamandır bu haldeydi. "Mira!" diye seslendim ancak bu sesi benden baska kimse duymuyor olsa gerekti. Ses bütün odanın içinde duvarlardan sekerek tekrar yalnızca beni bulup gelmişti. O ise Bana dönüp bakmamıştı bile.
Üzerinde gömlek yelek ve pantolonuyla uzanmış yatağa ve dizlerini kendine çekmişti, elinde ise eski bir kitap vardı onu okuyor peçeteyle göz yaşlarını siliyordu.. Kitaba biraz daha yakından bakınca onun bana ait bir günlük olduğunu farkettim. "O.. Benim günlüğüm.. Onu nasıl alabildin?!". Kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi baka kaldım. O özel günlüklerde bilmemesi gereken birçok şey vardı.
Tedirgin hissetmeye başladım. Onları öğrenirse başına çok büyük belalar alabilirdi. Ancak onu durdurmanın bir yolu varmıydı bilmiyorum. Tek bildiğim onu biraz özlediğim ve tehlikede olduğu hissi. Dışarı çıktım oda numarası 23 dü.
Koridora yöneldim herşey yeniden eski haline dönmüş ve düzelmişti sanki herşey bambaşka işliyordu. Bir şekilde onu durdurmam gerekti. Korumam gerekti. Hemde çok acil bir şekilde. En yakın arkadaşım olan burak a ulaşmam gerekti. Belki bir şekilde o bunu farkeder belki bir şekilde ben farketmesini sağlayabilirdim bilmiyorum. Şimdi onun nerde olduğunu bulmak zorundayım. "Umarım o benim sesimi duyar, lütfen duysun.." diyerek çıktım motelden..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOMANİA #Wattys2018 #13Psiko
ParanormalÖlüm ve Yaşam arasındaki ince çizgide ne kadar düz yürüyebilirsiniz ki?