Bu kadının garip tavırları mı giyimi mi yoksa ilginç aksanı mı herşeyi bu kadar baş döndürücü yapıyordu emin değilim içimde kendimi ona kaptırma isteği uyandırıyordu. Sanki bir şeyler istese koşulsuz yapacak gibiydim. Yaklaştıkça bu tarz hisler iyice artmaya başladı, burası nasıl bir yerdi boyle anlamaya çalıştım garip renkli brandalar alanın ortasını merkez alarak yükselmiş tepeden bi iple sabitlenmişti. Onlarca sade seyirci koltuğu düzgün bir ayarlamayla oturtulmuş dört bir tarafta mesaleler, bir giriş ve bir adette palyaçoların girip çıkabileceği, eşyaların geldiği kapı. Herşeyin ortasında biz vardık. Bu sırada bana çok fazla yaklaştığını fark edince dengemi kaybeder gibi bir adım geriye attım. Yakın olmamak daha iyi olacak gibiydi ki Alfa önüme soğukkanlı bir şekilde geçerek dikkati üstüne çekti.
"Seni tekrar görmekten yeterince haz aldığımıza göre asıl konuya dönebiliriz sanırım." dedi
"Ah, tabii elbette, sadece seni her zaman buralarda görmek kolay değil." diye yanıtladı leydi
"Nedeni belki de oldukça açıktır." dedi
Leydi nazikçe gülümsedi ve derinden bir bakış atarak, "Her başın sıkıştığında da yardımcı olacağımı düşünmen ise oldukça zarif bir düşünce" diye ekledi
Kendimi biraz bitkin hissetmeye başlamıştım sanki var olan tüm gücüm damlatan bir musluk gibi beni terketiyordu.
Alfa biraz düşündükten sonra leydinin yanından uzaklaştı ve sanki bizi baş başa bıraktı. Ne diyeceğimi bilmiyordum, üzerimde sanki tonlarca yük varmış gibiydi ama o bana bunlardan daha ağır geliyordu. Yanıma doğru yaklaştı ve elini yüzüme koyarak "Endişe etmene gerek yok, benimle ilk defa tanışmıyorsun." dedi
"fakat ilk defa yüzyüze geliyor olmamız dışında." diye ekledi.
"Pekte yabancı gelmiyorsun" dedim
"Elbette, tıpkı sen gibi" dedi
biraz bekledikten sonra gülümsedi "Daha fazla konuşabilmek isterdim, ancak şimdi buradan ayrılmanız gerekiyor, ama tekrar karşılaşacağız." dedi
kafamı Alfa ya çevirdim, biraz hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Kafamı tekrar çevirdiğimde leydi artık yoktu. Ancak tek o değil etrafta hiçbirşey kalmamıştı, bütün o lunapark ve sirk alanıda kaybolmuştu. Gökyüzü karanlıktı ve hava açılmıştı. Yıldızlar sereserpe bütün gökyüzüne saçılmış gibiydiler. Sessizlik hakimdi kocaman bir sessizlik ve ben yorgundum. İleride ufak bir alanın içerisinde bir bina gördüm, bina sanki içerisinde yaşayanlar var gibi canlı duruyordu. daha dikkatli baktığımda ise bir çocuk tek başına pencereye yaslanmış gökyüzünü izliyordu. Gülümsedim "Evet oradalar, bütün iyi olan mutlu eden herşey ve herkes oradalar, asla ulaşamayacağız, derin ve daha derinden özleyeceğiz, herkes ve herşey birer birer oraya gider onlar bizi terkederken biz önce herkesten sonra herşeyden kaçacağız, ama kafamızı çevirdiğimiz her anda onlar orada olmaya devam edecekler, kaçtığımızı sanıp kendimizi buna inandırdığımızda bile.." diye iç geçirdim. Sonra ışıklar söndü çocuk yavaşça silikleşti, bina yavaşca eskidi ve terkedilmiş bir hal aldı. Derin bir iç çektim Alfa yüzüme bakıyordu "Duygular gibi tıpkı dedi, hani şu zamanla silikleşip gidenler var ya aynı onlar gibi" dedi. Elini omzuma koydu "Hadi yavaş yavaş buradan gidelim böyle şeylere daha çok rastlayacaksın kendini bu kadar kaptırmamaya çalış, buna ihtiyacın olacak." dedi. Haklı diye düşündüm nelere alışmıyordu ki insan. Yavaş yavaş yola tekrar koyulduk, ilerlediğimiz çevre tıpkı kasvet gibi kokuyordu, etraftaki herşey matem saçıyordu adeta çevreye, yorgun yorgun kımıldayan dalları olan ağaçlar, sararmaya başlamış otlar, dökülmüş yapraklar ve usul usul esen bir meltem. bu tıpkı acı gibiydi, derinden gelen bir acı bi üzgünlük mevsimi gibi, öyle kadim hissettiriyordu ki kendini sanki içimde yüz milyonlarca şey aynı anda ölüyor ve yeniden diriliyordu. Biliyordum bunu ilk defa hissetmiyordum, her zaman hissediyordum. Her zaman hissettiğim şeyden kaçıyordum, ancak hangi insan kendinden bir adım öteye kaçabilir ki? Her adımda daha da yoğunlaşan bu his.. Alfa biraz daha soğukkanlıydı ama yüzündeki ifadeden net bir şekilde anlayabiliyordum, aynı hisleri o da biliyordu ve bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ne farkeder diye düşündüm.
"Hey Alfa!" diye seslendim. Cevap vermedi. Biraz endişeli gibiydi, fakat neden endişlenmeliydi ki?
İlerlemeye devam ederken bir kelebek gördüm oldukça zarif bir şekilde süzülüyordu. Elimi ona doğru uzattım ama hiçbir şey olmadı sakince elimin içinden geçti ve gitti ama okadar güzel görünüyordu ki onu takip etmeye başladım. Etrafta usulca süzülüp sanki yol gösteriyordu. Bir kaç harabenin yanından geçtik ve ilginç bir patikaya vardık. Kelebek karanlıkta altın sarısı parlıyordu sanki, patika boyunca takip etmeye başladım. Bulunduğumuz yer o kadar eski görünüyordu ki herhangi bir yapıya dokunsam direk yıkılacak gibiydi. Kelebeği takip ederken etrafı incelemeye başladım. Herşey gözümün önünde canlanıyordu resmen. Binalarda yaşananlar, patikada koşuşturan insan güruhları ve bu bölgede yaşanan bütün acı. Biranda herşey tekrardan harabe oldu ve kelebeği kaybettiğimi sandım. Hızla tekrardan ışıltıya yöneldim.
Patikadan köşeyi döndüğümde kelebeğin havada bir süre asılı kalışını sonra ateş külü şekline bürünüp hafif bir rüzgarla etrafa saçılıp yok oluşunu izledim. Biranda moralim bozuldu okadar güzel bir şey olmasına rağmen daha dokunamadan kül olup dağılması. Bu bana kurduğum hayalleri anımsattı. Hani şu her zaman bir hevesle kurup tam yüzümüz gülümserken bir şeyler sayesinde boğazda düğüm oluşturan hayaller var ya. İşte tam onlardan bir de hiç gerçekleşmeyeceğini bile bile peşinden koştuklarımız gibi tıpkı. Geldiğim patikanın hemen ilerisinde bir baraka gördüm ve oraya yöneldim. Sanki birileri benden once oraya ulaşmış belkide kullanmış gibi görünüyordu. Ancak bu benim için ne anlam ifade edebilir ki. Yol boyunca yerlere kuru yapraklar dökülmüştü birazcık ilerleyince baraka biraz daha barınak havası vermeye başladı çevrede eski yıkık dökük bina benzeri şeyler dışında hayalet bir bölgenin hemen uç kısmında bunun ne işi olabilirdi ki. Barakaya yaklaşınca içeride ne olduğunu görebilmek için penceresi olup olmadığını kontrol ediyorken bazı sesler duydum. Hemen bir kenara pusup saklandım. Birileri telaşlı adımlarla yaklaşıyor aynı zamanda da sessiz olmak için ayrı bir özen gösteriyordu. Ne olduğunu anlamak için kafamı biraz uzatıp bakmak istedim ama aniden etrafı kolaçan etmeye başladığını farkedince tereddüt edip geri çekildim. Yanında birisi daha vardı o daha tedirgin duruyordu ama yüzlerini kıyafetlerinden seçemiyordum. Bir kaç saniye sonra barakanın kapısı açıldı ve tekrar baktığımda artık orada değillerdi. İçeri girdiklerine göre bunları gözlemleyebilirim diye düşündüm. Ayağa kalkıp barakanın penceresine uzandım içerisi pek net görünmüyordu. Tozlu bir havası olduğu kesindi, muhtemelen uzun süre kullanılmamış ve havalandırılmamıştı. Camlarda lekeler vardı ama içerisi bayağı düzenliydi. Tam bunların nerede olduklarına bakarken perde aniden kapandı. Dengemi kaybedip geriye doğru sendeledim böyle ani bir şey beklemiyordum. Tüylerimin diken diken oluşu ise bu duruma hiç yardımcı olmuyordu tam biraz kendime geldim derken arkamda bi çıtırtı duydum ve tedirginlikle oraya döndüm. İçimden bir küfür savurdum "Hay aksi sen ciddi olamazsın değil mi?" diye mırıldandım. Bu asla tesadüf olamazdı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOMANİA #Wattys2018 #13Psiko
ParanormalÖlüm ve Yaşam arasındaki ince çizgide ne kadar düz yürüyebilirsiniz ki?