Nefes nefese kalmıştık ancak hala kendimi pek güvende hissedemiyordum. Patikanın biraz ilerisinde ışıklar vardı, belki birazcık kendimize daha güvenli bir yer bulmuş olabilirdik. Biraz soluklandıktan sonra hızlı adımlarla toprak yoldan ilerlemeye başladık.
-"Onlarda neydi öyle?" dedi
+"Nerden bileyim ben bence sen daha çok hakimsin buradaki olaylara."
-"Ne hakim olmasından bahsediyorsun? Çok zaman oldu"
İşte benden de bu beklenirdi. Ne zaman birşeye ihtiyacım olsa hiçbir işe yaramayan şeyler üretmek. Patikanın sonunda garip bir yer vardı. Geniş bir alan, ancak pek fazla canlılık yok gibiydi. Ama olsun bu bile daha güvenli geliyordu.
-"Hahaha, yoksa burası düşündüğüm yer mi?"
+"Ne Düşünüyorsun sanki?"
-"Eğlenceli olacak, tabi seni bilemem" dedi.
Eğlence mi? Neye göre Kime göre eğlence? Yine beni kuşkulandırmayı başarmıştı.
Yolda izini kaybetmemek için adımlarımı hızlandırdım. Yaklaştıkça herşey daha çok anlaşılır hale geliyordu. İçimi bir sıkıntı basmaya başlamıştı bile bir sürü oyuncak eşya ve tahmin edilebildiği gibi bunları kapsayan, ay ışığı altında dahi karanlık kalabilen bir Sirk.
Sadece bu hali bile sürekli içimi ürpertmeye yeterken birde büyüklüğü sanki gözümde daha da çok büyüyor gibi geliyordu..
Sessizlik sanki yüzlerce insanın aniden terk ettiği bir yermişçesine mutlak bir sessizlik, "Pekala, tamam biraz gevşemem gerek." bu kadar da abartılacak ne var sanki? Belki her şey belki hiç bir şey. Biraz adımlayarak resmen paslanmaya ve yeşillikler tarafından kuşatılmış bir dönme dolabın yanından sakince geçtik. O önden etrafa bıkmış bıkmış bakınarak gidiyordu. Bir adet de devasa sirk çadırı vardı ve sanırım usul usul oraya doğru ilerliyorduk.
Bir aura, temel bir aura tıpkı siz doğduğunuz günden bu yana sizi saran, güvende hissettiren tarzda. Insan güven duygusunu neden üretmiştir bilinmez ama güvenmediği her şeye karşı ilk gün ki gibi davranır. En temel iç güdülerine dört koldan sarılır. En zayıf noktalarımız aslında en çok can yakan değil en uzun süre unutamadıklarımızdır. Telafisi olmayan ve insanın en açık yaralarıdır onlar. Çünkü size bağlı olmayıp karşınızdaki şeye armağan ettiklerinizdir onlar. Ama bunu daha trajedik kılan şey ona hala verdiğiniz değerdir, işte bu en saf hislerimizi açıklayıp anlamlı kılan şeydir. Yumuşak karnımızdır. Güven, işte bu his ise bir çocuğun en sevdiği oyuncağı gibidir aslında. Kırılması bozulması yitirilmesi asla unutulmayacak ve asla eskisi gibi değer görmeyecektir.
Bu arada çadırdan içeri yavaşça giriyorduk. Kendimi güvende hissetmiyordum ki bu benim için artık resmen sıradan bir hale gelmiş gibiydi. İçerisi son derece karanlık görünüyordu, bir çok yerde garip oyuncaklar vardı sürekli gülümsüyorlar gibiydi. Durağan sersem gülümsemeler renkli suratlar ve tuhaf kıyafetler. Tanrım son derece baş döndürücüydü herşey, çok çok az bir ışık içeriyi görünür kılıyordu. Ve bu onları tam olarak tüyler ürpertici yapıyordu. Sessizce yanlarından geçerken o etkilenmiş gibi sağa sola dikkatle bakarak gidiyordu buranın sonunda eğer kaybolmazsak zaten çokta iyi şeylerle karşılaşacağımızı sanmıyordum. Bu oyuncaklar okadar eskimiş duruyorlardı ki üstlerinde bir parmak toz vardı. Ancak gözleri hakkında pek aynı şeyi düşünmüyordum. Onlar sanki attığımız her adımı izliyorlar ve bunu birşey için fırsat kollar gibi yapıyorlardı. Sanki gittiğimiz yol boyunca kafasını çevirip bize bakıyorlar gibi hissediyordum. Bir köşeden tam dönerken bir gıcırtı duydum, aniden dönüp oraya baktığımda ise en ufak hareketlilik yoktu. Önümü döndüğümde onu az daha kaybedecektim. Sanki bu tarz şeyleri hiç takmıyor gibi bir havası vardı. Yada çok daha önceden buralara uğramış ve alışmış olabilirmiydi emin değilim. Biraz daha hızlanıp onu yakaladım
-"Nereye yetişmeye çalışıyoruz?"
+"Herşeyi sana yeni baştan öğretmemin bir mantığı var mı?"
-"Biliyor olsam durupta bunu sana soracak olmazdım galiba ?"
+"Off, sana yardımcı olabilir miyim onu düşünüyorum ancak belki biraz daha az soru sorarak bana yardımcı olabilirsin sanırım"
-"Her zaman böylemiydin sanki?!"Cevap vermeden devam etti yürümeye. Peşinden biraz daha hızlı takip etmeye başladım biz konuşurken gözüm bir şeylere takılmıştı. O sırada girdiğimiz bu yolun hemen sonunda bir nebze bir aydınlık alan görüyordum. Tam sola dönüp oraya saparken birşey yere düştü. Aynı anda arkamızı dönüp baktık ama öyle birşey yoktu. Bu beni şüphelendirmişti. "Biraz daha hızlı gitsek iyi olur." dedim. "Sadece biraz daha sakin kal merak etme" dedi. Yolun sonuna doğru resmen bir oyun alanının içine doğru gelmiştik. İçerde hiç kimse olmamasına rağmen yanan ışıklar mı yoksa içerde yanan ışıkların dışarıdan görünmemesine mi takılsam bilemedim ama burada bir şeyler ters gidiyor gibiydi.
Biraz daha içeriye girince sanki içerisi devasa görünüyordu. Bunca şeyin burada nasıl bulunabildiği hakkında hiç bir fikrim yoktu yada hiç kimsenin dışarıdan bunu farketmemiş olması. Gerçi terkedilmiş bir yer olarak ele alsam bile bu kadar uzun süredir farkedilmeden kalması imkansız olurdu. Bizler insan oğluyuz içimizde bitmek tükenmek bilmeyen bir merak kıvılcımı bütün zihnimizi tutuşturmaya yetecek kadar fazladır. İçimizde yanan bu gizeme duyulan merak buradan gelir. Bu ise vücudumuzun bir tepkisidir, bilinmeyenden korkarız korkuya karşılık vücudumuz öğrenmek ve yok etmek eğilimine sürüklenir. Bizi tetikleyen şey budur. Temelde hep aynı işleyen bir kısır döngü, korkarız ve birşeylere inanırız aslını öğrendiğimizde ise o inançları bir çırpıda yok ederiz. Zaten bu yüzdendir beynimiz yada zihnimiz bilemediği şeyleri yada korktuğu şeyleri kendine göre doldurur yada bildiğimiz şeylerle birleştirir yani bizi kandırır. İllüzyonlar sihirbazlıklar ve halüsinasyonlar anlamlı olmayan şeyleri beynimizin, olmayan şeylerle doldurup anlamlandırılmasıyla ortaya çıkar ve buna doğrudan inanir.
Tabii buradan kandırılmayı yada aldatılmayı kendimizin istediği sonucuna da varabiliriz. Yanii bu bize pekte yabancı bir durum değildir insanlar kandırmakta yalan söylemekte bu kadar zorlanmaz çünkü hepimiz zaten bunu isteriz. Üst düzey politikacilardan tutunda siyasetçilere ve üst kademe yönetimine. İç içe giren 2 kısır döngü var. Kötüye giden durumlardan biz korkarız bu yüzden yönetim kadroları bize yalanlar söyler çünkü korkmaktansa kandırılmayı isteriz gerçekten uzak olan canımızı sıkmayacak yalanlara inanırız. Bu durumda pek farklı bir durum olmaz zaten bunu beynimiz sürekli bize yapar. Ben bunları düşündüğüm sırada o çoktan birşeyler kurcalamaya başlamıştı bile, birşeyler arıyor gibiydi daha sonra kocaman alanın ortasında durdu ve gözünü biryere dikti. Bende sakin adımlarla arka taraftan oraya doğru yöneldim. Karşısından birisi belirdi tahminimce 19 20 yaşında sarışın bir kadın olsa gerekti. Sakince biraz daha aydınlık alana doğru yani ona doğru geldi. Bir süre anlamsız bir şekilde birbirlerine baktılar. Kadının uzun, sarı, dalgalı bir saçı vardı teni beyaz ve pürüssüz gibiydi. Üzerinde bordo ve kırmızı tonlarının hakim olduğu fazla uzun sayılmayan kısa bir kıyafet vardı. Aksesuarları ise oldukça narin bir görüntü katan ince detaylardan oluşuyordu. Önümüze kadar gelip durdu ve bize bakarak gülümsedi. "Yeniden, hoş geldiniz." dedi. O sırada birbirimize dönüp baktık. O kadına doğru döndü, "Hoş bulduk, ben Alfa hatırladın mı?" dedi. Kendinden alfa olarak mı bahsediyordu bu ? Kadın derin bir iç çekti "Seni yeniden görmekte mi vardı Alfa" dedi ve yavaşça ona doğru yaklaşıp etrafında yürüyerek gözleriyle uzunca süzdü Alfa yı. Alfa derin bir iç geçirdi ve "Şimdi bunun hiç sırası değil Leydi" dedi. Leydi biran duraksadı ve elini benim omzuma koyup parmak uçlarını üzerimde gezdirerek "Hadi ama nezaket ediyordum her zaman böyle olmak zorunda değilsin." dedi. Sesi adeta büyüler cinsteydi ve parmak uçlarıyla adeta tenimi ve içimi donduruyordu. Beni ürpertiyordu, gözlerimi üzerinden ayırmamam gerek gibi hissediyordum. Daha sonra alfa biraz öne çıkıp elini üzerimden çekmesini sağladı ve bana sert bir bakış attı. Sanırım leydi ise bundan hoşnut olmamış gibiydi. Sanki bir teste tabii tutuluyor gibiydik. Ardından tekrar duraksadı ve gözlerini gözlerime dikti. Oldukça duygusuz bakıyordu bana. Yavaş yavaş bu şekilde bana yaklaşmaya başladı. Kendimi iyi hissetmiyordum sanki her an birşey olacak gibiydi tüylerim diken diken olmuştu yutkunmaya çalışıyordum yutkunamadım. Zihnimi bulandırıyordu ve içimi çok feci ürpertmeye başladı ki..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOMANİA #Wattys2018 #13Psiko
ParanormalÖlüm ve Yaşam arasındaki ince çizgide ne kadar düz yürüyebilirsiniz ki?