Belki de bu dinginlik hiç umduğum kadar uzun sürmeyecekti. Cadde üzerinde ilerlerken bir siluete çarptım. Evet resmen çarptım. Onca inanılmazlık içerisinde birşey daha öğreniyordum. "Bu doğru olabilir mi?" dememe kalmadan silüet bana doğru döndü. Dona kaldım resmen, "Sanırım özür dilemen gerekiyordu" dedi. "Be.. Ben, ah özür dilerim" dedim.
-"Ne bu telaşın ya"
+"herhangi bir telaşım yok neye telaş edebilirim ki?"Yüzüne bakınca pek rahat konuşulmuyordu. Donmuş soluk renkte cildi. Gri göz rengi ve solgun dudaklarıyla donuk bir şekilde bakıyordu. Konuşması şirin bile olsa ölü gibiydi ses tonu. Acaba benim pek farkım varmıydı bu yüzden umursamadım. Yüzünde ölüm çürüklüğü lekeleride vardı. Ama biraz düşünürsek geçmişinde çok güzel bir kadın olsa gerekti.
-"Hey, konuşmayı pek sevmiyorsun heralde ?"
+"Yo hayır nerden çıkardın bunu ?"
-"Kaç dakikadır birşey soruyorum öylece bakıyorsun?"
+"Birazcık dikkatim dağılmış. Ne diyorduk?"
-"Adın ne hikayen ne?"
+"Adım Alp, hikayem anlatılamayacak kadar uzun.."Gözlerim yine uzaklarda bir yere daldı ve donuklaştı.
-"Gözlerin ne kadar uzun olduğunu anlatıyor zaten." deyip gülümsedi. Gülümsemesi bile korkunçtu. Bende gülümsedim. Sanırım anlaşma yolunu buluyordum umursamanın bir mantığı varmıydı ki?
-"Benim hikayem kısa ve öz, ne uzun ne kısa istersen biraz bahsedeyim sende biraz kafa dağıtmış ol." dedi
+"Neden olmasın?" Dedim ve dinlemeye başladım.
-"Küçüklüğüm bir dolu hastalık ve acımasızlıklarla geçti. Çocukluk işte ozamanlar katlanamıyorsun ama zaman ilerledikçe geri dönmek istiyorsun ama olmuyor. Gençlik zamanlarımda birisine tutuldum. Önceleri platonik olarak devam ettim korkuyordum red edilmekten. Maddi gücümüz yok bakımsızım ve o mükemmel bir insandı. Kaybetmeyi dahi göze alamıyordum."Biraz durdu oda uzaklara daldı artık daha bir silüet gibiydi.
+"Hey elbette, bunları anlatmak zorunda değilsin. Kendini zorlama istersen.." dedim
-"Yo hayır sorun yok. İyiyim" deyip gülümsedi.Yine içim ürperdi. Tanrım gülmemesi sanki benim için daha makbule geçecekti.
-"Daha sonra herşey sarpa sardı. Birgün bütün özgüvenimi topladım ve onunla konuşmaya gittim. Herzaman gittiği yerlerde dolandım gezdim ama hiçbir yerde ona rastlayamadım. Korkmuştum tedirgin olmuştum. Heryeri aradım bulamadım dünya başıma yıkılmıştı. Onu tanıyabilecek insanlara sordum onu. Hiç kimse tanımıyor gibi davranıyordu. Bu nasıl mümkün olabilirdi. Kesin kötü birşey olmuştu ona ve bana söylemiyorlardı diye düşündüm.
Herkeze sordum söylemediler. Biliyordum hepsi bilerek yapıyorlardı bunu o günden sonra kendimi odama kapattım. Sürekli ilaçlarla yaşıyordum daha sonra birgece yine ilacımı aldım yattım. Aniden kapım çaldı şaşırdım kalktım açtım. O gelmişti. Sevinçten havaya uçacaktım resmen. Bana öyle tatlı bakıyordu ki gözlerine dalıp gidecektim adeta. Daha sonra bana elini uzattı hiç düşünmeden tuttum. Ah şey sonrasını hatırlamıyorum. Uzun zamandır yine ondan uzağım ve onu bekliyorum." deyip durgunlaştı. Biraz bekledim belki kendine gelir diye.
+"Hey sorun yok, sorun yok.." deyip elimi uzattım sonra.Aniden gri gözlerini bana dikip "Sende kimsin ?" diye sordu. Donuk bir şekilde. İşte o an yaptığım büyük hatanın farkına vardım. Elimi geri çektim. "Hiç.. Hiç kimse.." dedim titrek bir sesle ve hızla oradan uzaklasmaya başladım. Kafamdan aşağı bir kaynar su daha dökülmüştü. Neyin peşindeydim sanki.
Belki de hepsinin bu halde olmasının bir mantığı vardı. Hiçbirine bulaşmamak en mantıklısıydı. Derin bir iç geçirdim nasıl bir evrendi burası tanrının lanetlediği yerde kapana mı kısılmıştım. Vakit bayağı ilerlemişti. Yol üzerinde ilerlemeye başladım tekrardan. Sanırım herşey eskiye dönüyordu. Sesler fısıltılar zihnimi kemirmeye başlamıştı. Dünya oldukça sessiz yalnız ve yorgundu. Tıpkı benim gibi. Fakat diğer herşey acı haksızlık ve menfaatten oluşuyordu. Ve diğer bütün insanlarda bunlara rağmen bu hayata tapıyorlardı. Buna sevinç duyuyor şükür ediyorlardı.
Sonsuz ayrım sonsuz ayrıştırma. Hak hukuk adalet adında sadece teamüle var olan insan yapımı isimler. Fakat dünyada hiçbir yerleri yok, vakti geldiğinde anılmaktan başka. Biraz ilerledim yol boyunca, daha sonra karşıma bir araba çıktı yolun ortasında durmuş kapıları açık farları yanıyor.
Yavaşça yürüyüp yanından geçecektim fakat göz ucuyla baktığımda bu burakın arabasıydı. Beynimden vurulmuşa döndüm koskoca ormanlık alanda bu sığ yollarda niye durmuşlardı, araba bostu. Bütün herşeyleri arabanın içindeydi. Hiçbirşeye dokunulmamıştı. O an tedirginlikle bütün arabayı aradım hiçbir iz bulamadım nereye gitmiş olabilirlerdi ki. Adeta soğuk terler döküyordum. Yoklardı, lanet olsun. Sanki yer yarılmışta içine girmişlerdi.
Etrafa bakmaya başladım hızlıca sağa sola hızlıca ilerliyor ufak bir iz arıyordum. Onları kaybetmek istemiyordum. Lanet olsun. Oturdum orda olduğum yere. Ağaçlara bakmaya başladım. O sırada yerde bir parıltı dikkatimi çekti. Ayağa fırlayıp direk oraya doğru ilerledim. Yerdeki çalıların içinde bir bozukluk vardı. Fakat özel bir bozukluk. Saint Gaudens Çift kartalı. 1933 tarihli bu paranin bir çoğu kayıptı. Bir tanesi bende bir tanesi burak ta ve gerisinin de cok farklı insanlarda olduğu söyleniyordu. Bizim içinse bu paranın bambaşka bir anlamı vardı. Bu parayı yolculuk yaptığım sıralarda bir koleksiyoncudan almıştım. Daha sonrasında başımıza gelen birkaç kötü olaydan sonra bu paralar bizim için anlam kazanmaya başlamıştı.
Ne zaman başımız bir olaydan belaya düşse artık aklımıza bu paraları getiriyordu. Bizim için kötü haber tellalcılığı yapan bu paraları o günden sonra bambaşka bir yerde saklamıştık. Daha sonrasında bir ara konuşurken artık bu paraların yalnızca başımız acayip bir belaya bulaştığında bunu haber vermek için kullanacaktık birbirimize. Eger yanlış düşünmüyorsam başları çok büyük bir bela içindeydi. Ancak onları nerde bulacaktım. Ve benim elimden ne gelebilirdi ki.
Herşey yeniden çıkmaza sürükleniyordu. Ve ben çıkmazlardan nefret ediyordum. Bir çıkmazda kalmaktansa yok olmak en mantıklı seçenek olurdu. Bütün herşey sorunlu iken bütün problemleri içimde taşıyorken bu sorunları aşmak için çabalamaktan bıkmıştım. Dayanılmaz bir acıydı bu hiç kimse elinizden tutmuyor hiç kimse "Hadi dert etme sen yapabilirsin." tarzında sizi desteklemiyor. Yapayalnızsınız koskoca insan toplulukların arasında. Milyonlarca canlı içerisinde ve yine milyonlarca silüet içinde bile yalnızsınız.
Nerede olduğumu bilmiyorum nasıl bir varlığım onu dahi bilmiyorum. Ne yapabileceğimi bilmiyorum. Birşey yapılabiliyor mu onu dahi bilmiyorum. Bütün düşüncelerim patlayacak seviyedeydi artık. Aslında dünyadan da pek farklı değil diye geçirdim içimden. Hangimiz neyin ne olduğunu biliyorduk ki. Hala bilmediğimiz gibi bildiğimizi sandığımız ancak bi haber olduğumuzdan emin olduğum bütün herşey. Tek farklı yanı burası bana büyük bir labirent gibi geliyor büyük bir bulmaca ve ben kayboldum. Yere oturmuş bütün bunları düşünürken aniden kafama dank dedi. Ne yapıyordum ben. Kafamin çalışma yapısından nefret etmeye başlamıştım.
Geçmiş yakamı bırakmıyor gelecekse bir adım olsa gelmiyordu. Bundan kaçmaya çalışırken sonsuza dek bunun içine saplandım işte ben buydum. Kötüden kaçarken daha da kötüye düşen ben. Ayaga kalktım. Derin bir iç çektim ve odaklanmaya başladım bütün zihin kemiren seslerden arayarak istediğim sesleri bulmaya çalışmak. Ah iste birseyler duyuluyordu. "Daha hızlı hareket etmeliyiz. Yaklaşıyorlar.." ne? Nasıl yani ne yaklaşıyor kim yaklaşıyor. Sesi tüm zihnimin içine dağıttım ve bir yön aramaya başladım onları bulacaktım ve kurtaracaktım benim için çok geç olan dünyada onları huzurda tutacaktım. Hızla yola koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKOMANİA #Wattys2018 #13Psiko
ParanormalÖlüm ve Yaşam arasındaki ince çizgide ne kadar düz yürüyebilirsiniz ki?