12.Bölüm

845 71 66
                                    

Merhaba, sevgili okuyucularım. Bu bölüm geç geldi, biliyorum. Fakat sınav haftasına gireceğim için yazamadım, zaman bulamadım. :( ♥

Bölüm içinde konuşmaları birazcık arttırdım. 

Okuyucularım 8,500'ü geçti ^.^ Sizleri çok çok seviyorum. İyi ki varsınız. ♥

Bölüm şarkısı: Lindsey Stirling-Shadows

İyi okumalar... :) ♥♥

12.Bölüm

Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki; kalbimin ritmini normale indirebilmem için belli bir süre geçmesi gerecekti. Gözlerimin içine bakarken, en derinlere öyle yaklaşmıştı ki gözlerimi kaçırmadan edemedim. İçimdeki bilinmeyen denklemi çözmesini, karmakarışık labirentin sonunda ki hedefe ulaşmasını istemiyordum.

Ben böyleydim: Duygularını ne pahasına olursa olsun saklayan kızdım. Fiziksel acıya dayanan fakat ruhuna atılan bir darbede yere düşen, yenilen, acı çeken bir kızdım. Çözülemez bir bulmaca gibiydim. Olmadık şeylere, olmadık anlarda farklı tepkiler veriyordum.

Nerede, hangi duyguyu yaşayacağımı bilmiyordum. Beni çözdükleri an başka bir çözülmez bulmacaya dönüşüyordum. Oyun yeniden başa sarılıyordu ve her seferinde sadece bu oyunda ben kazanıyordum. Kendini kilitli bir kutu gibi saklamakta kimde elime su dökemezdi.

Aklımda onca soru arasında sadece bunu dile getirebilmiştim: Bu neydi şimdi?

Dudaklarını ve insanı dehşete düşüren sıcak nefesini kulaklarımda hissediyordum. Gözlerimdeki çaresiz kızı saklayabilmek için bakışlarımı zemine doğru indirdim. 

Siyah bir halının üzerinde loş ışıklar ile döşenmiş koridorda, duvar ve Erce arasına sıkışıp kalmıştım. Ellerim, eklemlerim sıkmaktan beyazlaşmış, çenem uyuşmuş ve kıpırdatamıyordum.

Kulağımı dolduran fısıltıyı her ne kadar çekip atmak istesemde beynim buna aniden engel oluyor, mantığımdan önce davranıyordu.

"Edebiyat senin için nedir diye sordun bana. Ben de dana gösterdim işte." Sesindeki duygu haznesini çözemiyordum. 

Küçük dilimi yutmuş gibiydim: Hani sesini çıkarmadan bağırmak derler ya. İşte öyle bir terimin içindeydim. Etrafım o kadar sakin görünüyordu ki; içimde kopan fırtınalı okyanusu örtebilen bir güce sahipti. "Na-nasıl yani?" Bu sefer cesaretimi toplayıp gözlerimi, tam gözlerinin içine baktım.

Gözlerini kaçırdı. Utançtan kızarmış, pişmiş kelle gibi olan kafamın yanındaki elinden yardım alarak kendini geriye itti. "Off..." Elini alnında ovuşturdu. Birden üstüme yürümeye başladı. Adımlarımı kullanamıyordum. Geriye gitmek istesem, duvar buna engel oluyor beni sıkıştırıyordu. Ben daha ne olduğunu anlayamamışken bağırmaya başladı. Kendini tümüyle kaybetmiş gibiydi.

"Bunların hepsi birer hataydı." Erce'nin ağzından çıkan sözcükler başımdan aşağı kaynar su misali dökülmüştü. Bütün damlaları tenime civi gibi batıyordu adeta. Derinlere, en derinlere. Şu an yaşadığım duygularda çözebildiğim tek şey... ihanetti. 

Gözyaşlarım gözlerime öyle bir batıyordu ki hiçbir şey hissedemez olmuştum. Hıçkırıklar boğazıma kadar çıkıp yerleşmiş olan yumrunun altında birikiyordu. Ses tellerim eriyip birbirine yapışmıştı sanki.

Karanlık BelaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin