2.Bölüm
İkinci dersimizde edebiyattı. Bu derste ise birazcık konuya giriş yaptık.Derslere elimden geldiğince katıldım.Sınıf arkadaşlarım -onlara arkadaşım demek içimden bile gelmiyor- bana dik dik bakıyorlardı.
Neden baktıklarını bende bilmiyordum ama büyük ihtimalle içime kapanık biri olduğum için derslere katılmam da pek beklenmiyordu.
Teneffüs çalınca yine jet hızıyla çantamdan kitabımı çıkarıp okumaya başladım.Okurken bir kızın güçlü kahkahası , kafamı okuduğum kitaptan kaldırmamı başarmıştı.
Ona bakınca o da bana ters ters baktı."Ne bakıyorsun?" dedi ukala bir sesle.
Hiç aldırmadan kitap okumaya devam ettim.Kavga çıkarmayı veya tartışmayı seven ve o tarafı tutan biri değilim.O yüzden takmadım.
"Haha, bakıyorumda yeni inek öğrencimiz bayağı korkak çıktı." deyip yine o ukalaca kahkasını koyuverdi.Ve o bardağı taşıran son damla oldu!
"Ben korkmam.Hele sende ise hiç! Sadece kendini çok beğenip, pöpüler olduğunu sanan ama aslında seviyesi yerlerde sürünen insanlarla konuşmak yerine, inek olmayı tercih ediyorum!" Sesimi fazla yükseltmiş olmalıyım ki bütün sınıf pür dikkat ile bizi izliyorlardı.
Kız bana ölümcül derecede bakışlar attıktan sonra sıralarına geçince, ilk defa birine böyle laf attığımı farkettim.
bU şok geçirdiğim anı, ders zili böldü. Bütün günüm aynı şekilde geçti. Böylece "İlk Okul Günü"m bitti. Otobüse binmek için durağa kadar yürüdüm.
Durağa geldiğimde benden başka biri de vardı. Daha yakına gittim. 16-17 yaşlarında bir çocuk; kumral saçları ve gizemli kahverengi gözleriyle etrafa bakıyordu. Yüzü ifadesizdi ama birazcık tebessüm görebiliyordum. Altında büyük sırlar yattığına emin olduğum siyah tişörtü ile siyah pantolonuyla çok... cazibeli ve çekici görünüyordu.
Ne? Ben mi böyle birşey demiştim? Çekici.Hemde daha yeni gördüğüm bir çocuğa?
Erkeklerden zerre kadar anlamayan, inek bir öğrenci mi demişti bunu?
Eve gidene kadar beynime kazıdığım o çekici, kusursuz ve gizemli yüzü isteksizce düşünüyordum.Onu düşünmeden yapamıyordum. Hem daha adını bile bilmiyordum ki !
Eve geldiğimde annem ve babam işte, küçük kız kardeşim de okuldaydı. Yani evde tektim.Üstüme rahat birşeyler giyip, ilk günden verdikleri ödevlere yoğunlaştım.Yaklaşık 1-2 saatimi aldı. Ödevlerimi bitirdikten sonra kitap okumak için kitabımı açtım. Ama okuyamıyordum.Aklımı; o çocuktan bir türlü kitaba veremiyordum.
Hayır, hayır, hayır! Tek ilgi noktam şu anda önümdeki kitabım olmak zorundaydı. Ben böyle biri değildim. Erkek arkadaşım bile olmamış, erkeklerle hiç konuşmamıştım bile! Ama bu çocuk... Bu çocuk çok farklıydı.
Ben nasıl böyle birine dönüşebildim ki? Yada başından beri böyleydim, ben bilmiyordum...
Saat çok erken olsada uyumak için yatağıma uzandım. Gözlerimi her kapattığım an gözümün önüne gelen; gizemli gözleri, çekici yüz hatları ve o kusursuz yüzü beni çileden çıkarıyordu.
Onu aklımdan çıkarmaya çalıştıkça, büyük bir kayaya demir atan gemi gibi çıkmıyordu o kusursuz yüzü aklımdan. Daha çok saplanıyordu beynime...
Onu düşünmemek için gözlerimi sıkıca yumdum.Bedenimi ve ruhumu özgür bıraktım.
Derin düşüncelre dalmak istiyordum.Ordan , beni su yüzüne çıkaracak birşey bulmaya çabalıyordum. Ne kadar çabalarsam , o kadar dibe batıyordum. Dibe, daha da dibe...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Bela
JugendliteraturKendini büyük bir sorun gibi gören, yalnızlığa mahkum bir kız... Bağımlı olduğu karanlığında körelen bir çocuk... Karanlık onların yaşam tarzıydı.Ta ki birbirlerini bulana kadar... Birbirlerine karşı hissettikleri bir eğlence için mi? Bağımlılık mı...