8.Bölüm
Hissizlik, bedenimi esir almış; korku kalbimi boğazıma getirecek kadar güçlü bir şekilde yayılmıştı vücuduma. Nereye gittiğimi, ne yaptığımı bilmeden koşmaya başladım.
Arkamdan geliyordu. Betonda Erce'ye ait olan tok, ayak sesleri; beynimde bir fırtına gibi dolaşıp beynimde ki her şeye hasar veriyordu.
Kulaklarımda basınç oluşturacak kadar güçlü olan tehlike, her saniye biraz daha gücümü emiyordu.
Arkamdan gelen Erce, tehlikenin beden bulmuş haliydi. Her ne kadar dışında zararsız ve çekici görünse de, bulaştığın zaman fark edemeyeceğin kadar sinsice yaklaşıp seni dipsiz kuyunun içine çekiyordu.
İleriye doğru atmaya çalıştığım her adım sanki beni biraz daha geri götürüyordu. Erce'nin öfke soluyan gözleri; karşıma çıkıp boğazıma bir yumruğun daha inmesine sağlıyordu. Korkuyordum. Ömrümde hiç tatmadığım bir korku ve bir sonu gelmeyen bir endişe duyuyordum.
Arkama baktığım zaman sakinleşmek yerine; öfkesi kat be kat artmış olan Erce'yi gördüm. Korku ayaklarıma artan bir hız verse de; kalbimin hızını yavaşlatacak kadar etki bırakan bir şey yoktu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki kalp krizi geçirmek an meselesiydi.
Ayaklarımın, beni daha fazla idare edemeyeceğini anladığım zaman bir binaya girmeye karar verdim. Binanın içi ne kadar güvenliydi? İşte orası tartışılırdı; fakat başka -mantıklı- seçeneğim yoktu.
Tereddüt ve korkudan yapılmış iki duvar arasında kalsam da bir duvara var olan gücüm ile yıkıp geçmem gerekiyordu.
Her ne kadar binanın içine girip girmemek arasında tereddüt etsem de başka şansım yok gibi görünüyordu. Önüme gelen ilk binanın içine hızlıca girdim. Derin bir nefesin ardından nefesimi uzun bir zamandır tuttuğumu fark ettim.
Ah, büyük bir tehlikenin içindeydim.
Nasıl hayatım bu kadar kısa bir zamanda değişebilmişti?
Erce'nin ardımdan binaya girdiği zaman aramızda ki ölümcül derecede ki kısa mesafeyi fark ettim.
Beynimde; fırtınanın bıraktığı büyük hasarlardan dolayı ne yapacağımı kara kara düşünürken, sinirden kaskatı kesilmiş vücudu simgeleyen bir elin bileğimden tuttuğunu hissettim.
Hızla irkilirken; refleks olarak ağzımdan küçük çaplı bir çığlık kaçmıştı. Erce, ağzımı bir yandan eliyle kapatırken, ben de bir yandan onun elinden kurtulmak için büyük bir mücadele veriyordum.
Beni, bodrum katına götürürken; ben şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Fırtınadan hasarlı olan beynime aniden akın eden tonlarca ağırlığında ki sorular tehlikenin arttığının habercisiydi.
Fırtınadan önce sessizlik gibiydi...
Ağzımı kapatmış olması; nefret dolu olan sözcüklerimi ona kusmamı engelliyordu. Nefret, onu simgeleyen soyut bir kelimeydi.
Beni; tenimi ürpertecek kadar soğuk olan kirli duvara sertçe yasladığı zaman bütün kemiklerimin teker teker çatladığı hissine kapıldım. Göğüs kafesim ciğerlerime batıyor, nefesimi kesip beni boğuyordu sanki.
Gözyaşlarım, gözlerime adeta bir iğne edasıyla batıyordu. Gözlerinin içine bakacağım zaman, gözlerimde ki savunmasız yakalanan gözyaşlarının teker teker süzüleceğini biliyordum. Fakat bunu yapmak yerine dosdoğru gözlerinin içine baktım. Güçlü olmalıydım. Beni, tuzağına düştüğüm bir av gibi değil; tuzağıma düşmesini beklediğim bir avcı gibi görmesi lazımdı.
![](https://img.wattpad.com/cover/11618669-288-k956722.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Bela
Fiksi RemajaKendini büyük bir sorun gibi gören, yalnızlığa mahkum bir kız... Bağımlı olduğu karanlığında körelen bir çocuk... Karanlık onların yaşam tarzıydı.Ta ki birbirlerini bulana kadar... Birbirlerine karşı hissettikleri bir eğlence için mi? Bağımlılık mı...