18.bölüm

582 32 1
                                    

Tam karşımdaydı. Yazgın beni dürtüyordu. Ona bakamaz halde Olcay'a kilitlenmiştim. Beni görüp bize doğru gelmeye başlamıştı. Sadece bakıyordum. Yazgın'a doğru yöneldi. Selam verdi. Hiç umurumda değilmiş gibi yoluma devam ettim. Yazgın'da arkamdan sesleniyordu. "Riva bekle" diyordu. Çok salaktım aptal gibi Yazgın'ın söylediği batıl inanca inanmıştım. Yazgın beni yakalamıştı. Kolumdan çekip beni kendine yasladı. "Geçecek üzülme" diye fısıldayarak saçımı okşuyordu. Biraz öyle kaldık. "Yazgın artık eve gidelim mi?" dedim. Yazgın'ın hiç eve gitmek ister gibi bir niyeti yoktu. "Az kuyumcudan annemin küpesini alacağım. Gel beraber gidelim. Ordan eve gideriz."dedi. "Tamam" dedim ve yürüyerek kuyumcuya gittik. Kuyumcuya vardığımızda dükkandan içeri girdik. Yazgın annesinin küpesini istedi. Adam verdi ve "Bu değerli parça için hediye olarak çift yüzüğü veriyoruz. Almak ister misiniz?" dedi. Bedavadan gümüş yüzüktü. Yazgın almak istemez gibi ağzını açtı ama ben hemen engel oldum. "Evet tabiki alabiliriz. Hayatım bak bunlar çok güzel" diyerek en güzel çift yüzüğünü aldık. Yazgın bana inanamayan gözlerle bakıyordu. Ona döndüm.

"Ne var yani güzelinden gümüş yüzük hemde bedava!" dedim şirince gülerek.

"Riva masum olmaya çalışma benim payıma düşeni alayım."

"Ben almasam alacağın yoktu hayır diyecektin o yüzden ikiside benim hakkım."

"İyi al" dedi. Sinirlenmişti. Ama bir yandan gülüyordu. Yüzüklerin birini bir elime diğerini diğer elime takıp denedim. Ne farkederse! Çok güzellerdi.

Eve doğru yürüyorduk. Hiç konuşmuyorduk. Sessizlik bile onu hatırlatıyordu bana. İnanamıyordum kendime. Ben böyle kendi kendime konuşurken Yazgın'ın evine vardığımızı anladım. Onunla vedalaşıp bende eve doğru yürümeye başladım. Kendi kendime müzik dinleyerek yürüyordum. Olcay mahallenin başında bir kızla konuşuyordu. Durup izlemeye başladım. Kızla sanki bir alıp veremediği var gibiydi. Olcay endişeliydi. Kız beni gördü. Olcay'a birşeyler dedi. Olcay onu kendine çekti ve kızın dudaklarını kendi dudaklarına deydirdi. Olcay nasıl bir şerefsizdi! Ne yapmalıydım? Olcay'ın elimden kızımı kurtarmalıydım yoksa önüme bakıp yürüyüp gitmeli miydim? Kız istemese o şerefsizi öpmezdi. Önüme bakarak yürümeye devam ettim. Yanlarından hızlıca geçip gittim. Eve gittim. Annem uyumuştu. Geldiğimi duyunca sadece bakıp uyumaya devam etti. Bende odama geçtim. Kapıyı kapatıp Sandalyeme oturdum. Sadece oturup odayı izliyordum. Gözümün önüne onun üstüne düşüp onun bayılışı gelmişti. Yüzümde hafif bir tebessüm oluşmuştu. Derin bir iç çekmiştim. Pencereden dışarı bakmak için ayağa kalktım. Bakarken onun odasına gözüm kaymıştı. Odasında ışığı yoktu. Tabi olmazdı. Gene bir kızın hayatını karartmakla meşguldü. Pencereden çekilerek mutfağa gittim. Kendime atıştıracak bir şeyler yaptım. Telefonum çalıyordu. İçeri koşarak telefonumu açmaya gittim. Olcay'ın numarasıydı. Açtım. Başka biri konuşuyordu.

"Gece gece sizi rahatsız ediyoruz ama burada bir genç var ve rehberde siz prenses olarak kayıtlıydınız. Sizin yakınınız olduğunu düşünüp sizi aradık. Bu genç şuan burada içmiş ve sızdı. Onu gelip alır mısınız?" dedi. Ama neden hâlâ prenses olarak kayıtlıydım ki? Aman ne diyorum ben değiştirmemiştir o! Bir saniye ben neden hiç onun verdiği kolyeyi çıkarmamıştım? "Alo? Alo hanfendi?" adamın bana seslenmesi ile kendime geldim.

"Tamam hemen geliyorum. Neresi?" diye sordum. Adam yerini söyledi ve hemen evden montumu alarak çıktım.

Oraya vardığımda öylece kafasını masaya koymuş yatıyordu. Yanına gittim. Çok iğrenç alkol kokuyordu. Onu dürterek uyandırmaya çalıştım. Bir yandan burnumu elimle kapatıyordum. Bir gözünü açtı ilk sonra beni görünce iki gözünü açıp bana bakmaya çalıştı. "Oo benim prensesimde buradaymış." dedi. "Nerden senin prensesin oluyorum be!" dedim. O çoktan kafasını kaldıramaz halde kendinden geçmisti. İçtiği alkol parasını ödeyip onu omuzlayıp oradan dışarı çıktım. Kendine gelsin diye onu sahilde bir yere oturttum ve acı kahve almaya gittim. Eğer böyle eve giderse kendisi için hiç iyi olmazdı. Acı kahveyi alıp yanına gittim. Ağlıyordu. Bağırarak ağlıyordu. "Riva benim çok zamanım kalmadı." diyordu. Ne saçmalıyordu bu ya? "Kendine gel hadi iç şunu." dedim. Zar zor içirdim. Ama hâlâ hali kötüydü. Eve götüremezdim. En iyisi bize götürüp kapıyı kilitlemekti. Onuda alıp bizim eve gittim. Herkes uyuyordu. Hemen onu benim odama geçirdim. Üstüne benim bol eşyalarımdan verdim. Giydi. Hali eskisinden daha iyiydi ama hiçbir şeyin farkında değildi. Bir tek yatak vardı. Onu yere attım. Bende yatağıma yattım. O uyumuştu bile. Bende onu izlerken uyumuştum.

Yorumlarınızı bekliyorum. Acaba Olcay kötü mü iyi mi??

AL KALBİM SENİN OLSUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin