Patlamadan bir hafta sonra, Oktay...
Doktorla yaşadağımız talihsiz olayın üzerinden iki gün, patlamanın üzerinden ise bir hafta geçmişti. Patlamadan sonra ki gün taş eve gitmiş çok kısa bir süre sonraysa şato benzeri bu eve yerleştirilmiştik. Bu yeni evde ihtiyacımız olan bir çok şey vardı. Ancak dışarı ile iletişim kurabileceğimiz hiç bir cihaz yoktu. Telefon... Yok! Bilgisayar... Yok! Televizyon... Yok! Timur Bey'i çok az görüyor, kendi başımızın çaresine kendimiz bakıyorduk. 40 gün demişti Patron. 40 günün sonunda işler değişecekti. Onun kimlerle ittifak kurmaya çalıştığını bizi kimlere düşman etmek istediğini anlamıyordum. Bizden sakladığı bir şeyler vardı. Bir fırsatını bulsam, ah ona bir dokunabilsem her şeyi tarafsızca görebilirdim.
"Belki de sana ne göstermek istiyorsa onu görürsün, zeki çocuk."
"Beynimden çıkman için albino ikizlerden yardım mı istemeliyim, Burak?"
"Albino ikizler... Sen aslında pislik bir ırkçısın biliyor musun? Onlara ikizler desen ölür müsün?"
"Albino bir ırk değil ki..."
"Peki ya biz? Biz farklı bir ırk mıyız kardeşim?"
Burak'ın bu sorusu üzerine günlr süren seminerler verilebilirdi ama ben eğitimci değildim. Laboratuvarını patlatlatan bir grup başıboş değişenden biriydim. Eğer konu ben isem sadece kendi çıkarlarımı önde tutarım. Eğer bizden kastı değişenlerse; kulağa ne kadar iddialı geldiği umrumda değil ama evet, biz yeni bir ırkın ilk bireyleridik. Değiştirici dedikleri zamazingo havaya karışmıştı bunu kendi gözlerimle görmüştüm. Panzehir dedikleri şey ise Doktor'un uyuyan bebeğinin damarlarında dolaşıyordu. Biliyorum değişenler çoğalacak..
"Panzehir ortadan kalktığı için mutluyum, kardeşim..." Bunu sesli söylemeye cesaret edememiştim. Hem değil mi ki Burak içimden geçenleri duyabiliyordu, onunla böyle konuşmak daha iyiydi.
" Ortadan kalktığına nasıl emin olabiliyorsun? Ya o kızın kanı bizim için şifa ise?"
"Biz hasta değiliz! Özeliz, kardeşim!" Oturduğum yerde doğruldum. Bize hasta yada çözülmesi gereken bir problemmiş gibi davranılmasına katlanamıyordum. Bunlar bize bahşedilen yeteneklerdi. Yeni Dünya'nın göz bebekleri biz olacaktık. Bunun için değil miydi bunca çaba? Ben o laboratuvara kendi isteğimle, "özel" olmak için gitmiştim. Şimdi öylesine birinden bile beter haldeymişim gibi davranılmasına katlanamıyordum.
Burak cevap vermedi. Muhtemelen beynimi okuyamamıştı. Çünkü dikkatini çeken çok daha önemli bir şey vardı. Kaldığımız evin önüne lüks araçlar arka arkaya park etmeye başlamıştı. Minibüsler, spor arabalar ve özel plakalı birkaç araç... Özel plakalı araç en öndeydi. Aracın arka kapıları açıldı. İçinden Timur Bey ve tanımadığım bir adam indi. Adamın saçları omuzlarına dökülecek kadar uzundu. Jöle ile yapıştırmış ve arkada toplamıştı. Top sakalı ve ağzındaki sakızı ile "Merhaba ben dünyanın en itici adamıyım ve sizi kandırmak için buradayım." diye bağırıyordu. Burak elini omzuma koydu. "Tam olarak öyle söylemese de yaklaştın,kardeşim. Adam, akbabanın teki. Ama onun için kötü haber; bizler leş değiliz."
Çak hareketimiz havada patladı. Kapının önünde durup gelenleri izleyen herkes bir anlığına bize baktı. Popülerliğimiz kısa sürdü çünkü diğer arabadakiler de bir bir inmeye başlamıştı.Patron ve akbaba en önden yürüyorlardı. Arkalarında farklı yaş ve görüntüde yaklaşık 20 kişi vardı. Kimisi kadın kimisi erkek kimisi genç biri ise gerçekten yaşlıydı. Yaşlı olan dışında hepsinin elinde büyük çantalar vardı.Evin avlusundan geçmişler ana kapıya yaklaşmışlardı.
Şatonun tam girişinde onları bekliyorduk. Halil ağabeyin bakışlarındaki kuşkuyu görebiliyordum. Ezra ve Doruk kapının en önündeki sütuna yaslanmışlardı. Birinin avucunda mavi beyaz ışıklar ve cızırtılar çıkaran bir top vardı. Her an fırlatmaya hazır bir şekilde döndürüyordu. Diğer ise parmağının ucunda çift taraflı baltaya benzeyen bir silah döndürüyordu. Bu silahı bahçedeki odunlardan yontarak kendisi yapmıştı. Mert adında bir çocuk masaya yaslanmıştı, çocuk o kadar gergindi ki ellerinin dediği yerleri buz ile kaplamıştı. Bu çocuk derin dondurucu gibi bir şeydi. Tavırları da yetenekleri kadar soğuktu. Değiştiği günden bu yana parmakları hafif mora çalmaya başlamıştı. Ben bunu ironik buluyordum.
Odaya göz gezdirdikçe fark ediyordum ki üç kişi dışında hepimiz oldukça gergindik. Doktor ve kızlarının aşağı neşe ile inmesiyle evde çalışan görevlilerin dış kapıyı açması bir oldu. Doktor kollarını kızlardan çekmeden neşe ile bağırdı.
- Görüyorum ki istediklerimi getirmişsin Timurcuğum. Ah kimler kimler de gelmiş!
Akbaba, güneş gözlüklerini çıkarmıştı ama sakızı hala ağzındaydı:
- Ah Doktor, seni görmek ne güzel!
- Immmmh senin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim Sayın Bakan. Ama bizim için getirdiğin hediyelere bayıldım. Gelin çocuklar gelin!
O sırada gözü yaşlı teyzeye takıldı, kollarını kızlardan çekip kadının yanına gitti.
- Ah bebeğim, sen çocuk olamayacak kadar olgun ve güzelsin. Çatı katına kadar bana eşlik eder misin lütfen? Bu iki tipsiz senin eşyalarını zevkle taşıyacaktır.
Doktor kadına şık bir reverans ile yaklaşmıştı. Yaşlı teyze kıkırdayarak Kemal'in koluna girdi, Doktor elini havada öylesine salladı ve yeni gelenlerden iki kişi yamuk yumuk hareketlerle onları takip ederek uzaklaştı.
Doktorun şovu bittiğine göre şov sırası Timur Bey ve bakan olduğunu öğrendiğimiz adama gelmişti. Bir açıklama bekliyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz Serisi-Başlangıç
Science FictionAmacımız daha güçlü bir insan ırkı oluşturmaktı. İlk başta yaptığımız şeyin insanlık için enerji içecekleri kadar masum bir başarı olduğunu düşünsem de, deney ilerledikçe bilim dünyasının Darth Vader'ı olduğumuza emin oldum. Değiştiricilerin bir tü...